Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 USİAD Ekonomi Politikaları Çalışma Grubu İstihdam, üretim ve ulusal bir özden yoksun… C S TRATEJİ yardım fonu devreye sokulur. Bu bir toplumsal mühendislik yaklaşımıdır. Toplumsal huzursuzluk, minimum maliyetle azaltılmaya çalışılır" denmektedir. umhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün önem verdiği konulardan biri ulusal sanayiyi geliştirmekti. İzmir İktisat Kongresi ile bu süreç başlamıştı. Kongrede alınan kararlardan iki tanesi; hammaddesi yurt içinde bulunan veya yetiştirilebilen sanayi dallarının kurulması ve el işçiliğinden, küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmesi şeklindeydi. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra sanayileşmeyi başlatabilmek için önce özel sektörün, gelişmiş teknolojileri transferi gündeme gelmiş, ancak alt yapıda, eğitim, yani eğitilmiş personel başta olmak üzere karşılaşılan temel eksiklikler nedeniyle sonuç alınamamış, sanayi ürünlerinin ithaline yönelinmiştir. Daha sonra 19291932 yılları arasındaki dönemde ithalatı durdurma, üretime yönelme çabaları gösterilmiş, yine plan ve hedefin tam olarak yapılamaması ve başta bu alanda çalışacak uzman kadrosu, alt yapı olanakları sayısal olarak belirlenemediği için sonuç alınamamıştır. Konuya bilinçli yaklaşım devlet ile özel sektörün işbirliğini gündeme getirmiş, özel sektörün devlet tarafından desteklenmesi ile sanayileşme yavaş yavaş başlamıştır. Çimento, şeker, demirçelik yanında hayvancılığa dayalı merinos gibi sanayi işletmeleri kurulmaya başlamış, üretime geçilmiştir. Yeni savaştan çıkmış on milyon nüfuslu Türk toplumu bu aşamaları hem dışa borçlanmadan hem de Osmanlı döneminden kalan borçları ödeyerek gerçekleştirmiştir. Özellikle 1930’lu yıllarda ve 1960 sonrasının planlı kalkınma dönemlerinde ülkemizde farklı sektörlerdeki üretim belli bir düzeye ulaşmış ve Türk ekonomisi üretici olma niteliğini elde etmiştir. Ancak 1980’li yıllardaki dışa açılma politikaları ise ülkemizin ekonomisine farklı bir yön vermiş, ithal ikameci politikalar tamamen rafa kaldırılmıştır. Bu dönemde liberalleşme politikasıyla birlikte toplumumuz adeta yağmur gibi yağan ithal mallarıyla tanışmış, iç ve dış borçlanma başlamıştır. Bu dönem devlet destekli karma ekonomiden piyasa ekonomisine doğru doludizgin bir geçişin başladığı dönem olmuştur. Bu dönemin Ekonomik durum, çalışanları sonrasında ülkemiz sokağa döküyor... ekonomik krizler yaşamış ve günümüzde uygulanan yüksek faiz düşük kur politikası ile istihdam ve üretimden uzaklaşılmış ve ülkemiz tam bir rant cennetine dönmüştür. C Cumhuriyetin kuruluşunun ardından ekonomiye verilen önem bir süre sonra etkinliğini yitirdi. Uygulanan ekonomik politikalar, ulusal nitelikten yoksunlaştı, Dünya Bankası, IMF güdümüne girildi. Küreselleşmesi’ adlı kitabında, geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkelere, nasıl planlı bir şekilde ekonomik soykırım uygulandığını anlatmış ve uluslararası finans kuruluşlarının, bağımsız ülkeleri nasıl vesayetleri altına aldığını belgelemiştir. Prof. Chossudovsky, IMF ve Dünya Bankası’nın ‘Yapısal Uyum Programı’ adı altında uyguladığı "ekonomik soykırım programının uygulanma evreleri ve ortaya çıkan sonuçlar ülkemizde yaşananlarla büyük bir uyum içerisinde bulunmaktadır. Prof. Chossudovsky çalışmasında ekonomik soykırım süreci, borçlu olan bir ülkenin kredi anlaşmaları ile başlar deyip yerli üretimin çöküşü, kamu mallarının borç ödeme için satılışı ve bankaların el değiştirmesi evrelerine vurgu yapar. Yine aynı çalışmada "Devletin kamu maliyesi parçalanırken, yoksulluk yönetimi için acil sosyal Kimliksiz ekonomik model BÜYÜME KESİNTİSİZ AMA! Türkiye, 2003 yılı başından beri kesintisiz bir şekilde büyüyerek bir rekor kırmıştır. Ancak, ucuz dövize dayanan ithalatın yarattığı bu büyüme, Türkiye'nin dışında başka ülkelerin üretim ve istihdamını arttırmıştır. Bu durumda ulusal bir ekonomi politikasından söz etmek imkansızdır. Kurlardaki aşırı düşüş, toplam GSMH'nin ve kişi başına düşen milli gelirin olması gerektiğinden (olduğundan) yüksek hesaplanmasına yol açmıştır. Milli gelir 20032006'yı kapsayan dört yıllık dönemde sabit fiyatlarla sadece yüzde 32.7 büyürken, reel kurdaki düşüş nedeniyle, 2002 yılı sonunda 181 milyar dolara ulaşan GSMH 2006 yılında yüzde 122'lik artışla 400 milyar dolara ulaşmıştır. Bu dönemde kur enflasyon kadar artmış olsaydı, 1 dolar 2006 ortalamasında 2.4 YTL olacak ve 399.7 milyar dolara yükselen milli gelir ise 240 milyar dolara inecekti. Kişi başına düşen milli gelir ise 5 bin 500 dolar değil 3 bin 500 dolar olacaktı. Uygulanan büyüme modeli aslında Türkiye'nin değil, başka ülkelerin üretim ve istihdam artışlarına katkı yapmaktadır. Büyümenin istihdam yaratmaması (yaratamaması) nedeniyle, işsizlik, azalmak bir yana daha da artarak kronikleşmiş ve gelir dağılımı daha da bozulmuştur. SADECE İKTİSADİ BÜYÜME YETMEDİ! Uygulanan ekonomi politikaları İktisadi büyüme sadece ve sadece GSMH'nın büyümesini ifade eder. Daha basit bir anlatımla bahis edilen şey kişi başına düşen milli gelirdir. Fakat milli gelirin fertler arasında nasıl paylaşıldığı konusunda bilgi vermez. Gerçek olan bir şey varsa son 4,5 yılda kişi başına düşen milli gelir (kağıt üzerinde) artmıştır. Ancak iktisadi büyüme performansı iyi olmasına rağmen bu performans neden iktisadi kalkınma ve sosyoekonomik gelişmeye yol açmamıştır? Diğer bir ifadeyle kişi başına düşen milli gelir artmasına rağmen vatandaşlarımızın yaşam koşulları iyileşmeyerek neden kötüye gitmiştir? Son dönemde gelir dağılımı daha da bozulmuş ve faiz, rant ve kolay kar elde edenlerin milli gelirden aldığı pay artarken, ücretlilerin payı gerilemiş, milletin efendisi köylü ve çiftçi ise yok olmaya yüz tutmuştur. Milli gelirde böylesi bir sıçramaya sahip olan Türkiye bu gelirin paylaşımında ise sınıfta kalmış ve dünyada insani kalkınma endeksinde 92. sırada yer almıştır. Foreign Policy dergisi Türkiye'nin tüm dünyada bu dengesizliğe sahip en başarısız 92. ülke olduğundan bahisle Kazakistan, Gana ve Ukrayna gibi Fotoğraf: Necati SAVAŞ PLANLI EKONOMİK SOYKIRIM! Dünyanın en önemli ekonomistlerinden biri olan ve Uluslararası finans çevrelerinin sömürüleri ile ilgili pek çok çalışması bulunan Prof. Chossudovsky ‘Yoksulluğun