Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 Erdal SARIZEYBEK TUSAM İç Güvenlik ve Terör Danışmanı esarizeybek@tusam.net ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 1 Aralık 2008/231 T ürkiye, AET’nin 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra 31 Temmuz 1959'da topluluğa tam üye olmak için başvurmuş ve 12 Eylül 1963 yılında imzalanan Ankara antlaşması ile de üyelik müzakerelerine başlamıştır. Yıl 2008’dir ve hala bu müzakereler ucu açık bir şekilde sürmektedir. Bu sürecin ne zaman ve nasıl sonuçlanacağına ilişkin bir kehanette dahi bulunmak olası değil, çünkü uzadıkça uzayan görüşmeler ile ilerleme raporlarının içeriği, artık AB’nin terörün ardındaki siyasi güç olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Anlaşılan odur ki, Türkiye “terörle mücadele ve AB’ye üyelik süreci” adına tuzağa çekilmek istenmektedir. Peki, bu durumda Türkiye tuzağa düşmekten kurtulabilir mi? Birlikte bakalım, Türkiye’nin tuzağa nasıl çekildiğine; ilk olarak AB’ye uyum süreci adına sürdürülen görüşmeler ve bu süreç kapsamında yapılan yasal düzenlemeler önce Öcalan denilen bölücü başını ipten kurtarmıştır. 1999 yılında yapılan yargılaması sonucu idama mahkum edilen Öcalan, idam cezasının AB sayesinde kaldırılması sonucu hayata geri dönmüş ve sözde ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilen cezasının yeni koşullarıyla örgütü yattığı yerden idare eder, hatta kitap yazar ve basar olmuştur. İkinci olarak, Öcalan’ın kurduğu DEP’in devamı olan DTP’ye en büyük siyasi destek AB ülkelerinden gelmiştir; bu terör destekli partinin ERNK adı altında örgütlenmiş cephe teşkilatı dernekler, bürolar, vakıflar, televizyon ve konfederasyon şeklinde faaliyet göstermekte olup aranan örgüt mensupları ise Avrupa’da cirit atmaktadır. Yine terör örgütünün 500 milyon AVRO’luk kara para trafiği AB ülkelerinde serbestçe dolaşmakta ve kaçaktan ve haraçtan gelen paralar buralarda aklanmaktadır. AB Parlamentosu kırmızı bültenle aranan terör zanlısı Gülabi Dere’nin siyasi eylemlerine açıkça destek vermekte, Yunanistan bir adım öteye giderek bu aranan zanlıya AB kimliği dahi vermekten çekinmez olmuştur. Bu siyasi cephe teşkilatının önlenemeyen faaliyetleri Türkiye’nin içindeki etnik ayrımcılığı körüklemekte ve AB’den çıkan her karar DTP’nin Türkiye’deki siyasi manevra alanını genişletmektedir. OHAL’in ve DGM’lerin kaldırılması, Polis Özel timlerinin çekilmesi, Kürtlere kültürel haklar başlığı altında Kürtçe özel kursların açılması ve devletin resmi televizyonunda Kürtçe programlar yapılmasına ilişkin alınan kararlar hep AB’den gelen siyasi baskıları neticesinde ortaya çıkmış olup aslında bu DTP’nin değil PKK terör örgütünün başlangıçtaki istekleridir. ABDTPÖcalan çizgisindeki bu hareketin bundan sonraki olası taleplerini öngörmek için bir kahin olmak gerekmiyor, çünkü bu olası talepler artık gün ışığına çıkmış durumdadır; Anayasa’da değişiklik yapılarak Kürtçe’nin ikinci “resmi dil” ABDTPÖCALAN Bölücü hareketlere verilen iç ve dış destekler artık, normal, gündelik gelişmeler olarak algılanmaya başlandı. Avrupa ülkelerinde bölücü örgütün yandaşlarının topladıkları paralar bunun kanıtı. olarak kabulüyle etnik farklılıkların derinleştirilmesi, yine anayasal değişiklikle cumhuriyetin kurucu unsuru olan Türk kimliğinin kaldırılması ya da Kürt kimliğinin Anayasa’ya dahil edilmesiyle Türk kimliğinin değiştirilmesi, yerel yönetimlere özerklik düzeyinde yetkiler verilerek merkezi idare gücünün zayıflatılması, Geçici Köy Koruculuğu sisteminin kaldırılarak devletle vatandaş arasındaki bağların koparılması ve nihayetinde Öcalan’a ya da sözde yönetici kadroya af getirilip DTP’nin başına geçirilmesiyle Atatürk cumhuriyetinin ulusdevlet yapısının çökertilmesidir. Bu ihanet senaryosuna Türkiye’de kim dur diyecektir. İşte bu soruya cevap bulunması gereken zorlu bir dönemden geçmekteyiz. kurgulanmıştır. Özeti şudur; ABD, 14 Mayıs 1948'de Filistin topraklarının işgali sonucu kurulan İsrail Devleti’yle Ortadoğu’ya fiili adımını atmıştır. İsrail, M.Ö. 500’lü yıllarda yıkılan Yahuda Krallığı’ndan binlerce yıl sonra Ortadoğu’da kurulan ilk Yahudi Devleti’dir ve ABD çıkarlarının temsilcisi durumundadır. İsrail’in işgal edilmiş topraklarda ne pahasına olursa olsun yaşaması ABD’nin Körfez politikasının temelini oluşturmaktadır. İsrail, Büyük Orta Doğu projesinin temel taşıdır. Bu dış politik esaslar çerçevesinde 1991 Körfez savaşıyla silahlı gücünü Körfez’e taşıyan ABD, 2003 Körfez savaşıyla belki bir daha çekilmemek üzere Irak’ı işgal etmiş ve İsrail’in yaşam stratejisine uygun olarak Irak’ı etnik köken ve dini mezhep farklılıkları temelinde parçalamıştır. İşgalle birlikte ortaya çıkan Barzani müttefikliği mevzi kazanmış ve sözde Büyük Kürdistan Projesinin siyasi lideri konumuna getirilmiştir. Günümüzde Barzani, ABD tarafından Öcalan’a karşı iyi bir seçenek olarak Türkiye’ye sunulmaktadır. Çünkü PKK örgütü Demokratik savunma mekanizması Türkiye’yi içerden ve dışardan saran bölücü akımlara karşı önlem… terörist bir örgüttür ama Barzani değildir, üstelik Türkiye’nin Doğu bölgelerinde yaşayan halkımızla Barzani’nin aşiret ve dini mezhep bağları vardır, dolayısıyla Türkiye’nin Öcalan yerine Barzani’yi muhatap kabul edip masaya oturmasında bir sakınca yoktur. Buradaki tuzak; Türkiye ile ABD’nin 50’li yıllardan süregelen müttefiklik ve NATO ilişkileri nedeniyle silahlı güç siyaseti uygulanamayacağı için, yerine Barzani önderliğinde siyasi güç kullanılarak Türkiye’yi parçalama stratejisinin uygulamaya konulmuş olmasında yatmaktadır. Sarmal tuzağın bu seçeneğinde amaç; Barzani liderliğinde Irak’ta oluşturulan Kürt devletinin tanınmasını sağlamak ve sonrasında Türkiye üzerindeki bölücü siyasetin liderliğini Öcalan’dan alıp Barzani’ye devretmektir. Böylece Türkiye kendi iç sorunlarıyla boğuşup üniter devlet yapısını korumaya çalışırken ABD, silahlı güç kullanarak bölge ülkelerini parçalama stratejisini “etkisiz ve tepkisiz Türkiye” üzerinden sürdürecek ve muhtemelen ilk olarak da karşısına Suriye ve İran’ı alacaktır. Peki, bu ihanet senaryosuna Türkiye’de kim dur diyecektir? AB’NİN PKKBARZANİ RAPORU AB'nin ortak çalışma ve dış politikasına katkıda bulunması için kurulan Avrupa Güvenlik Çalışmaları Merkezi'nin (ISS) geçtiğimiz hafta açıklanan bir raporunda, PKK ile ilgili yapılan değerlendirmeler tarihin yinelendiğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Irak'taki Kürt yönetiminin görüşlerine yer verilen raporda; PKK'nın bölgede 'sempati kaybettiği', Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin (KBY) terör örgütünü 'rahatsız edici' gördüğü, ancak KBY'nin PKK ile savaşmayı göze alamayacağı şeklinde bir değerlendirme yapılmıştır. Yine bu rapora göre, bölgesel yönetimin PKK'nın üslerinin yerini bildiği ve örgütün stratejilerinden haberdar olduğu belirtilmiştir. Ayrıca KBY’nin, bahar aylarından bu yana, PKK'ya verdiği destek kesilmiş olsa da, örgüte karşı bölgede "açık bir tolerans" gösterildiği ifade edilmiştir. ISS’nin bu raporuna göre, örgütün para kaynaklarına Avrupa ve sınır ticaretinden (kaçakçılık) alınan paylar temel teşkil etmekte, lojistiği ise İran’dan sağlanmaktadır. Rapor, görüşülen Kürtlerin PKK sorununun çözümü konusundaki önerilerini beş maddede toplamaktadır; ? Sorun, askerî çözümlerle değil ancak müzakere yoluyla çözülebilir, ? PKK, bölünme hedefini terk ederek ideolojisinde radikal bir değişim yaptı, ? Örgüt, barış istiyor ve silah bırakmaya hazır, ? Bunun için, Türkiye kapsamlı bir af çıkarmalı ve Kürt kimliğini tanımalı, ? Eğer PKK bunu reddederse, Kürt kamuoyundaki kredibilitesini kaybeder, ? ve KBY, PKK'dan kurtulması için Türkiye'ye yardım etmeyi düşünebilir. Yine rapora göre, AB'nin Kürt yönetim alanında etkinliğini artırmasının bölgenin gelişimine ve normalleşmesine katkıda bulunacağı, AB'nin Erbil'de bir ofis açmasıyla AB'nin Bağdat'taki varlığını güçlendireceği yorumunda bulunulmuş ve Türkiye'yi gerekli ABDHÜKÜMETBARZANİ Öte yandan, ABD ile geliştirilen ilişkiler Türkiye’nin içine çekilmek istendiği tuzağın ikinci sarmalıdır ve bu sarmal, ABDTPÖcalan sarmalına karşı çıkanlar için ikinci bir seçenek yani kötünün kötüsü olan bir seçenek olarak Bölücü örgüt üyeleri...