22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 1 Aralık 2008/231 AB Komisyonu’nca hazırlanan ‘ilerleme raporu’ yine çelişkiyi bünyesinde barındırıyor. Fransa’nın reddettiği ‘Ulusal Azınlıklar Sözleşmesi’ Türkiye’ye dayatılıyor. Çelişkili dayatmalar, AB projesini ciddiyetten uzaklaştırıyor. Dayatılan ‘ilerleme’ Orhan PEHLİVANLI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası opehlivanli@tusam.net AB, kendi yapmadığını Türkiye’den istemeyi sürdürüyor… Nalbantyan ve Babacan... vrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin 2007 Ekim’inden 2008 Ekim ayı başına kadar olan süreçteki “ilerleme”lerini anlatan AB 2008 İlerleme Raporu yayınlandı. Kullanılan dilden ve sözcüklerden çeşitli anlamlar çıkarıp iyimser bir şekilde yorumlayarak halka anlatılır bu raporlar. AB’nin siyasi olarak bir birlik olamamasına rağmen raporların en önemli kısımları her zaman siyasi kriterler olmuştur. Raporlara göre 85 yıllık Türkiye Cumhuriyeti siyasi olarak hemen her konuda büyük eksiklikler içerisindedir. Bu eksiklikleri anlatırken de özellikle sivilasker ilişkileri ve azınlıklar konusunda çok sert subjektif yorumlara yer verilmiştir. Pekâlâ, nedir AB’ye göre bu eksiklikler? A Türkiye’nin neden imzalaması gerektiği hakkında en ufak bir açıklama yapılmamıştır. İspanya’da ETA’yı terör örgütü olarak görmeyen eylemlerini kınamayan bir siyasi partinin daha kapatılması AB üye devletleri tarafından desteklenirken, Türkiye’de terör örgütünü açık biçimde destekleyen bir partinin yani DTP’nin kapatılmasına yönelik davanın açıkça eleştirilmesi Türkiye’ye özel şartlardan yalnızca bir tanesidir. Durma noktasında olan AB reform süreci konusu hükümete sitemlerle geçiştirilmiş ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e övgüler yer almıştır. Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatılmasına gerek olmayacak ölçüde suçlu bulması yönündeki kararı sadece kapatılmama hükmü öne çıkarılarak sunulmuş, suçlu bulunmasına neden olan eylemlere ya da kararın buna ilişkin hükümlerine hiç yer verilmemiştir. Sürekli iyi niyet, hesaplaşma gününe risk yazıyor… RAPOR TEKNİK OLMALI AB’nin siyasetten en uzak ve üye devletlerden en az etkilenen kurumu olan Avrupa Komisyonu söz konusu EKSİKLİKLERİMİZ olduğu için siyasi değil teknik bir raporun hazırlanması gerekirken siyasetin etkisinden kurtulamamış bir rapor Demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularında ki hazırlanmıştır. AB Bakanlar Konseyinin de onayı eksiklikleriyle başlayan raporda, İstinaf mahkemelerinin kurulması istenmekte olup yüksek derecede hâkimsavcı gerektiğinden siyasetten uzak kalamamış Güney Kıbrıs’ın uzlaşmaz tavrından bahsedilmemiştir. atama ve tayinlerinin siyasileşmesinden Türkiye’nin yıllardır süregelen terör sorunu yokmuş farz bahsedilmektedir. Şemdinli davası, vicdani retçilerin durumu ayrıntılarıyla ve aşamalarıyla açıkça belirtilirken edilerek PKK terör örgütü ve eylemlerine sadece bir Ergenekon davasını ve bir yılı aşkın zamandır tutukluluk cümle ile atıf yapılmıştır. Türkiye’nin bu hassas halleri devam eden kişilerin durumunu Avrupa Birliği de konumuna ilişkin özel bir durumunun aşikâr olmasına rağmen; AB yetkilileri yıllardır AB’nin bir standartlar basından takip etmekle yetinmiştir. Yargının birliği olduğunu ve özel bir durumun kabul bağımsızlığından bahsederken bile, terör örgütü edilemeyeceğini söylemektedirler. Ancak açıkça dile propagandası yapanlara yönelik alınan kararlarda Türk getirilen bazı “özel durumların” olduğunu bu güne kadar hâkimlerinin geniş bir yorumlama yaptıkları belirtilerek çok kez işittik. Son olarak AB Genişlemeden Sorumlu eleştirilmiştir. Komiseri Olli Rehn’in söylediği Türkiye’nin tam üyelik Raporda, askeri yetkililerin Kıbrıs, Güneydoğu, durumunda bile kişilerin serbest dolaşımı ve çalışma izni laiklik gibi konularda “yetkilerini aşan” açıklama konularında sürekli bir kısıtlama yapılabileceği yapması eleştirilmiş bu konuların “ulusal güvenlikle” konusudur. Bunun adı tam üyelik adı altında imtiyazlı ilgili olmadığı savunulmuştur. Direkt olarak ulusal ortaklık şartları oluşturmaktır. güvenlik ve devletin bekasıyla ilgili bu konuların Türk Sonuç olarak; raporu genel hatlarıyla değerlendirecek Silahlı Kuvvetlerinin ilgi alanına girmemesi gerektiğini olursak, Asker–Sivil ilişkilerinde askerlerin yetkileri söylemişken hangi konuların ulusal güvenlikle ilgili konusunda ki gereksiz yaklaşımı, Alman görülebileceği belirlemesi de yapılmış değildir. TSK’ye mahkemelerinin başlattığı ve skandal boyutunu bile aşan yönelik eleştiriler arasında bazı gazetecilerin Deniz Feneri davasına hiç değinilmemesi, PKK terör resepsiyonlara davet edilmemesi dahi yer almıştır. örgütüne ve eylemlerine sadece bir cümle ayrılması, Azınlık Hakları başlığı altında; Lozan Barış DTP’nin kamu düzenini bozmaya yönelik faaliyetlerine Antlaşmasında çizilen çerçevenin demode olduğu ve değinilmemesi ve bazı Türk kapatma davasının AB, Türkiye’ye karşı çifte standardını vatandaşlarına ilerleme raporunda da ortaya koydu eleştirilmesi, PKK’lı “özel” haklar teröristlerin haklarını verilmesini aramak için her tür engellediği baskı unsurunu belirtilmiştir. Üye kullanan devletlerin bile Komisyonun imzalamaktan Ergenekon davasında imtina ettiği terörist olarak Avrupa Konseyi suçlanan ve her türlü Ulusal Azınlıkların yargılanma haklarının Korunması çiğnendiği kişilerden Çerçeve bahsetmemesi Sözleşmesi’ni Komisyonun ve genel Türkiye’nin olarak AB’nin imzalamaması Türkiye’ye bakış eleştirilmektedir. açısı hakkında Kendi üyelerinin yeterince bilgi imzalamadığı bu vermektedir. sözleşmeyi Diplomasinin ‘olmazları’ Av. Vefa TOKLU S vtoklu@hotmail.com avaşa giden oğulların, eşlerin, yavukluların arkasından ağıtların, türkülerin mahzunlaştırdığı umutsuz insanların yoksullukla, salgın hastalıklarla, acılarıyla baş etmeye çalıştığı bezgin, takatsiz imparatorluğun ortasında yaşamı paylaşanların birbirine düşürüldüğü bir dram hep gündemde. Kabuk bağlamaması için bilinçle sürdürülen kirli siyaset bugünlerimizi esir almayı sürdürdüğü gibi, geleceğimize de yafta yapılmaya çalışılıyor. Dünyanın hangi coğrafyasında aynı türkülerle yüreği yanan farklı etnik kökenden gelen insanlar vardır bilmiyorum. Ama biliyorum ki bu coğrafyanın insanlarının acıları hepsinin yürekleri göğüs kafeslerinden giren ellerle, adeta sürekli daha da sıkıştırılan bir mengene ile sıkılarak çoğaltılmaya çalışılıyor. İnsanlığın paylaşılası erdemlerini yeşertmek yerine, hem de acılarımızı gözardı ederek; ha bire hangi ilgisiz ülkeden ‘soykırım’ tanıması gelecek, her yıl 24 Nisan’da ABD bu defa ne diyecek, bir yurttaşımız İsviçre’de ağzından bir şey kaçıracak, Fransa’da neler olacak, hangi kente ‘soykırım’ anıtı yapılacak da açıldığında haberimiz olacak, komşumuz dediğimiz bir halkın devleti ne zaman sanki bizlerin dedeleri, nineleri, bebeleri de hunharca öldürülmemiş gibi, evleri damları yakılıp yıkılmamış gibi insanca yutkunup kalacağımız bir densizlik yapacak diye yüreğimiz ağzımızda. Bir tek çözüm var! Bütün bunları sihirli bir değnekle yok ediverecek, yüreklerimize, daha doğrusu onların, hatta “AB’ilerimizin”, Afrika’daki, Güney Amerika’daki bilcümle soykırım tanıyıcı ülkenin yüreklerine su serpecek, halkların mutluluktan uçmasını hatta birbirlerine sarılıp bayram coşkusu yaşamalarını sağlayacak, refah düzeylerini bilmem kaça katlayacak bir tek çözüm: Türkiye’nin ‘soykırım’ yaptığını kabul etmesi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear