Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Strateji 1 Aralık 2008/231 ST R A T E J İ c tanıyalım, bakalım ne olacak, bir de bu şansımızı deneyelim. Eğer ki senaryo bu ise, DTP ile AKP aynı yolda yürüyecektir, nasıl mı, birlikte görelim… 15 kamuoyunun tepkisini ülkesini sevenlere yöneltecektir. Başka; bizler gibi ülkesi ve milletinin iyiliğinden başka bir şey düşünmeyip olası tehditleri yazan ve çizenler, seslerini duyurdukları ölçüde “bu ihanet senaryosuna Türkiye’de kim dur diyecektir”, diye sormaya devam edecektir. Gerçekten de senaryo böyle işlerse bu ihanete kim dur diyecek? reformları yapmaya ikna etmenin de tek yolunun bu olduğunu ileri sürülmüştür. Kısacası bu rapor, PKK terör örgütünün siyasi taleplerinin AB tarafından yapılmış bir tercümesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz bunu; Türkiye’ye kurulan ABDPTÖcalan tuzağı ya da sarmalı olarak ifade etmekteyiz. AKP, DTP İLE ANLAŞACAK Tüm bu gelişmeler AKP’nin DTP ile gizli de olsa anlaşacağını işaret AB RAPORUNA KARŞI BAŞBAKAN MEKTUBU Basına yansıyan 14 Kasım günlü ve ”AB’ye PKK için uyarı mektubu” başlıklı habere göre; Başbakan Erdoğan, PKK’nın siyasi ve finansal kaynaklarında önemli rol oynadığı düşünülen Avrupa Birliği ülkelerinin liderlerine, net uyarıların yer aldığı bir mektup göndermiştir. Erdoğan mektubunda Avrupalı liderlerden, kanlı terör örgütü için yapılması gerekenin, sadece terör örgütü olarak tanımak değil, ona karşı samimiyetle harekete geçmek olduğunu bildirmiştir. Avrupa’nın tutumunun Türkiye için önemli olduğunun vurgulandığı mektupta, PKK’nın kıta Avrupa’sındaki yapılanmasının çökertilmesine yönelik en kısa sürede adım atılması istediği de belirtilmiştir. Yine aynı mektupta;”terör örgütünün yönetim kadrosundan bazı isimlerin Avrupa’da rahatça dolaştığı ve Türkiye’nin isteklerine rağmen iadeleri konusunda halen adım atılmadığının belirtildiği” ifade edilmiştir. Kısacası bu mektuptan anlaşılan; terörle mücadele adına AB cephesinde bir değişikliğin bulunmadığıdır, çünkü altı yıl öncesi ile bugün arasında değişen bir şey yoktur. O halde gerçeğin gün ışığı gibi ortada olmasına karşın gerek AB raporu gerekse Başbakanlık Mektubu ne anlama gelmektedir ve bununla halkımıza ne gibi bir mesaj verilmek istenmektedir? teröre karşı olduğunu söyleyecek ve bu sözde iyilikleri karşılıksız kalmayacak, Türkiye Barzani’yi tanıyacak ve olası Kürt devletini tanımanın da yolunu böylece açacaktır. Başka; AB açıklama üstüne açıklama yapacak, Türkiye’nin iyi yolda süratle yürüdüğünü, hiç kimsenin artık Türkiye’nin tam üyelik sürecini durduramayacağını söyleyecek KİM DUR DİYECEK? Türkiye’deki siyaset, demokratik sistemin öz savunma mekanizmasını kilitlemiştir. Türkiye’de demokrasinin değil AKP’nin AB ve ABD yörüngesinde işleyen siyasetinin kuralları işlemektedir. Doğu’da yaşayan halkımız demokratik sistemin dışına itilerek AKP ve DTP’nin eline bırakılmıştır, halk güvenlikten ve özgür iradesinden yoksun hale getirilmiştir. Türkiye’de iktidar partisi tarafından açık ve de seçik etnik köken ve dini mezhep farklılıkları üzerinden siyaset yapılmaktadır ve muhalefet partileri bu siyaset karşısında etkisiz hale getirilmiştir. Bu ayrıştırıcı siyaset İsrail’in parçalama stratejisiyle bire bir örtüşmektedir. Türkiye’nin AB üyelik süreci artık amacı dışına çekilmiş ve AB, bu ayrıştırıcı siyasetin destekçisi haline gelmiştir. Türkiye’nin ABD ile ilişkileri müttefik sınırlarını aşmış, ulusal çıkarların çatıştığı iki hasım ülke ilişkileri şekline, kaçınılmaz olarak, dönüşmektedir. Bundan böyle Türkiye ulusal güvenliğine asıl tehdit olarak PKK terör örgütünü değil Barzani’yi görmelidir. Bu senaryo Türkiye’yi dönüşü olmayan bir yola sürükleyecek olan bir senaryodur ve buna karşı, Türkiye’yi korumakla yükümlü dinamik güçlerin de kendi ulusal senaryolarını çizme zamanının geldiği artık düşünülmelidir. Kimdir bu dinamik güçler; muhalefetteki siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri. Başka; Türk Adalet Sistemi ve Türk Silahlı Kuvvetleri. Türkiye’nin böylesi bir karanlık yola girmesini engelleyecek bir demokratik savunma mekanizması gerçekten yok mudur? SARMAL TUZAK NETLEŞİYOR AB raporu açıktır; PKK terör örgütü silah bırakmaya hazır, siz de buna karşılık siyasi görüşmelerin yolunu açın yani PKK terör örgütü ile masaya oturun yani Öcalan ya da Karayılan gibi sözde lider kadroyu muhatap alın, diyor bu rapor. AB raporu açıktır; teröristlere af getirin, teröristlere siyaset yapma hakkı tanıyın, ovaya insinler siyaset yapsınlar, diyor bu rapor. Anayasal düzenlemelere gidin ve Kürt kimliğine anayasal tanım getirin, Kürtçeyi ikinci dil yapın, eğitim ve öğretim sistemine alın, diyor bu rapor. AB raporu açıktır, diyor ki; Barzani’yi tanıyın yoksa biz AB olarak Irak’ın kuzeyinde temsilcilik açıp tanıyacağız. Başbakan’ın da ağzı yarım mektubu açıktır; bakın, ben AB’ye uyarı mektubu gönderdim, vazifemi yaptım, terörle hala mücadele ediyorum ama buna rağmen AB, terör örgütüne karşı siyasi çözüm de ısrar ediyor, Türkiye tam üye olacağı için ben de fazla ses çıkaramıyorum, diyor. Başbakan diyor ki; Türkiye’nin üyelik hakkına helal gelmesin, diye AB’ye fazla yüklenemiyorum, işte görüyorsunuz, elimizden geleni yapıyoruz. Başbakan’ın mektubu çok açıktır, diyor ki; TSK’ye yetki verdik olmadı, terörle mücadele kararlılığımızı sürdürdük olmadı, AB’yi uyardık yine olmadı, ne yapalım başka çare yok, akan kanlar dursun da ne olursa olsun, en iyisi şu teröristlerle bir masaya oturalım, şu Barzani’yi AB’nin istemleri, bölücü örğütün istemleri ile örtüşüyor Demokrasi adına bölücülük, yurt içinde neredeyse serbestleşme noktasına gelmiş durumda. Çıkış, büyük çoğunluğu oluşturan halkın demokratik savunma mekanizması kurmasında… etmektedir. Nasıl bir anlaşma; terör örgütünün sözde lider kadrosuna yarı özgürlük yarı siyaset hakkı tanıyan bir af, Kürt kimliğinin Anayasa’da yer alması için yasal düzenlemeler, yerel yönetime merkezi idareyi yok edici yetkiler, koruculuk teşkilatının süreç içerisinde kaldırılması gibi bir gizli mutabakatla anlaşma olacaktır. Peki, böyle bir anlaşma sağlanırsa ne olur; Doğu’da çaresiz kalan halkımızın oyları büyük bir çoğunlukla AKP’ye, göstermelik bir azınlıkta DTP’ye gidecektir. Başka; DTP ile AKP arasında karşılıklı rekabet var gibi söylemler artacak ama aşağılarda gizli görüşmeler sürdürülecektir. Başka; AKP görünen terör olaylarına son verme iddiası ile yola çıkacak ve “akan kanları durdurdum” diyerek, ülke genelinde yapılacak seçimlerde tek başına iktidar olabilecek oyu alacaktır. Başka; PKK ara sıra eylem yapacak, Barzani ise göstermelik teröristleri Türkiye’ye teslim edecek, ve bu gelişmeler karşısında asıl tehlikeyi gören ulusal direncin temsilcileri susacak, konuşmaya kalkarsa eğer işbirlikçi medya onların Türkiye karşıtı olduğunu, hatta vatana ihanet ettiklerini anlatarak Barzani