23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Suriye ve Mısır başını çekiyor… C S TRATEJİ 19 kamplaşmanın içine düşmüşlerdi? Soru sosyolojik olarak ele alınırsa binlerce sayfalık bir cevap listesi oluşturulabilir ancak siyasal anlamda ele alındığında cevap oldukça basit. Kişisel egemenlik ihtirasları ve iktidar kavgaları başta olmak üzere siyasetin tüm gayri ahlaki unsurları Arapların bugünkü durumlarının temelini oluşturuyor. Bu noktada küresel ve buna bağlı olarak oluşan bölgesel konjonktürün etkisini de atlamamak gerek. Çünkü konjonktürel konumlanmalar her daim en çok Ortadoğu’yu etkilemiştir. Nitekim Arap dünyasındaki bu parçalanmada da kalemi kıran 21. yüzyılın başından beri hızla değişmekte olan konjonktür oldu. Her şeyden önce Soğuk Savaş’ın son dönemlerinden itibaren irtifa kaybetmeye başlayan, hatta kimilerine göre 1970’lerin başından itibaren bitkisel hayata giren Arap Milliyetçiliği ve bu ideolojinin merkezindeki Arap Birliği fikri ABD’nin, Irak’ı işgal ederek Ortadoğu’ya yerleşmesi ile birlikte son nefesini verdi ve otopsi bile yapılmadan, uluslararası siyasetin kimsesizler mezarlığına gömülüverdi. Marşlarla, şarkılarla büyüyüp, beslenen Arap birliği fikri böylece "cenaze marşı" bile çalınmadan toprak olup gitti. Nitekim bugün karşımızda kelimenin tam anlamı ile acınası halde, paramparça bir Arap dünyası var. Açık ve net bir şekilde Araplar artık ABD/Batı yanlısı ve ABD/Batı karşıtı olmak üzere keskin bir şekilde iki ayrı parçaya ayrılmış durumdalar. Bir yanda Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Irak, Körfez ülkeleri, Lübnan’ın hükümet kanadı ve Filistin’in El Fetih tarafının oluşturduğu "Ilımlı Araplar"; diğer yanda ise Suriye, Hizbullah’ın başını çektiği Lübnan muhalefeti ve Filistin’in "öteki tarafı" Hamas’ın oluşturduğu "Radikal Araplar". Tabloyu daha da vahimleştiren ise görüldüğü üzere bu cepheleşme içerisinde sadece devletlerin değil, devletlerin kendi içerisindeki ayrışmalarından doğan devlet dışı aktörlerin de bulunması. Yani parçalanmışlık Arap dünyasında yüzeysel değil son derece derin bir yara açmış durumda ve kapanması da çok zor görünüyor. H iç şüphe yok ki Arapların dünyaya açılan en önemli pencerelerinden biri karakteristik özellikleri ve baskın kültürel motifleri ile bir fenomen haline gelmiş olan Arap müziğidir. Hakim önyargıların aksine müzik, en eski çağlardan beri her daim Arap kültürünün en önemli unsurlarından biri olmuştur. Söz konusu kemikleşmiş önyargılara, kökleşmiş algılara taban tabana zıt olsa da Arap topraklarına ayak basanlar, o toprakların kokusunu duymuş, o havayı solumuş olanlar çok iyi bilirler ki müzik Araplar için hayatın akışında olmazsa olmazlardandır. Müzik sadece hayatın değil siyasetin de önemli bir parçasıdır. Öyle ki hayata yön veren notalar Arap diyarlarında ciddi anlamda bir siyasi propaganda aracı olarak kullanılır. Birçok Arap ülkesinde ulus ve ulus kimliği inşası süreçlerinde son derece titiz çalışmalar sonucunda yazılan marşlar ve şarkılar günde onlarca kez radyolarda çalınarak söz konusu inşa süreçlerinde sağlam birer psikolojik araç olarak kullanılmıştır. Arap halkları üzerinde yürütülen bu kimlik inşası süreçleri sadece ulusal düzeyde kalmamış yeri geldiğinde tüm Arap dünyasını kapsayacak şekilde, özellikle Arapİsrail savaşlarında ya da bölgesel anlamda yayılma potansiyeli olan iç savaşlarda, ardı sıra yapılan devrimlerde, darbelerde ve özellikle de Arap Milliyetçiliği ya da yumuşatılmış hali ile Arap Birliği "ülküsü" yolunda tüm Araplar üzerinde uygulanmıştır. Örneğin Arap Milliyetçiliği’nin doruk noktasında olduğu 1958’de yazılmış ve Suriye’de halen okullarda öğretilen Fayda Kamel imzalı birlik marşı "Al Vahde Mashallah–Allah (Arap Birliğini) Birliğimizi Korusun" ya da Lübnan İç Savaşı sırasında Arap müziğinin divası Feyruz’un söylediği ve dönemin milli marşları haline gelmiş olan "Behabbak Ya Lübnan, Ya Vatani–Vatanım Lübnan, Seni Seviyorum" ve "Ya Haava Beyrut–Beyrut Sevgisi" adlı şarkılar sadece ülkelerinde değil tüm Arap ülkelerinde dillere pelesenk olmuştu. Arap kültürünün baskın unsurlarından biri olan müzik böylece ulusal ya da daha geniş anlamlarda politize olmuş ve siyasetin neredeyse asli unsurları arasını girmişti. Ne var ki son dönemlerde Arap dünyasında müziğin hayatın akışındaki yerini korumaya devam etmesine rağmen siyasetteki yeri hakkında aynı şeyleri söylemek imkansız hale gelmiş durumda. Artık Arap milliyetçiliğini, Arap birliğini yücelten şarkıların yerine şimdilerde ayrılık şarkıları var dillerde. Öyle bir konjonktür var ki artık, Arap dünyasını ne o eski birlik marşlarının ne de Arap Milliyetçiliği destanlarının bir arada tutması çok zor görünüyor. Hatta Arapça’da "birlik" sözcüğü siyasi anlamda tedavülden kalkmak üzere demek hiç de abartı olmasa gerek. Nitekim resmi adında açık bir ifade ile "birlik" ifadesi bulunan ve Arap ülkelerinin "birlik ve beraberliği" için kurulmuş olup Arap Birliği zirvesinden... Bölünmüşlük birliğe yansıdı Bir dönem birleşik Arap devletinin iki unsurunu oluşturan Suriye ve Mısır, günümüzde bölünmenin de tarafları durumunda. Şam’da yapılan son Arap Birliği toplantısı hem devletler arasındaki hem de iç bölünmeleri gözler önüne serdi yine kurumsal hedefini bu doğrultuda çizmiş olan "Arap Birliği"nin Suriye’nin başkenti Şam’da yapılan son zirvesi Araplar için "birlik" sözcüğünün ne kadar yozlaşmış olduğunu, içinin ne kadar boşaltılmış olduğunu gözler önüne serdi. Birlik’e üye 22 Arap ülkesinden sadece 11’inin geleneksel teamüllere uyup devlet başkanı düzeyinde katıldığı zirveye asıl damgayı Lübnan’ın boykotu vurdu. Lübnan’ın katılmadığı zirveye Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Irak gibi "lokomotif" ülkelerin, Suriye’nin Lübnan siyasi krizindeki "çözümsüzlüğü tetikleyen rolü" nedeniyle boykot etmeseler bile protesto mahiyetinde en düşük seviyede katılmaları ve bu durumu bir ABDİsrail komplosu olarak nitelendiren ev sahibi Suriye’nin misilleme olarak zirveye Arap olmayan ve yukarıda adı geçen ülkelerin açık bir şekilde tehdit algıladığı İran’ı davet etmesi Arap dünyasındaki restleşmenin ve parçalanmışlığın belgesi oldu. HÜCRE HAPSİ Görüldüğü üzere gerçekten Arap birliği fikri de kurumsal olarak "Arap Birliği" de artık pek bir anlam ifade etmiyor. İronik bir şekilde birlikten kuvvet değil maraz doğmuş durumda. Yani durum Araplar için o kadar vahim… O halde bu seferlik son sözü biz değil de Arap birliği fikrinin teorisyenlerinden Sati el Husri söylesin. "Önce Arapçılık" (1955Beyrut) adlı kitabının girişinde der ki Husri, "…İngilizlere direndik, Fransızlara direndik, toprağımızı sömürgeleştirmeye ve bizi köleleştirmeye çalışanlara direndik, kızıl ve beyaz devrimler yaptık, bunun için çok acı çektik, çok kurban verdik. En sonunda özgürlüğü kazanınca, onların topraklarımızı böldükten sonra kurumlaştırdığı, kendi elleri ile çizdikleri sınırları kutsal saymaya devam ettik… Bu sınırların, onların bize dayattığı "hücre hapsi" olduğunu unuttuk… Ne kadar garip, ne kadar acı…" ‘BİRLİK’ PARAMPARÇA Kaderin cilvesine bakın ki tam 50 yıl önce yani 1958 yılında Mısır ve Suriye’nin tek çatı altında birleşerek kurdukları "Birleşik Arap Cumhuriyeti" halen hafızalardayken, bugün Arap dünyasında artık ayyuka çıkmış olan ayrılığın başını da 50 yıl önce bir ütopyayı gerçekleştiren aynı isimler çekiyor, Suriye ve Mısır… Peki ne olmuştu da Araplar bir zamanlar birlikten, tek devletten bahsederken birden bire birbirlerini düşman ilan edip bu denli keskin bir
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear