22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

deklarasyonuna karşılık, bunu kabul etmeyeceğini ifade eden karşı deklarasyon vermiştir. Türkiye protokol uygulamasının, KKTC üzerindeki izolasyonların kaldırılmasıyla mümkün olabileceğini beyan etmiştir. Bu iki konunun eşdeğer tutularak birbirini dengelemesi mümkün değildir. İzolasyonların kaldırılması, AB’nin, Türk tarafının Annan Planı’nı kabul etmesinden sonra KKTC’ye verdiği bir söz ve Türk tarafının hakkıdır. Türkiye’nin son 5 yıldaki politikası, KKTC iç politikasına da yansımış, KKTC’de iktidar değişikliğine, buna paralel olarak da geleneksel politikalarda sapmalara sebep olmuştur. KKTC’de, Rumlarla bir arada yaşamayı çağrıştıran Birleşik Kıbrıs’tan bahsedilmeye başlanmıştır. Bu son derece tehlikeli bir yaklaşımdır. Kıbrıs’taki iktidar ve politika ile Türkiye’dekiler arasında, aynada olan görüntü gibi benzerlik vardır. C S Kapının açılması için yapılan çalışmalar... TRATEJİ 19 zaten zor olan sorunu çıkmaza sokmuştur. Yaptığı hatayı kapatmak için, Türkiye’nin AB giriş sürecini istismar ederek Türkiye’yi zorlamakta, bu konuda ısrarlı davranmaktadır. Türkiye, AB ile üyelik müzakereleri sürecinde her aşamada GKRY’nin, belki de Yunanistan’ın veto tehdidiyle karşılaşacak, ödünler vermeye zorlanacaktır. Türkiye AB üyeliğini, devletin bekası ve çıkarlarıyla, KKTC’nin geleceğini düşünerek değerlendirmelidir. AB giriş sürecinde öne çıkan Kıbrıs sorununa çözüm bulma şekli, çözüm bekleyen Ege sorunları ve diğerlerine örnek olabilecektir. Diğer konulardaki siyasi baskı ve istekleri de dikkate alan Türkiye, AB tam üyeliği konusunda ısrarlı olmamalıdır. Bunun yerine şartları Türkiye tarafından oluşturulacak bir ortaklık ve ilişki, Türkiye’ye hareket serbestisi kazandıracaktır. Türkiye, geleneksel devlet politikasını, çözümün mutlaka kendi menfaatlerine uygun olacağı zamana kadar izlemelidir. KKTC’nin bağımsızlığının tanınması konusunda uluslararası girişimlerini arttırmalıdır. Kıbrıs meselesi, Türkiye için her şeyden önce tarihi miras konusudur. Kıbrıs bize, Osmanlı Devleti Lozan’la tasfiye edilip, tarih sahnesinden silinmesine rağmen, onun mirasçısı olduğumuzu hatırlatmıştır. Türk milletinin etrafındaki olayları daha objektif biçimde görmeye başlamasına imkân sağlamıştır. Türkiye’ye, milli hudutlar dışındaki soydaşlarıyla ilgilenmesi mecburiyetini hatırlatmıştır. Türkiye’nin Balkanlar, Irak’ın kuzeyi, Irak, Kafkaslar, Orta Asya ve Doğu Türkistan’la ilgilenmesi, bu duyarlılığın gereğidir. Medeni Kanun’da mirasın reddi veya kabulü ile ilgili bazı maddeler vardır. Ancak, tarihi mirastan ve yükümlülüklerden kaçınmak, tutarlı bir devlet için mümkün değildir. Kıbrıs meselesi; 1.Türkiye’nin güvenliğini ilgilendirir. Türkiye’nin; güneyden kuşatılmasının engellenmesi, deniz alaka ve menfaatlerini koruması, münhasır ekonomik bölge anlayışını sürdürmesi, enerji güvenliğinin sağlanması, hava sahası konusunda sorun yaşamaması, Doğu Akdeniz’de etkili olması için, adanın mutlaka kendi kontrolünde olacak statüde olmasını sağlamalıdır. 2.Türkiye’nin güvenirliğini ilgilendirir. 50 yıldır süren bir meseleyi kendisi ve Kıbrıs’taki Türklerin menfaatleri istikametinde halledemeyen bir Türkiye’nin, kendisine güvenen veya güvenmek isteyenlere güven vermesi imkânsızdır. 3.Türkiye’nin iç siyaset konusudur. Hiçbir siyasi parti ve siyasetçi kamuoyunu tatmin etmeyen bir çözümü kabullenemez. Böyle bir durum, o parti ve siyasetçinin, siyasi hayattan silinmesi demektir. 4.Aynı zamanda duygusal bir konudur. 50 yıldır Kıbrıs denilince Türkiye heyecanlanır. Bazen duygular, akıl ve mantığın da önüne geçebilir. Her fedakârlık göze alınabilir.(1) 5.Sonuç olarak Kıbrıs konusu dar bir çerçeveye sıkıştırılmamalı, bugüne kadar adada barışın hâkim olduğu göz ardı edilmemelidir. "Konuyu mutlaka çözeceğim" diye bugüne kadar sürdürülen politikalar bir tarafa bırakılmamalıdır. Katlanılan fedakârlıklar görmezden gelinmemelidir. Kıbrıs konusu, başka düşüncelerle taviz verilecek bir konu değildir. RUM KESİMİ’NDEKİ SEÇİMLER Rum kesiminde Papadopulos’un ardından başkanlığa seçilen Hıristofyas’ın Talat’la aynı dili konuşması, çözüm için geçici bir süre yanılgı yaratabilir. Türkiye’nin bu yanılgı döneminde AB üyeliği sanrısı ile tek yanlı ödün vermemesi gerekiyor aleyhinde olan bir sonuca götürür. Kıbrıs konusu, adadaki Türk varlığının yanında, hatta ondan daha çok, Türkiye’yi ilgilendiren bir konudur. Türkiye’deki yönetim, meselenin Kıbrıs’taki iç dinamiklerle çözümlenmesini doğrudan desteklemese dahi, gelişmeleri, liderlerin kendi inisiyatifleri ile oluşturdukları bir süreç olarak görme lüksüne de sahip değildir. Türkiye’deki yönetimin, başka sebeplerle içine girdiği sıkıntılı durumdan çıkabilmek için AB’nin istekleri doğrultusunda hareket edebilme ihtimalini ve AB’nin de bunu fırsat olarak değerlendirebileceğini gözden uzak tutmamak gerekir. Ancak Türk tarafının, müzakereleri arzu etmeyen taraf görüntüsü vermemesi de önemlidir. Lokmacı Kapısı’nın açılmasından sonra yaşananlar, Birleşik Kıbrıs anlayışının uygun olmadığını göstermiştir. Genelkurmay Başkanı’nın KKTC ziyareti, bu açıdan ve zamanlaması yönünden değerlendirilmelidir. Genelkurmay Başkanı’nın, "adadaki barış ortamının 1974’ten itibaren başladığını ve devam ettiğini, çözümün, iki kesimli, iki toplumlu, egemen, eşit iki devlet ve Türkiye’nin garantörlüğünü içeren, adil ve kalıcı bir çerçevede olabileceğini; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de böyle bir sonuç alınıncaya kadar adada kalmaya devam edeceğini" belirtmesi önemlidir. Özellikle KKTC Cumhurbaşkanı’nın ve diğer ilgililerin bulunduğu ortamda bu ifadelerde bulunması ve bunların kabul gördüğünün anlaşılması daha da önemlidir. Bu ifadeler; AB’ye, Yunanistan’a, GKRY’ye ve ilgili herkese bir mesajdır. Bu ziyaret, yürütülmesi gereken siyaset ve diplomasinin arkasındaki askeri gücü göstermesi açısından rutin bir ziyaretin ötesinde ayrı bir değerdedir. Türkiye’deki yönetimin, AB giriş sürecinde mesafe alabilmek için bazı tavizler verebileceği, bu yönetimin benzerinin de KKTC’de iktidarda olduğu bilinmektedir. Buna rağmen, Kıbrıs konusunda AB’nin, Yunanistan’ın ve GKRY’nin arzu ettiği yönde bir ilerleme kaydedilememiştir. Bunun sebebinin, GKRY’nin eski başkanı olan Papadopulos’un, adanın Rum hâkimiyetine geçmesi konusundaki açıktan yürüttüğü tavizsiz ve ısrarlı politikası olduğu, bu durumun devam etmesi halinde bölünmüşlüğün kabullenilir duruma geleceği tehlikesinin AB, Yunanistan ve GKRY tarafından anlaşılmasıdır. Aslında Annan Planı’nın Rum tarafınca kabul edilmemesi, adanın zaman içinde Rum hâkimiyetine geçmesini önlemesi açısından Türk tarafının lehine bir durum olmuştur. Papadopulos’un, çözüm yönündeki uyumsuz tutumunu devam ettirmesinin yanında, Kosova’daki bağımsızlık yönündeki gelişmeler ve bunun uluslararası ortamda Kıbrıs konusu ile mukayeseye başlanması, bölünmüşlüğün kabulü konusundaki endişeleri arttırmıştır. Bu durumda AB ve Rum tarafınca, Papadopulos’un seçimlerde tasfiyesi ve yerine başka bir başkan getirilerek yeniden müzakere sürecinin başlatılması öngörülmüş, seçimlerde Hristofyas işbaşına getirilmiştir. Hristofyas’ın daha seçimler sonuçlanmadan, KKTC Cumhurbaşkanıyla olan yakınlığı öne çıkarılmış, seçimlerden sonra iki liderin kendi inisiyatifleriyle başlattığı izlenimi verilen müzakere süreci açılmıştır. Bu durum, AB ile müzakere sürecinde sıkıntıya uğrayan Türkiye’nin yönetimince de desteklenmektedir. Hâlihazırdaki KKTC yönetimi, Türkiye’nin geleneksel politikasının dışında bir düşünceye sahiptir, hatta Birleşik Kıbrıs’tan yanadır. Kendi devletinin varlığına inanmayan bir devlet başkanı önderliğinde yapılacak müzakerelerin, Türk tarafının isteği yönünde sonuçlanmasını beklemek hayalperestliktir. Annan Planı veya benzer bir plan üzerinden müzakereye başlanması, konuyu zamanla Türkleri azınlık durumuna getirerek, adanın hâkimiyetini Rumlara devreden plandan da taviz vererek, daha vahim ve Türk tarafının tamamen DEĞERLENDİRME Kıbrıs’taki uyuşmazlık hukuki olmaktan çok siyasidir. GKRY, AB tarafından desteklendikçe ve çözüm için zorlanmadıkça, kazanımlarından vazgeçmeyecek, Türk tarafını azınlık olarak görmeyi sürdürecektir. AB, Kıbrıs sorunu çözülmeden, GKRY’yi adanın tamamı adına üye yapmakla, hem uluslararası hukuka aykırı davranmış, hem de çözümü Dipnot: 1 Yılmaz Tezkan, "Siyaset, Strateji ve Milli Güvenlik", s. 122 123.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear