Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S inatlaşma noktasında… TRATEJİ 13 oyun Kosova’da Arnavutlardan tehdit algılayan Sırpların bir yandan da Batı karşısında sürekli elinden oyuncağı alınan çocuk küskünlüğü yaşayan Sırbistan’ın kabul edebileceği bir çözüme gidilmesi mümkün olabilirdi. Sırpların onayı da önemli olsaydı Kosovalı Sırpların yoğun olarak yaşadığı kuzey bölgelerinin Arnavutların hâkimiyetinde olan bölgelerden ayrılması ve belki Sırbistan’a bağlanması çok zor olmazdı. Üstelik Kosova Sırplarının da vaat edilen haklarını Belgrad’dan mı yoksa Priştine’den mi isteyecekleri konusundaki belirsizlik de ortadan kalkardı. OSCE’nin 2006 verilerine göre bölünmüş Mitroviçe kentinin kuzeyinde 17 bin, hemen yakınlarındaki Leposaviç, Zubin Potok ve Zivecen adlı üç yerleşim biriminde de 36 bin Sırp yaşadığı dikkate alındığında bölünme planının oluşturulmasının çok güç olmayacağı anlaşılıyor. Arnavutların böylesi bir yaklaşımı kabule yanaşmayacağı kesin ancak bugün Sırbistan ve Kosovalı Sırplar üzerinde uygulanan baskının bağımsızlık tutkunu Arnavutlar üzerinde de etkili olacağı da muhakkak. En azından Sırp azınlık ile Arnavutların birlikte yaşayamadıklarının anlaşılması durumunda makul bir süre sonra uygulanmak üzere referandumla birlikteliği sorgulama hakkı verilebilirdi. Balkan haritasındaki değişikliklerde kendi çıkarlarını da gözetenlerin böylesi bir yolu tercih etmeyeceğini anlamak çok güç değil aslında. Yüzde 90’ı Arnavut olan Kosova’yı çok kültürlü, çok etnikli, çok uluslu bir şekilde projelendiren Ahtisaari planının ölçeği küçültmesi zaten beklenemezdi. Sırp bölgelerinin Sırp nüfusuyla birlikte Arnavut çoğunluktan ayrılması azınlık nüfusunun önemli miktarda azalması, Arnavutların toplam nüfusa oranının yüzde 98’lere dek çıkması ve dolayısıyla çok kültürlü ve çok etnikli yapının inandırıcılığını tamamen kaybetmesi anlamına gelirdi. Bu da ikinci bir Arnavut devletinin birincinin sınırlarında kurulmakta olduğu gerçeğini gizlenemez kılacaktı. Kaldı ki Batı nüfusu tamamen Müslüman olan bir devletin varlığını içine sindirebilecek olsaydı BosnaHersek’te davalı milletleri zoraki bir birlikteliğe zorlamaz ve Boşnaklardan özgürlük ve huzuru esirgemezdi. Ahtisaari Planı’nın Sırp belediyelere Sırbistan’la ilişkilerini sürdürme imkanı tanıması ve ek olarak ademi merkeziyet öngörmesi bu bölgelerin dolayısıyla Kosova’nın su, maden ve diğer doğal kaynakları üzerinde Sırbistan denetiminin mümkün kılınması anlamına geliyor. Doğrusu bu da yeni anlaşmazlıklara açılan yeni bir kapı olacaktır. Kosova için öngörülen çözümün mümkün olan ayrılma yerine çatışmalara açık bir birliktelik olmasının uluslararası vesayeti yani Batı denetimini Kosova’da hâkim ve yerleşik kılmak gibi ince bir hesabı barındırdığını düşünmemek mümkün değil. Viyana’da yapılan Kosova görüşmelerinden... tanınmasının BM’den çıkacak karardan siyaseten daha önemli olduğu ortada. AVRASYA POLİTİKALARI ABD Balkanlar’da istikrarın ancak Kosova’nın bağımsızlığı ile sağlanabileceği tezini savunuyor ancak istikrarın arkasındaki hedefleri de görmek gerekir. Vassilis Fouskas, petrol ve doğalgaz boru hatları için stratejik köprü olması dolayısıyla Balkanların ABD için Batı ve Doğu Avrasya arasında güvenlik boyutu taşıyan önemli bir bekçi olduğu değerlendirmesini yapar. Enerji kaynaklarına güvenli ve sürekli ulaşımın sağlanmasında bir üs görevi görmesi haricinde Balkanların istikrarı güneydoğusunda bulunduğu Avrupa’nın güvenliği için de son derece önemli. ABD, Kosova’nın bağımsızlığını savunurken Avrupa’nın güvenliğini temel alan bir söylem kullanıyor ancak Avrupa ülkelerinin kendilerini tehdit altında hissetmesinin AB’yi yarışmacı çizgiden ABD ile işbirliği arayışına yönelttiği de bir gerçek. ABD açısından da Atlantikçi ittifakı genişletmenin önemi yadsınamaz. Kosova’yı merkez alıp haritaya daha geniş bir açıdan baktığımızda ise ABD’nin Balkanları Rusya’ya olduğu kadar AB’ye özellikle de etkin konumdaki Almanya’ya da kaptırmak istemediğini görüyoruz. Ya da doğru ifadeyle etkili bir politika yapıcı olma fonksiyonunu Balkanlar’da da sürdürmek niyeti taşımaktadır. Aranan kriterleri taşıyıp taşımadıkları ikincil planda bırakılarak eski Varşova Paktı üyelerinin NATO üyesi yapılmasında da aynı hedef gözlemlenmişti. Balkanlarda açılan yeni ABD üsleri de aynı stratejinin bir parçası olarak AB’yi haritasının değişmesi şart görülen Ortadoğu’da ve Rusya’nın sınırlandırılmasında işbirliğine çekme planına hizmet ediyor. Balkanların, Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin Batı sınırını oluşturması bakımından zaten eski düzenini sürdürmemesi gereken bölgelerden biri olduğu da sonuçta ABD politikalarının en çarpıcı gerçeğini oluşturuyor. Üstelik "ülkelerin toprak bütünlüğüne" saygı ilkesinin sürekli vurgulandığı Soğuk Savaş’ın adından başka hiçbir şeyi kalmadığı için uluslararası hukukun mikro devletçikler temelinde etnik unsurların bağımsızlığının kolaylaştırılması yönünde biçimlendirilmesinin önünde herhangi bir engel de kalmamış oluyor. Rusya, Batı’yı her şeye karşın karşısına alma cesaretini sonsuza kadar gösteremeyebilir. BM’nin tanınması yönünde bir karar alıp almamasının dışında ülkelerin bireysel olarak Kosova’yı tanımaları süreci hızlandırabilir. Çözüm olarak sunulan Ahtisaari Raporu, daha çok Batı kontrolünü ön planda tutuyor. destekleyerek Ahtisaari planı zemininde yeni bir müzakere sürecinin başlatılmasını iki taraf için de kabul edilebilir yeni bir çözüme ulaşılmasını savunuyor. Bu, Kosova sorununu çözümsüzlüğe sürükleyerek yeni bir Kıbrıs Sorunu haline dönüştürme ihtimalini denemekten başka bir anlam taşımıyor. Böyle bir durumda Rusya mevzi kaybetmemiş olacak, bu arada sorun soğuyacak ve Rusya kendi bölgesel çıkarları lehine bir sonuç alabilecek güce ulaştığına karar verene dek sorun dondurulacak. Ne var ki konjonktür ABD lehine ve AB’nin de istikrarı ve bölgesel güvenliği sağlamak için başka bir yol görmemesinin de etkisiyle verdiği destek Kosova sorununun bu ikisinin çıkarları çerçevesinde hemen bugün çözülmesine imkan tanıyor. Bu ihtimali ABD’nin fırsata ve güç pekiştirmeye çevireceğine şüphe yok. Kosova hakkında alınacak karar şüphesiz ki uluslararası toplumun ihtilaf çözme kapasitesini zorlayacak. ABD, 1244 sayılı kararı Kosova’nın bağımsızlığını mümkün kılacak herhangi yeni bir kararla değiştirilmesi konusunda kararlı. Rusya’nın ise Kosova için Batı’yı karşısına almak istemeyeceğini ve tüm stratejisini "ertelemek, mümkün olduğunca ertelemek" üzerine kurduğunu dolayısıyla direnişinin uzun sürmeyeceğini düşünüyor. Üstelik Kosova’nın "denetimli bağımsızlığı" konusunda her türlü imkânı deneyecek denli ısrarlı, BM’yi etkisizleştirmek, işlevsizleştirmek pahasına (!) olsa da. Neticede zincirleme yaratacak şekilde devletler bazında Kosova’nın bağımsızlığının FİLLER TEPİŞİRKEN... Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un 19 Nisan’daki Belgrat ziyaretinde "taraflardan birinin çıkarlarını göz önünde bulundurmadığı için" Ahtisaari Planı’nı başarısız ilan eden açıklaması, planın BM Güvenlik Konseyi’nden geçmesini imkânsız gören(!) Rus yaklaşımını yansıtıyordu. Rusya, Sırbistan’ı