Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 1 Aralık 2008/231 undan tam bir yıl önce, yani 1 Aralık 2007’de Amerika’nın Sesi Radyosu’nun (Voice of America/VOA) 27 Kasım’da İsrailFilistin Barışı’nın görüşüldüğü Annapolis Konferansı ile ilgili verdiği haberinin başlığı aynen şöyleydi: 'Annapolis Konferansı Amacına Ulaştı'. VOA’nın, Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın Konferans sonrası gittiği Kahire’de sarf ettiği sözlerini referans göstererek verdiği haberde, tarafların konferansta, 2008 yılı sonuna kadar Ortadoğu sorununa iki devletli bir çözüm bulma hedefini hayata geçirmeye karar verdikleri de “müjdeleniyordu”.(1) Ne var ki söz konusu “müjdenin” verilmesinin ardından tam bir yıl geçmesine rağmen henüz çözüme dair en ufak bir alamet bile yok. Annapolis’te barışa, çözüme dair verilen afili sözler aradan geçen zamana rağmen halen verildiği yerde duruyor. Her nedense bir türlü okyanusu aşıp Ortadoğu’ya ulaşamadı, içinden barış geçen o bildik cümleler. Tıpkı Camp David’de, Oslo’da, Madrid’de, Şarm El Şeyh’de ve diğer irili ufaklı onlarcasında olduğu gibi Annapolis’te konuşanlar da her zamanki gibi buharlaştı. İçerisinde bulunduğu bölgeyi topyekün bir şekilde etkileyen ve bu nedenle literatüre Ortadoğu Sorunu olarak geçen İsrail ve Filistin arasındaki yıllanmış sorunlar öyle bir anda sihirli değnek değmişçesine düzelecek, öyle bir gecede çözüme Abbas B H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Son zirvenin üzerinden bir yıl geçti, değişen bir şey yok… Barış umutları buharlaştı Ortadoğu’nun tetikleyici sorunu Filistin için düzenlenen son Annapolis Zirvesi üzerinden bir yıl geçti. Umutlar yine hüsrana dönüştü. Zirvelerde adeta Filistin’e barış gelmeyeceği ispatlanıyor. kavuşacak sorunlar değil elbette ki ama buradaki “sakat nokta” hem direk hem de dolaylı tarafların hiçbirinin asıl amacının barış olmaması. Başka bir ifade ile kimsenin salt “barış için barış”ı düşünmeyip, siyasetin kirli tarafına bulaşmış, çıkarlara göre şekil ve içerik değiştiren, sırtında gizli ya da açık farklı siyasal hedefler taşıyan, tamamen yozlaşmış, tanınmaz hale gelmiş “modifiye edilmiş barış” istemleri ile masaya oturmaları yapılan ve yapılacak olan tüm “barış konferanslarını/görüşmelerini” klişe birer tiyatro oyununa çeviriyor. İşte bu nedenle de bu tiyatro oyunları sahneye/masaya uyarlandıkları gibi gerçeğe uyarlanamıyorlar. Çünkü her tiyatro oyununda olduğu gibi perdeler kapanıp, ışıklar sönünce oyun bitiyor… Annapolis’te de aynen böyle oldu. Güzel kurgulanmış, her zamanki gibi klişe ama şık, şaşalı ama aslında sıradan bir tiyatro oyunu sergilendi. Barışa giden yeni yol haritalarından söz edildi kuliste, “sahne” denildiğinde de yine “barış”lı replikler yankılandı Annapolis kıyılarında. Amma ve lakin sonuçta işin kanunu gereği perdeler kapanınca bu oyun da bitmiş oldu. OLMAYANA ERGİ Bu noktada belki de durup, uzun uzun düşünmek gerekiyor bazı şeyleri. Örneğin hep sonuçsuz kalacağı biline biline bir masaya kaç kere “barış” niyetiyle oturulur ki? Yarım yüz yılı aşkın bir süredir devam eden kemikleşmiş, kronik bir hastalık haline gelmiş Ortadoğu Sorunu’na merhem olamayacağı bilindiği halde neden hep aynı senaryolar, tıpkıbasım yol haritaları, birbirlerine tek yumurta ikizi kadar benzeyen çözüm önerileri vs. temcit pilavı misali ısıtılıp ısıtılıp hem de yeniymiş gibigündem sofrasına sunulur ki? İşte tam da burada şeytanın avukatlığını yapası geliyor insanın. Öyle ya sanki birileri İsrailFilistin Sorunu’nda olmayana ergime yöntemini kullanıyormuş hissi uyanıyor ister istemez. Nasıl uyanmasın baksanıza barış ya da çözüm var sayılarak, olmayacağı, olamayacağı ispat edilmeye çalışılıyor adeta. Bugüne kadarki barış masalarına bakalım en çok tartışılan konular neler: İsrail ve Filistin devletlerinin nihai sınırları, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve Kudüs’ün statüsü. Pekiyi, tüm bu barış masalarından eli boş kalkılmasının sebepleri nelerdi bir de buna bakalım ve bir de ne görelim İsrail ve Filistin devletlerinin sınırları, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve Kudüs’ün statüsü. Yani yıllardır aynı şeyler konuşuluyor, belki farklı yaklaşımlar deneniyor, araya farklı isimler giriyor “arabulucu” sıfatlarıyla ama sonuç hep aynı. Yerden bir santimetre bile yükselemeden sönüveriyor özenle şişirilen, yokken var sayılan “barış balonları”. Hal böyle olunca da şeytan diyor ki acaba olmayana ergi hesabıyla, barış olabilirmiş gibi, olasılıklar dahilindeymiş gibi varsayılıp; barışın, çözümün imkansızlığı mı ispatlanmaya çalışılıyor Ortadoğu’da? Neden olmasın, adı/sanı üstünde burası Ortadoğu. Tarihin bizlere tüm çıplaklığıyla gösterdiği üzere dünya bu kurallar etrafında döndükçe, insanoğlu siyaset çarkını hayvansal içgüdüleri ile döndürmeye devam ettikçe bu coğrafyada “barış” hariç her şey mümkün ne de olsa, öyle değil mi? Dipnot: 1 'Annapolis Konferansı Amacına Ulaştı' 01.12.2007 http://www.voanews.com/archive/200712/20071201voa3.cfm Buzlar ülkesi yarı bağımsız tlas Okyanusu’nda Kuzey Amerika’ya bitişik komşuGrönland’da, bağımsızlık yolunda önemli bir aşama geride kaldı. Özerkliğin genişletilmesine ilişkin referandum, halktan büyük destek gördü. Referanduma katılan Grönland halkının yüzde 76’sı özerkliğin genişletilmesine “evet” derken, yüzde 24’ü “hayır” oyu kullandı. Bu sonuçların ardından Grönland ile Danimarka arasındaki ilişkinin, yaklaşık olarak, İngiltere ile İskoçya arasındaki “yarı bağımsızlık” ilişkisine benzer olacağı dile getiriliyor. 1775’te Danimarka’nın sömürgesi olan ve neredeyse iki yüzyıl bu şekilde yaşayan buzlar ülkesi Grönland, 1953’e kadar bu statüde kaldı. Bu tarihten sonra Danimarka’nın bir eyaleti oldu ve özerklik statüsü kazandı. Grönland halkı daha fazla özerkliği onayladı… A İLERİ ÖZERKLİK Uzun süredir Kopenhag yönetiminde olan dev ada, maden ve petrol kaynakları bakımından zengin. Referandumda genişletilmiş özerkliğin kabul edilmesiyle, yerel hükümet, madenler ve petrol kaynaklarının kontrolünü üstlenecek, adalet ve hukuk işleri dahil 32 konuyu Danimarka’dan devralacak. Aynı zamanda Grönlandça adada resim dil olacak. Buna karşın Kopenhag ile bağımlılığı sürecek olan Grönland’da, Danimarka Kraliçesi devlet başkanı sıfatını koruyacak, Danimarka para birimi yine resmi para birimi olarak geçerli olacak. Grönland Başbakanı Hans Enoksen, referandum sonucunda, “Grönlandlıların uluslararası hukukta diğer halklarla eşit olarak kabul edilecekleri” yorumunu yapıyor. Grönland’daki Nuuk Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre ada nüfusu 57 bin. Danimarka adaya yılda 540.6 milyon dolar para yardımı yapıyor. Bu miktar Grönland’ın gayrı safi yurt içi hasılasının yüzde 30’unu oluşturuyor. Ada’nın ekonomisi balıkçılık ve turizme dayanıyor. Son yıllardaki küresel ısınma adadaki geleneksel yaşamı tehdit etmesine karşın bazı fırsatları da gündeme getiriyor. Grönland’daki buz tabakasının incelmesi, petrol ve maden potansiyelinin daha az maliyetle değerlendirilmesi olanağı sunuyor. Küresel ısınmanın daha da ilerlemesi durumunda adanın özellikle güney kesimlerinde tarım faaliyetlerini de gündeme getirebileceği savunuluyor. Küresel ısınma sonucunda, maden ve petrol zengini olmayı bekleyen Grönland, petrolü Danimarka ile yarı yarıya paylaşma konusunda da anlaşma sağladı. Pek çok eleştiriye karşın adada güçlü bir yeniden yapılanma hareketi yürüten hükümet, petrol ve doğalgazın yanı sıra üretilen elektriğin deniz aşırı kablolarla Avrupa’ya satılmasını planlıyor. Küresel ısınmanın Kuzey Kutbu’nda buzları eritmesi ve enerji kaynaklarının işletilebilir duruma gelmesi de Grönland’ı yakından ilgilendiriyor. Ada yönetimi, kutuptaki enerji kaynakları üzerinde Kanada, ABD ve Rusya’nın ardından hak iddia edebilecek durumda. Ada halkının kuzey ülke halklarına özgü sosyal sorunları da yok değil. Grönlad’daki sorunlar “sömürgeciliğin mirası” olarak değerlendiriliyor. Ada’da alkolizm, uyuşturucu kullanımının yaygınlığı ve intihar sosyal sorunların başında geliyor. Yapılan araştırmalar, 1518 yaş arasındaki her üç kızdan birinin tacize uğradığını ortaya koyuyor. Derleme: Ajanslar