Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 Prof. Dr. Nadim MACİT Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi TUSAM/Danışman Graham Fuller’in yeni düşünceleri ve yansımaları… C S TRATEJİ İslami gelenekte anlamlı bir kimlik bulan, yeni ve büyüyen İslami profesyoneller ve entelektüeller bu sınıfı oluşturur. Bu gruplar Türkiye’nin karakteri, kimliği ve gelecekteki dış politika yönelimi üzerinde giderek artan etkilere sahiptir. Geleneksel zihniyetli yeni Anadolu işadamları sınıfı, Atatürk’ü bir reformcu ve ülkeyi batı emperyalizminden kurtaran bir kişi olarak takdir etse de, Osmanlı geçmişi ile derin bir özdeşlemeyi sürdürmekte ve Kemalizm’in bünyesinde taşıdığı, ülkenin Osmanlı ve İslami mazisini küçümseyip kötüleme düşüncesinden rahatsızlık duymaktadır. Bu yeni sınıfın gerek Türkiye’nin İslamcı partileri için gerekse politik bir hareket olmayan Gülen hareketi için anahtar bir finansal destek kaynağı olduğu anlaşılmaktadır." Fuller’e göre Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa eden söz konusu aktörlerin kendilerine yönelik eleştirileri ve baskıları düşürmek için geçmiş deneyimlerinden dersler çıkararak oldukça zor, ancak zekice bir siyasi tutum üretmişlerdir. Nitekim AKP resmen İslam ile kendisi arasında her hangi bir şekli bağ kurmaktan uzak durmakta ve laisizmi demokrasi ve özgürlüğün bir ön şartı olarak kabul etmektedir. Ancak bilinçli bir şekilde sekülerizmin her tür dini inanç ve felsefi kanaat karşısında devletin tarafsızlığı olarak tanımlanmasında ve bu ilke ile "bireyden çok devletin sınırlandırıldığı görüşünde" ısrar etmektedir. Dolayısıyla bu yorum Kemalizm’in devletin din üzerinde hâkimiyetini savunan bildik sekülerizm/laisizm tanımını reddetmektedir. Buna ek olarak AKP kendisini muhafazakâr demokrat bir parti olarak tanımlamakta ve kendisini tarif ederken İslami ve İslamcı gibi bir terim kullanmaktan kaçınmaktadır. Bu tutum, askeriyenin İslamcılar hakkındaki fazlasıyla negatif görüşleri dikkate alındığında elbette ki siyaseten zekice bir tutumdur. Geliştirilen siyasi tutumu tanımladıktan sonra şöyle der: Ben, AKP’yi sadece ılımlı değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak da, dini değerlerin siyasi hayatla bütünleştirilmesinin ne anlama geldiğini keşfetmeye çalışan İslamcı bir parti olarak görüyorum. Ü lkemizde yaşanan kutuplaşmanın arka planında yatan gerçek nedir? Bu sorunun cevabını vermek için eski CIA ajanı ve Ortadoğu Masa Şefi Graham E. Fuller’in "Yükselen Bölgesel Aktör: Yeni Türkiye Cumhuriyeti"(1) adlı çalışmasında İslam ve Cumhuriyet konularında Türkiye’ye biçtiği rolü ve bu rolle birleşen, bütünleşen dini ve politik hareketlerin duruş ve tutumunu analiz etmek gerekir. Ancak bu yazı, Fuller’in kültürel mirastan kopuş ve buluşma olarak sunduğu ve "Yeni Türkiye Cumhuriyeti" şeklinde adlandırdığı durumu sadece dinipolitik açıdan analiz etmekle sınırlıdır. Kopuş ve buluşma üzerine kurulan analizin arkasında ne var? Bu soruya verilen cevap kuşatmanın hangi çizgide sürdürüldüğünü anlamak açısından oldukça önemlidir. Fuller, Osmanlı’nın tarihi mirası ile cumhuriyet dönemini çelişkili iki vizyon olarak tanımlar, Türkiye’nin geleceğini iki çelişkili vizyonun buluşmasında görür. Çelişkili vizyonun bir tarafı olarak tanımlanan cumhuriyet "İslâm dünyasının Türklerle olan kadim bağlarının ve ortak kültürlerinin tümüyle reddini ve aşağılanmasını temsil etmektedir." Yeni Türkiye Cumhuriyeti çelişkili iki vizyonu birleştiren Türkiye’dir. Fuller bunu şöyle ifade eder: "AKP’nin seçim başarısı Türkiye’nin köklerini yeniden keşfetmesinin ve geniş İslam dünyası ile ilgilenmeye başlamasının bir göstergesi olarak yorumlanmıştır." Kopuş "Türkiye, geniş Ortadoğu’nun anahtar bir parçasıdır" önermesi üzerinden inşa edilir. Fuller ve ruhdaşlarının sıkça kullandıkları "geniş Ortadoğu’nun anahtar bir parçası" sözünün iki asırlık geçmişi ve iki bağlamı vardır. XIX. yüzyıldaki bağlamı millet sistemine dayalı Osmanlı topraklarında batı emperyalizmine alan açmak anlamında kullanılır. Cumhuriyet döneminde ise Ortadoğu terimi Türk dış politikasının ilgi alanı dışında kalmış yakın komşuları ifade etmek için kullanılır. Oldukça masum dizge içerisinde sunulan ikinci bağlamın arkasında şu düşünce yatmaktadır: "Türkiye Avrupa’nın bir parçası olsa bile Ortadoğu’daki coğrafi konumu, Türkler bundan hoşlansa da hoşlanmasa da, ülkeyi Ortadoğu siyasetinin tam göbeğine kaçınılmaz şekilde Türkiye’ye kutsal kuşatma Türkiye üzerine yaklaşımlarıyla dikkatleri çeken eski CIA çalışanı Fuller’in ‘Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ düşüncesi dinyönetim ilişkisine farklı bir bakış açısı sergiliyor. Fuller, Cumhuriyetin ‘dinle ve Ortadoğu coğrafyasıyla kopardığını’ iddia ettiği bağla yeniden buluştuğunu savunuyor. çekmektedir. Oysa modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923’ten beri ülkenin Osmanlı İmparatorluğu’nun eski Müslüman bölgelerinin çoğuyla olan ilişkisi sınırlı ve daraltılmış düzeyde kalmıştır. Ancak daha yeni yeni Türkiye’nin Ortadoğu ile ilgilenme durumunda ciddi bir değişim gözlemlenmeye başlamıştır." BULUŞMA Buluşma olarak tanımladığı durumu Türkiye’nin politik, ekonomik ve toplumsal demokratikleşmesi olarak takdim ederek şöyle der: "Bu süreç, Özal’ın 1980’lerdeki ekonomik açılımlarını içermektedir. Söz konusu açılımlar dış yatırımları, İslami bankacılık faaliyetlerini, dış ticareti, özel girişimcilik fırsatlarını ve genelde ülke içindeki refahı arttırmıştır. Yeni ve büyüyen Anadolu iş adamları sınıfı; şehirlerdeki geleneksel alt sınıflar ve modern oldukları halde ZEKİ YAKLAŞIMIN YANSIMALARI Fuller, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da söz konusu kervana katarak der ki: "Diyanet İşleri Başkanlığı bile AKP yönetiminde yaratıcı düşünce ve değişim içine girmiştir." Neden? Çünkü akli derinlikle ünlenen başkan yardımcısı Mehmed Görmez "Başörtüsünü iffeti ve nezaheti korumanın evrensel ilkesi" olarak takdim eder.(2) Bu mantığa göre başörtüsü takmayan bayanlar iffetini ve nezahetini kaybetmiştir. Siyasi iktidarın "zekice İslamcılığını" açıklamak için Fuller’in kullandığı tema da aynıdır. Gülen hareketinin yönlendirmesi ile Diyanet üzerinden Alevi operasyonu yapmak ise bu kervana katılmanın en akli göstergesi. Hele Alevi kaynakları adı altında Hacı Bektaşi Veli ile ilgili "dillendirilmesi bile utanç veren hikâye ise" kervana katılmanın postmodern ironisi. DİB’in çıkarttığı dünyevileşme sayısı ayrı bir konu. Ucu burada kökleri dış basında yer alan "Hıristiyan reform hareketlerinden alınan derslerin modern İslama uyarlanması" şeklinde dillendirilen İslam’ı yenileme projesi ve Körner’in "Bu projenin "siyasi bir gündeminin" de bulunduğunu belirterek, "Bu hükümetle, bu modern teologlara daha fazla güveniliyor" şeklinde yaptığı açıklama Fuller