Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
açıklamadı mı; "AvaşinBasyan Irak’ın kuzeyinde fırıncılık yapan terörist Osman Öcalan... bölgelerinde terörist var, Türkiye’ye eylem hazırlığı içindeler," demedi mi? Demek ki teröristler AvaşinBasyan’a kadar gelmiş, yanı başımıza kadar gelmiş Dağlıca’nın güneyine, Aktütün’ün batısına, bir nefes kadar yakına. Karada konuşlu uzun menzilli silahlarla ateş altına almışız, 15 terörist etkisiz hale getirilmiş. İyi ama hani sınır ötesi harekât, neden medya sormuyor bunu siyasi iktidara? Madem inisiyatif de harekat yetkisi de Türkiye’dedir, bir tehdit olduğunda meşru müdafaa hakkını kullanmak hakkı Türkiye’dedir, öyleyse neden teröristlere karşı bir harekât gündemde değil? Bakınız, 1 Aralık’ta başlayan hava harekâtından bu yana Irak kuzeyinde vurulan yerlere bir bakınız; Zap, Avaşin, Basyan, Hakurk, Kandil. Zap’ı vurduk diyelim peki ya diğerleri? Oralarda terörist yok mu? Var, hem de yıllardır var. Daha dün, daha 1 Nisan’da Genelkurmay açıklamadı mı; "Teröristler Çukurca güneyinde, ateş açtık, yok ettik", diyerek! Çukurca güneyi neresi, Irak kuzeyindeki Avaşin ve Basyan teröristleri kampları değil mi? Dağlıca’da 13 canımızı alan 8 askerimizi kaçırarak bize İkinci Süleymaniye Vakası yaşatan olması gereken, her gün hesabının sorulması teröristler bu kamplardan gelmemiş miydi? Peki, bu gereken bir Dağlıca olayı varken, medya şehit konular neden medya günlüğüne düşmüyor? haberleriyle yüreğimizi dağlıyor ama bir türlü Barzani’nin sakladığı teröristler yok mu? Var, hem Dağlıca’nın hesabını sormuyor ve de şehitlerimizin de yıllardır var. Avrupa’da terörist yok mu? Var, hem kanı yerde kalıyor. Bunların anlamı nedir? de yıllardır var. Ama Cudi denince akan sular duruyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurt içi RAK GÜNDEMDE, BARZANİ DEĞİL operasyonları satır satır, adım adım anlatılıyor buna karşılık iş Irak’a gelince ses yok, Barzani’ye Medyada nerdeyse her gün Irak’la ilgili bir gelince, Osman Öcalan’a gelince, AB’ye gelince ses haber yer alıyor; işgal, direniş, patlamalar, ölümler, yok. Tüm bunların anlamı nedir? bombalar gibi ama hep tek yanlı. Katliama dönüşen C S TRATEJİ 21 güçlendirilecek ve İran, Türkiye ve Suriye’de yaşayan Kürt kökenliler üzerinde etki alanı yaratılacak ve Barzani gelecekte kurulması düşünülen Büyük Kürdistan’ın, dolayısıyla PKK’nın lideri olacaktır. Ulusal güvenliğimize asıl tehdit bunlardır ve hal böyle iken Barzani’yi desteklemek demek; Türkiye’nin bölünmesini kolaylaştırmak demek değil midir, Türk varlığını Anadolu’dan silmeye çalışmak demek değil midir? Bu konuları gündeme almamak demek, kamuoyunun dikkatinden kaçırmak demek; ulusal güvenliğimize tehdit olan unsurlarla işbirliği yapmak demek değil midir? OLUMSUZ ETKİ Ulusal güvenlik sorunları, medyada Medya gerçeği yansıtmak yerine gerektiğince yer bulmuyor, kamu adına ulusal güvenlik aktörlerinin azaltacak şekilde sorumlular görevleri hakkında sorgulanmıyor. etkinliğini kamuoyunda yanlış algılamalara açıyor. İç ve dış Medyada ulusal güvenlik sorunu oluşturan yol güvenliğimizin temelini teşkil eden ordu; "çete, derin devlet, terör örgütü ve mensupları için kullanılan yolsuzluk, ihanet" gibi olumsuzlukları çağrıştıran nitelemeler özensizce seçiliyor. temalarla birlikte işleniyor. Ordunun komuta kademesini teşkil eden generaller, darbe söylentilerine sürekli konu ediliyor. Siyasi otoritenin mutlak gafletini teşkil eden Dağlıca Olayı, askerin korkaklığı, esareti şeklinde yansıtılıyor, kahraman Türk Askeri imajı unutturuluyor. Buna karşılık gerçeği bilmez ve duymazdan gelen medya; emekli bir generali, duayen bir yazarı, bir bilim adamını, bir siyasi parti başkanını "eli kanlı terörist" imajı ile bize yansıtırken, Şemdinli’de 74 askerimizin katili Osman Öcalan’ı fırıncı, Ekim 92 harekatında Mehmetçiğe ihanet eden Barzani ve Talabani’yi iyilik meleği, PKK terör örgütüne kurulduğu günden bu yana desteğini esirgemeyen AB’yi çağdaşlık sembolü, işgalci ABD ve İsrail’i demokrasi havarileri olarak yansıtıyor. Ulusal güvenliğimize risk oluşturan bu kapsamdaki yayınlar gündemde yer alırken, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın iç ve dış tehdit analizlerini yansıtan 12 Nisan 2007 tarihli konuşmaları gündemde yer etmiyor, üniter ve laik yapımıza yönelik tehditler gözardı ediliyor ve tehdit algılaması dışında bırakılıyor. Belki de en önemlisi, geleceğimiz olan Türk gençliği sorunlarına terk edilirken üniversite olayları günlük asayiş olayları gibi işleniyor, gençliğin içindeki kutuplaşmaların kaynağı ise gündeme taşınmıyor. Ulusal güvenliğin her zamankinden ağır ve yakın bir tehdit altında olduğu bu dönemde, Türk ulusuna değil de başkalarına hizmet edenlerin bir hesabı vardır şüphesiz. Doğrudur, bu bir hesap kitap meselesidir. Biz biliriz ki, üniter ve laik yapımıza ve varlığımıza tehdit olan yıkıcı ve bölücü unsurlar yok edilmedikçe şehitlerin kanı ödenmez ve bu kan yerden silinmez. İşte bizim hesabımız budur, açık ve nettir. Türkiye’de demokrasi değil yönetim erki kilitlenmiştir. Türkiye dış politikada teslimiyetçiliğe, iç politikada yönetim zaafına uğramıştır. Yönetim erkindeki bu zafiyet demokrasiyi ve doğal olarak da ulusal güvenliği risk altına almıştır. Medya da bu riskin bir parçası haline gelmiştir. Çözüm; ulusal birlik, beraberlik ve bütünlük çerçevesinde Gazi Paşa’nın, ilke ve devrimlerini yurt sathına yayacak, evlatlarındadır. I ŞEHİT GÜNDEMDE DAĞLICA DEĞİL Bizde şehit gündemden düşmez, kaderimiz oldu bu bizim. Atalarımız da hep şehit olmamış mı Yemen ellerinde, Suudi Arabistan çöllerinde? Daha dün Çanakkale’yi andık, kesin sayı yok ama olsun, en az 250 bin şehidimiz yatıyor orada, Allahu Ekber dağlarında ise 90 bin şehit. Bu topraklar şehit kanıyla sulanmış, yoğrulmuş, ağaçlar şehit kanıyla yeşermiş, bu topraklar kutsal bizim için. Şehit toprağımızın bir parçasıdır bizim, vatanımızın bir parçası. Peki, şehit haberleri hep verilir de şehidin hesabı hiç sorulmaz mı bizim medyamızda? AKP iktidarının yarattığı bir alışkanlık oldu bu; şehidin kanını yerde bırakmak! Medya da bu hesabı hiç sormaz oldu, nedendir bilinmez. Biz soralım o zaman; Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Piyade Taburu Dağlıca’da 21 Ekim 2008 günü Irak’tan gelen 400 kadar silahlı bir gurup tarafından saldırıya uğramadı mı? Uğradı; 12 şehit 18 yaralı 8 asker kayıp! Türkiye Büyük Millet Meclisi millet adına, milletin egemenlik hakkını kullanarak bu siyasi iktidara Irak’a harekât yapmak yetkisi vermedi mi? Verdi. Ne zaman, 17 Ekim 2008’te. Yani Dağlıca’da Türk Ordusu’nun, Türk milletinin bir Piyade Taburu saldırıya uğradığında hükümet bugün olduğu gibi halkın iradesini temsil ediyordu ve yetki elindeydi ama kullanmadı, bu yetkiyi TSK’ye vermedi. Medyayı duyuyor ve görüyoruz, "şehidimizin kanı yerde kalmadı", diye manşet atıyor. Ama doğru değil ki bunlar! Şehidinin kanını yerde bırakmayacak bir hükümet gidip ABD’den izin istemez. Dağlıca Dramının sabahında yeri göğü titretmek varken, Başbakan, "ABD ile konuyu görüşeceğiz", demez ve de gitmez. Gündem de Amerikan işgali büyük bir hoşgörü ile anlatılırken masum Iraklıların direnişi bir atari oyunu gibi ekranlara yansıtılıyor. Direnişçi olarak nitelendirilen Iraklı vatandaşların iç yakan dramından bahseden yok, tecavüzlerden, işkencelerden, cinayetlerden haber yok. Irak’taki masum vatandaşların ölüm kalım mücadelesindeki haklılık dile getirilmezken ve Türkiye’de şehitlerimizin hesabı sorulmazken ABD işbirlikçisi Talabani ve Barzani nerdeyse barış kahramanları oluyor medya sayesinde. Talabani Cumhurbaşkanlığı köşkünde ağırlanıyor ama Kürdistan açıklamasına tepki yok. Güneyde öldürülen Iraklılar sanki bir sürek avının hedefi olan hayvanlar gibi gösterilirken kuzeyde yaşayan Iraklı Kürtlere ise mağdur rolü oynatılıyor. Medya, Barzani fotoğrafı içerisinde yoksulluk, yardım, merhamet, acıma gibi algılamalar yaratıyor, iktidara Barzani’yi tanıması için kamuoyu hazırlıyor. Yaşanılan gerçek ise bize dayatılan algıların çok ötesinde: Irak parçalanmıştır; kuzeyde Kürt devleti kurulmuştur; ABD, Barzani’yi stratejik ortak ilan etmiştir. ABD, Türkiye’deki kurum ve kuruluşları Barzani ile işbirliğine zorlamaktadır Büyük Kürdistan’ın gerçekleşmesi için. AB, ABD, İsrail, Ermenistan ve Barzani aynı hedefe ulaşmak için işbirliği yapmaktadır. Stratejik bir amaçtır ve amaçları Türklerin Kafkaslar ve Orta Asya ile bağını kesmektir. Barzani, PKK ile bütünleşecektir. Barzani, Ermenistan ile ilişkilerini geliştirecektir. Türkiye; Ermenistan, sözde Kürdistan, İsrail ve Yunanistan tarafından kuşatılacaktır. Kıbrıs üzerinde oynanan oyunları da bu çerçevede görmek gerekir. Anlaşılan o ki; petrolden pay verilerek Barzani