Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net Petrolden sonra enerji kaynağı olarak ön plana çıkıyor… ünya basını uzunca bir süredir küresel anlamda yeni bir Rönesans yaşandığını yazıyor. Maalesef bizim uzaktan yakından ilgimiz ve hatta haberimiz dahi olmayan bir Rönesans bu: Nükleer Rönesans. Çünkü dünyanın 16. sanayi ülkesi Türkiye, dünyada nükleer teknoloji ve nükleer santrale sahip olan 32 ülke arasında yok. Yine, maalesef en az 810 yıl daha bu kategoride olamayacağımız da aşikar. Halbuki elektrik enerjisi elde etmek için yeni ve yenilenebilir her çeşit kaynağı kullanmak zorundaysak da bunlar içinde acilen yüksek kapasitede elektrik üretmenin ve hızla artan gereksinimimizi karşılamanın tek kaynağı nükleer enerji gibi gözüküyor. Çünkü rüzgar, güneş ve jeotermal enerjiler ancak artan talebi karşılayabilecek marjinal üretim unsurlarıdır. Halbuki dünyanın iklimi hızla sera gazları etkisiyle değişme yolunda ve bunu durdurmak mümkün olmasa bile yavaşlatacak tek çarenin nükleer enerji olacağını, bir zamanlar nükleer karşıtı olan ünlü fizikçi Stephen Hawking söylüyor. (Türkiye’nin Enerji Sorunları ve Nükleer Gereklilik, Ali Külebi, Bilgi Yayınevi, Şubat 2007) Ayrıca fosil yakıtların hızla tükenmekte olması da gelişmiş ve hızla gelişmekte olan sanayi ülkelerini yeniden nükleer enerjiye zorlamış durumda. Her ne kadar ülkemizde malum çevreler, bizleri adeta Ortaçağ karanlığına ve yabancı petrol ve doğalgaz şirketleriyle birkaç üretici ülkenin şefaatine mahkum edercesine "dünyada artık nükleer santral inşa edilmiyor" yalanlarıyla uyutsalar da şu anda dünyada mevcut 440 santrale ek olarak 250 kadar yeni nükleer santral inşa edilmekte. D Orta Asya ve Uranyum Dünyanın hızlı kalkınan ekonomisi Çin, enerji açığını kapatmak amacıyla termik santralleri hızla devreye sokuyor. Yaptığı planlamaya göre 2020’ye kadar yılda iki nükleer santralı devreye sokmayı planlıyor. Rusya aynı çaba içinde. Türkiye bu teknolojiden yararlanma fırsatını kaçırmış durumda… NÜKLEER YAKIT TEDARİKİ Dünyanın en hızlı kalkınan ülkesi olan Çin, muazzam sanayi atılımını desteklemek için elektriğe muhtaç. Halen hemen her hafta elektrik üretimi için kömüre dayalı yeni bir termik santrali devreye sokuyor ve dünya atmosferinin kirlenmesine ciddi ölçüde katkıda bulunuyor. Yani dünyaya önemli miktarda kükürt dioksit ve karbon emisyonları ve bu arada küçümsenmeyecek derecede de radyasyon salıyor. Çünkü kömürde de radyasyon var. Ama bu umursamaz ve ihtiraslı davranışına rağmen hala elektrik açığı söz konusu ve bunu karşılamak için de çok iddialı bir nükleer enerji programını gerçekleştirmek üzere harekete geçmiş. Çin, söz konusu programına göre 2020 yılına kadar her yıl iki adet yeni nükleer enerji santralini devreye sokacak. Bu vesileyle dışa olan kısa vadeli enerji ham maddesi gereksinimini ve getirebileceği riskleri asgariye indirecek ve aynı zamanda dünya atmosferini zehirli gazlarla kirletme suçlamasından bir nebze kurtulmuş olacak. Bu bağlamda Çin, halen dünyanın en büyük uranyum rezervlerine sahip ama üretimde Kanada’dan sonra ikinci konumda olan Avustralya ile anlaşmalar imzalamış. Çünkü Çin artan üretim potansiyeli ile uranyum dahil her çeşit hammaddeye muhtaç ve dünyanın her yerinde demir, kalay, çinko, bakır gibi hammaddelerin peşinde. Bu nedenle dünyanın Avustralya’nın yanı sıra önemli bir hammadde deposu konumunda olan "Biz petrol ve gazımızı ihraç edeceğiz ama bunu yaparken elektriğimizi nükleer santrallerden elde edeceğiz. Bunun için de önümüzdeki 10 yılda 26 yeni nükleer santral inşa edeceğiz" diyerek açıklama yaptığı ve "biz" olarak kastettiği Rusya Federasyonu da geleneksel olarak ciddi bir uranyum tüketicisi. Çünkü işletmekte olduğu nükleer santraller bu gereksinim içinde. Ayrıca Rusya, yakın geçmişin nükleer silaha sahip iki büyük ülkesinden biri olması nedeniyle silah üretimine dönük ciddi bir uranyum tüketicisi olmuş. Artık nükleer bomba yapmaktan vazgeçen ve hatta elindeki imha ettiği bombaların zenginleştirilmiş uranyumunu düşük kaliteye çevirerek nükleer santrallerde kullanan Rusya Federasyonu’nun elindeki ispatlanmış doğal uranyum rezervleri 870.000 ton civarında (düşük kalite dahil). Buna ek olarak eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki şirket ve ortaklıkları dolayısıyla ek bir 130.000 tonluk rezerv potansiyeline de sahip. Yani bugünkü kullanım hızıyla ve yeni inşa edileceklerle Rusya nükleer santralleri için 60 yıllık bilinen rezerve sahip. 60 yıl ise uzağı düşünen hiçbir ülke için çok uzun bir süre değil. Yani bu potansiyel küresel güç gelecekte, şimdi bilinen ve Yakutistan’daki düşük kalite rezervler dahil elindeki imkanlara rağmen uranyum madeni açlığı çekecek. Bu bağlamda şimdiki yıllık 1718 bin ton ihtiyacın ancak 3.500 tonunu kendi üretimiyle karşılarken eski stok ve nükleer silahların sökümünden elde ettikleriyle ancak gününü kurtarmakta. Ancak gelecekteki açığı da kapıda. Bunu radikal bir Afrika’da da emperyalist Batı ülkeleri ve Hindistan ile çözümle karşılamak için elinde iki yol var; şimdi de rekabet içinde. Ama Pekin için uranyum stratejik kullandığı yüzde 0,20,3’lük uranyum içeren cevhere madde olarak giderek çok özel bir husus arz ediyor. ilaveten daha düşük kaliteli (yüzde 0,15, hatta yüzde Çünkü uranyum enerji kaynağı olarak depolanabiliyor 0,05’lik) cevhere yönelmek veya uranyum madenleri ve tedarik açısından kısa vadeli riskler içermiyor. açısından önemli bir rezerv ve gelecek arz eden Orta Ayrıca elektrik üretiminde öteki enerji Asya Türk Cumhuriyetleri ile daha sıkı ilişkilere hammaddelerine göre genelde daha da ucuzluk girmek. Esasen Rusya Federasyonu halen kendine sağlaması, gelecekte küresel rekabete daha çok önem eskiden bağlı olan bu ülkelerle ilişkilerini giderek verecek Çin için oldukça önemli. Gelecek 15 yılda yoğunlaştırma yolunda. Orta Asya ve özellikle nükleer elektrik enerji üretimini 40 Gigawat’a Türkistan bölgesinde geçmişte önemli aktör olma çıkarmayı planlayan Çin, Ortadoğu ve Afrika gibi kriz çabasındaki ABD, Türkiye ve İran’ı saf dışı ederek bölgelerinden tedarik ettiği petrol yerine daha bilhassa Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) kanalıyla süreklilik sağlayan nükleer enerji hammaddesi yürütmeye çalıştığı petrol ve doğalgaz politikaları ile uranyuma yönelmiş gözükürken kendisinde yeterli ekonomik üstünlük sağlamış olan Rusya miktarda olmayan bu madde için de dışa bağımlı Federasyonu’nun gelecek için, daha çok değer durumda. Dünya uranyum rezervlerinin yüzde 40’ını kazanacağı ve üzerinde daha çok talep artışı olacağı bulunduran Avustralya bu nedenle Çin açısından ciddi açık olan Uranyum madeninin tedarikini de önem arz ederken 1.143.000 ton rezerv ile ve bu hesapladığı ortada. Esasen halen bölgedeki çeşitli bakımdan birinci sırada olan bu ülkenin yanı sıra ortaklık ve işletmeleriyle bu geleneksel tedarik üretim açısından yıllık 11.600 ton ile birinci sırada alanını belli ölçülerde kontrol altında tutuyor. olan Kanada’ya da bel bağlamış durumda. Rusya, Çin ve sanayileşmiş bütün ülkeler için Rusya Devlet Başkanı Putin’in birkaç ay önce; gelecekte stratejik bir meta olma özelliği artacak olan Uranyum madeni dünyada yukarıda değindiğimiz üzere en Fransa’daki nükleer santrallerden... çok Kanada ve Avustralya’da mevcut. Ancak Orta Asya’nın iki büyük ülkesi Kazakistan ve Özbekistan da bilinen rezervler itibariyle çok büyük önem arz ediyorlar. Hatta şimdilerde bilinen rezerv açısından 860.000 ton uranyuma sahip Kazakistan ve 150.000 ton rezerve sahip Özbekistan’ın yakın gelecekte yeni sahaların bulunması ve daha düşük kaliteli madenlerin ticari açıdan kullanılabilir hale gelmesi nedeniyle ciddi anlamda stratejik önem kazanacakları tahmin edilmektedir. C S TRATEJİ KAZAKİSTAN VE URANYUM Halen bilinen dünya rezervlerinin yaklaşık yüzde 18’ine sahip olan Kazakistan’ın