25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Strateji 1 Aralık 2008/231 ST R A T E J İ c devleti, devletin tezlerini savunmakla, bazen de daha ileri gidilerek derin (!) devleti savunmakla filan suçlanmalarının mevcut duruma ne yararı olabilir? Kaldı ki devlet politik bakışını değiştirmişken! Yeni/çağdaş (!) diye öne sürdükleri kağıt üzerindeki kendilerince şıpın işi çözüm önerilerini, sanki bu coğrafyanın gerektiriyorsa onu yapmayabilirler. Bu bazen büyük devlet olmanın ortaya çıkaracağı bir gerekliliktir de. Ancak devletler vatandaş gibi de hareket edemez. Bununla birlikte çıkarlara ters düşmeyen ancak herhangi bir somut yararı olmayan ilişkiler/faaliyetler de tarihe ve geleceğe bakılarak yürütülmelidir. Gül ve Sarkisyan... 7 sorun etmeden açılımlar yapacak, özür dileyecek, soykırımı kabul etmenin ilişkileri geliştireceği önermesine inanacak’. Gelişmelerin ya da aman dikkat diyenlerin tutumlarına eleştirinin özü budur. Bakınız; Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbantyan, Cumhurbaşkanı Gül’ün iki ülkenin sorunlarının çözümünde yolu yarıladığını, Türkiye’nin ‘soykırım’ı kabul etmesinin diplomaside bir önkoşul olmadığını söyledi.(2) Bu sözleri de Ermenistan’ın iyi niyetli diplomatik girişimi olarak sunmak ‘açılım’ın bir parçası. Oysa bu ifadenin ‘Türkçe’si şu: Siz sınırınızı bir an önce açın. Biz soykırımla ilgili iddialarımızdan ve girişimlerimizden vazgeçemeyiz, tutumumuzda bir değişiklik de beklemeyin. Şimdi durumu bir başka açıdan değerlendirelim. Diplomatik görüşmeler, temaslar zaten doğrudan ya da dolaylı olarak sürdürülüyor. Bunun ötesinde sınırın açılmasının Türkiye açısından ne yararı olacak? Ticari ilişkiler artacak kuşkusuz. Halkların kaynaşmasına katkısı bir yana bırakılırsa bunun ekonomik olarak Ermenistan’a yarayacağı herkesin genel kabulü. Ermenistan halkına demek daha anlamlı olur. Yanlış mı olur? Tabii ki hayır. Peki hal böyle iken yanlış mı olur? Evet. O halde soruyu doğru sormak gerekir. Bu çok genel çerçeveden bakıldığında Cumhurbaşkanının ziyareti ile tabii ki kıyamet kopmamıştır. Ama tarihe not düşülmüştür. Kıyamette karşınıza çıkabilecek, önünüze konulacak bir not. Mevcut durumun iki halkın da geleceği adına iyileşmesi açısından Ermenistan’ın tavrının daha tutucu olduğunu tespit ederek devletleri baş başa bırakıp ‘ne yapılabilir’i şimdilik bu çerçevenin dışında tartışmakta yarar var. Özellikle bu coğrafyanın insanları acılarını onarmayı, kinin yaralarına merhem olmadığını yaşadıkları büyük acılarla öğrenegelmişlerdir. Bu topraklar ‘Bağrına taş basmak’ gibi bir derinlik ve tevekkülü ağırbaşlılıkla taşıyabilen insanlarla yoğrulmuştur. Bu kuşkusuz uzun ve sancılı bir süreçtir ama etrafınıza baktığınızda bu konuda iyimser olmak adına karşılaşacağınız örnekler umut vericidir. Sivil toplum kuruluşlarının, medyanın, üniversitelerin, siyasetin, ticari kurum/kuruluşların, komşu kentlerin iki halkın birbirine bakışını geçmişin yaşanmışlıklarından arındıracakları bir dille geliştirmesi önemli bir başlangıç olacaktır. Süregelen devlet dışı ilişkilerin daha da çoğalması toplumları geçmişe mahkum olmaktan uzaklaştırmayı başaracaktır. Şimdilik yapılabilecekler ne yazık ki bunlarla ve komşumuzun; halkının refahı için onların sesine kulak vermesini, ‘sömürgen’lerin ipiyle kuyuya inilmeyeceğini anlamasını dilemekle sınırlı kalmalıdır. Dipnotlar: (1) İrem KÖKER, Hürriyet gazetesi, 30.10.2008 (2) Cenk BAŞLAMIŞ, Milliyet gazetesi, 22.09.2008 Hatta, kabul etmekle kalmasın; Türkiye onların ‘tanımadıkları’ sınırlarını açsın, Ağrı dağı bağımsızlık sembolleri olmaya devam etsin, kimse Hocalı’dan söz etmesin, Karabağ’da işgalleri sürsün. Kıbrıs Rum Yönetimi yıllarca durduğu yerden kımıldamasın ve sürekli şunu da kabul edin, bunu kabul etmezseniz AB sürecini unutun diye her köşeden önümüze çıksın. Yunanistan Ege’deki haklarımızı kabul etmeyip sürekli taviz kopartmaya çalışsın. Irak hükümeti benimle değil Barzani ile görüşün desin. ABD’nin Ankara büyükelçisi Ross Wilson Türkiye’yi bu noktaya getirmek istediklerini ‘ABD uzun süredir bu tarz bir diyalogun oluşturulmasına destek veriyor. PKK sorununun çözümünün bir parçası olarak bu tarz bir süreç gerekiyor.’ diyerek açıkça söylesin.(1) MAŞA, OYUNCAK… Görmüyor muyuz? Hiç acele etmiyorlar, hiç vazgeçmiyorlar. Biz ‘sıtmaya razı oluncaya’ kadar, adım adım geriletiyor, bunun için gerekirse yıllarca bekliyorlar. En yeni dış politika gelişmelerinden biri Cumhurbaşkanı Gül’ün, 6 Eylül 2008 tarihinde Türkiye–Ermenistan milli takımlarının maçını izlemek için Erivan’ı ziyareti. AB’nin her düzeydeki girişimleri, kararları, önerileri yıllardır ‘komşularınızla ilişkilerinizi geliştirin’ çerçevesinde bazen açık bazen diplomatik ifadelerle hep bu yönde değil miydi? ABD Kafkaslardaki gelişmeler üzerine daha da yoğunlukla, hatta kimi değerlendirmelere göre o dönemde yaklaşan ABD Başkanlık seçimleri için bir yatırım olarak hep bunu desteklemedi mi? Gelinen aşama: ‘Bir maniniz yoksa Cumhurbaşkanım ziyaretinize gelecek!’ Özellikle 20. yüzyılda en çok üzerinde konuşulan, uzaktan, içerden planlar yapılıp, gizli, açık anlaşmalarla müdahil olunan bu bölge; ne yazık ki çoğu kez bu insanların acılarını hiçe sayarak çıkarlarını koruyan, kazançlarını katlayan ‘sömürgen’ anlayışın maşası, oyuncağı olarak, kendi insanının yaşadıklarını göz ardı edebilen, bütün bunlara rağmen hala yüksek siyaset yürüttüğünü sanan devletlerin de coğrafyasıdır. Ermenistan, bu coğrafyanın küçük ama kritik bir ülkesi olarak tarihinde de ‘sömürgen’lerle yakın olmanın ve diasporanın desteğini komşuluk haklarına ters düşecek biçimde kullanmaktan kaçınmamıştır. Son ziyarette uluslararası bir etki olduğu yadsınabilir mi? Devletler arası ilişkilerin iyileşmesini, bunun halklara hele komşu halklara yansımasını kim istemez? Ama bunun yükünü tümüyle bir halka yükleme pahasına verilecek tavizlerle yapılması nasıl hazmedilebilir? Gelecek kuşakların boynuna böyle bir kirli yaftanın asılması olasılığı nasıl göz ardı edilebilir? Ve bütün bunlar karşısında birazcık duyarlılık, özen gösterme uyarısı yapan, geçmişgelecek bağlantısı kurmak isteyenlerin çağı anlamamakla, demokrasi istememekle, demokratikleşmeden korkmakla, Türkiye, uzun süreli dış sorunlarında sonunu kestirmeden ‘açılımlara’ yöneliyor. Kıbrıs’ta, Ermenistan’la ilişkilerde benzer yaklaşım kısa sürede ölümcül sonuçlar getirmeyebilir. Ancak, bugünkü ‘iyi niyet kıyamet gününe günah yazabilir’. sorunları yalnızca onların ‘açılım’larıyla (!) bugünden yarına ortadan kalkar önermelerini ihtiyatla karşılayanları, hatta koşullar itibarıyla ayakları yere basar öneriler getirenleri; burun kıvırarak, adeta ‘sen hala annenin izniyle mi dışarı çıkıyorsun?’ anlayışıyla, ergen azarlar gibi azarlamaları da cabası.. Olayları siyaset bilimi teorilerinin en günceli ile açıklamak bazen yeterli olmaz. Devletlerin her zaman çıkarları doğrultusunda girişimlerde bulunması gerekmez. Hep makul olanı, çıkarları ne VAZGEÇMEYECEKLER Dikkat edelim, eğer bütün bunları bir yana bırakırsak o zaman ne Ermenistan'ın, ne Kıbrıs Rum Yönetimin tavrını açıklayabiliriz. Daha mı açık yazalım? Onlar yukarıda da belirttiğimiz gibi asla vazgeçmeyecekler, yani çıkarları doğrultusunda bizi istedikleri çizgiye getirmek için sabırla her yolu deneyecekler ama Türkiye ‘geçmişe takılı kalmaktan vazgeçecek, bunları
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear