Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 Bahadır Selim DİLEK T ürkiye, 2007 yılına Irak’ta yaşanan gelişmelerin yarattığı sıkıntı ve aralık ayında Avrupa Birliği’nin sekiz başlıkta müzakereleri askıya almış olmasına ilişkin kaygı ile girdi. Dışişleri Bakanlığı, mesaisini bu konular üzerine yoğunlaştırırken, ABD Kongresi’nde gündeme getirilen Ermeni tasarısı Ankara’nın dış politikadaki gündemini biranda değiştirdi. Çünkü, daha önce defalarca ertelenmiş olan Ermeni tasarılarının bu kez Kongre’den geçmesi olasılığı güçlenmişti. Kongre’de demokratların güç kazanmış olması, tasarının geçmesini istemeyen Bush yönetimini de sıkıntıya sokmuştu. Demokratlar, Ermeni tasarıları üzerinden Bush’tan Irak politikasının intikamını almak istiyordu. Türkiye, gerek Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, gerekse Dışişleri bakanı Abdullah Gül aracılığı ile gerekli girişimlerde bulundu. Tasarıların yasalaşmaması istendi. TürkABD ilişkilerinin bundan büyük zarar göreceği vurgusu yapıldı. İşte bu konulara ilişkin tartışmaların sıcaklığını koruduğu bir dönemde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Dan Fried, ABD Kongresi’ndeki Ermeni tasarısının geçmesi durumunda İncirlik Hava Üssü’nün kapatılabileceği uyarısında bulundu. Bu uyarı gündemi ciddi biçimde sarstı. Belli ki, Türkiye kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde, "Ermeni tasarısı geçerse, İncirlik’i kapatırız" mesajı vermişti. Fried de bunu gündeme taşımıştı. Temsilciler Meclisi’nde düzenlenen TürkiyeABD İlişkileri konulu oturumunda konuşan Fried, Ermeni tasarısının geçmesi durumunda AKP’nin Türk kamuoyunun büyük baskısı altında kalacağını söyledi. Fried’in uyarıları bunlarla da sınırlı kalmadı. ABD’li diplomat, bu çerçevede İncirlik Üssü’nün kapatılması, ABD Hava Kuvvetleri’nin Türk hava sahasından yararlanmasına kısıtlama getirilmesi ve Habur sınır kapısından geçişlerin yavaşlatılması gibi önlemlerin gündeme gelebileceğinin Türk tarafınca kendilerine iletildiğini dile getirdi. Peki, Türkiye İncirlik’i kapatırsa ne olur? Bu soruya yanıt da ABD Savunma Bakanlığı’nın Avrupa ve NATO işlerinden sorumlu üst düzey yetkilisi Dan Fata’dan geldi. Fata, tasarının geçmesi durumunda TürkAmerikan güvenlik ve savunma ilişkilerinin ağır darbe alacağını, bunun da ABD’nin Ortadoğu’da kısa ve orta vadeli amaçlarına ulaşma kabiliyetine önemli ölçüde zarar İncirlik üssü... vereceğini söyledi. Ermeni tasarısında gündemde, Kerkük söz konusu olunca unutuluyor… C S TRATEJİ kapsayan siyasistratejik bir projeksiyon yapıldığında, sınırları içine Kerkük gibi petrol zengin bir bölgeyi dahil etmiş, petrol gelirlerini bağımsızlığının güvencesi yapmış bir Kürdistan, Türkiye’nin Güneydoğu’daki sınır komşusu olacak gibi görünüyor. Barzani şimdiden Türkiye içindeki Kürtlere siyasi mesajlar verip, Büyük Kürdistan hayali kurarken, Irak’ın parçalanması ve Kürdistan’ın kurulması, aslında Türkiye’nin bir beka sorunu olarak ortaya çıkıyor. İşte, Ankara açısından Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine kadar uzanan geniş bir çerçevede tehdit unsuru oluşturacak gelişmeler konusunda bugüne kadar net bir adım atılmadı. Sonuç vermesi olası görünmeyen dolambaçlı diplomatik çabaların yanı sıra AKP’nin, Türkmen ve Kürt retoriğinin de ötesinde orta/uzun erimli bir politika belirlemesi ve uygulaması söz konusu olmadı. Ermeni tasarısı konusunda İncirlik koz olarak ortaya konurken Türkiye’nin bekasını en az Ermeni iddiaları kadar tehdit altına sokan, Kerkük sıkıntısı için İncirlik hiç gündeme getirilmedi. AKP, "Kerkük konusundaki hassasiyetlerim giderilmeden, İncirlik’in faaliyetlerinin bu çerçevede devam etmesini, çıkarlarımız açısından uygun görmüyorum" diyemez miydi? Diyebilirdi ama, demedi. Peki, İncirlik yine aynı şekilde PKK’nin Irak’ın kuzeyindeki faaliyetleri açısından koz olarak kullanılamaz mıydı? En azından bu konu gündeme getirilip, ABD’nin Kürt gruplar üzerinde, "Türkiye, PKK’ye karşı önlem alınmadığı takdirde, İncirlik’i kapatacak. Dolayısıyla peşmergeler, PKK’ye karşı sonuç verici bir operasyon yapmalı" baskısı kurması yönünde bir strateji izlenebilirdi. Ama yapılmadı. Bu konunun Türk kamuoyunun gündeminde tartışılmasına bile zemin hazırlanmadı. Eğer, Türk kamuoyu bir süre İncirlik konusu tartışma şansı bulsaydı, AKP’nin elinde ABD’ye karşı kullanabileceği bir argüman olurdu. "Seçim süreci yaklaşıyor, Kamuoyu baskısı var. ABD, PKK’ye karşı bir şeyler yapmak zorunda. Yoksa İncirlik konusunu yeniden değerlendirmeye alırız" mesajı verilebilirdi. Ancak, hükümet, Irak konusunda her ne kadar kızıyor ve tepki gösteriyor gibi görünse de 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden sonra ABD ekseninde politikalar yürütmeyi tercih etti. PKK sorunu, bugüne kadar attıkları bütün adımların tartışma konusu olduğu koordinatörlere havale edildi. Hükümet açıklamaları ise hamasetin ve retoriğin ötesine yine geçmedi. Peki bu koz Ermeni sorunu konusunda Türkiye’nin işine yarar mı? Aslına bakıldığı zaman, Ermeni iddialarının Türkiye’ye ilişkin çıkarı olan bütün gruplar tarafından hem "tasarının çıkması" hem de "tasarının engellenmesi" şeklinde kullanılıyor. Bazı lobiler, "tasarının çıkmasını engelliyorum" diyerek Türkiye’deki büyük çaplı ihalelerden pay almasını garantiye bağlarken, bir başka çıkar grubu, yasanın gündeme getirilmesini farklı bir tehdit unsunu olarak Ankara’nın önüne koyabiliyor. Görünen o ki, Türkiye dış politikada akılcı stratejiler oluşturamadığı sürece, küresel oyuncuların çıkar çatışmalarının savaşa dönüştüğü bir arena olmaktan da kolay kolay kurtulamayacak. Türkiye kozunu kullanmıyor ABD’de Ermeni iddialarının gündeme gelmesi üzerine, Türkiye’nin İncirlik Üssü’nü kapatma kozu gündeme geldi ve etkili olmuş görünüyor. Türkiye aynı kozu, kendisi açısından daha kritik bir konu olan Kerkük ve PKK konusunda ise hiç aklına getirmiyor. aklına şu soruyu sormak gelmedi: "Eğer İncirlik, Ankara’nın elinde önemli bir kozsa, neden AKP hükümeti bunu, PKK ve Kerkük gibi Türkiye’nin önündeki iki önemli sorun konusunda gündeme taşımayı tercih etmedi?" Dışişleri Bakanlığı’nın Ortadoğu uzmanları, Kerkük’ü, Irak’ın bir "mikrokosmosu" yani, küçük bir örneği olarak görüyor. Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 4’ünün bulunduğu Kerkük, dünya petropolitiğinde kritik bir önemi haiz. 2007 sonunda düzenlenecek halkoylaması ile Kerkük’ün bölgesel Kürt yönetimine bağlanıp bağlanmayacağı kesinlik kazanacak. Kürt liderler Mesut Barzani ve Celal Talabani’nin, 2003 yılından buyana yoğun Kürt güçünü teşvik ettiği Kerkük’ün, Türkmenler ve Araplar aleyhine bozulmuş nüfus yapısı göz önüne alındığında, referandumun sonucunun ne olacağı şimdiden belli. Ezcümle, değiştirilmediği takdirde bugünkü koşullar ve gelişmeler bağlamında gelecek beş yılı İKİ ÖNEMLİ SORU ABD’li diplomatların verdikleri mesajlardan da anlaşıldığı üzere, Ermeni tasarısının geçmesi durumunda, Türkiye’nin atacağı adımlardan ABD çıkarları etkilenecekti. Aslına bakıldığında kimsenin Türkiye’nin çıkarlarını gözettiği yoktu. Bütün bu açıklamalar Türk basınında küçük, büyük yer aldı. Gazeteler ağırlıklı olarak iç sayfalarında, "İncirlik uyarısı" başlığı ile haberi değerlendirmeyi uygun görürken, haber kanalları dışındaki "prime time" televizyonları, konuya el atmamayı tercih etti. Ama nedendir bilinmez, kimsenin