24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

22 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net Stratejik kuruluşlar, elden çıkarılmamalı, yabancılaştırılmamalı… C S TRATEJİ Yine bunların bir kısmının, ekonomimize ve kalkınmamıza rehberlik ederek kamu yararına yıllar boyu hizmet vermiş, sanayileşmeye öncülük etmiş kurumlar olması da üzerinde durulması gereken bir konu. Et Balık Kurumu, Sümerbank, Süt Endüstrisi Kurumu, çeşitli çimento fabrikaları bunun örneklerini oluşturur. Maalesef bu tesislerin bir kısmının kapanması ile birçok vatandaşımız işsiz kalmış, müstahsil ürününü satacak yer bulamamıştır. Belki de bu nedenlerle bugün hayvancılığımız çökme noktasına geldi, ülkemiz net bir tarım ihracatçısı ve dünyada kendine yeterli 7 ülkeden biriyken bugün artık ağır ağır tarımsal ürün ithalatçısı durumuna düştü. Et Balık Kurumu’nun, Tekel’in, Süt Endüstrisi Kurumu’nun özelleştirilmesi bu olgunun en önemli sebebidir. Et Balık Kurumu’nun 16 kombinasının 19951999 yılları arasında arsa bedellerinin bile altında fiyatlarla özelleştirilmesinin hemen akabinde 9 tesis kapatıldı. Özelleştirme öncesi bu tesislerin yıllık 14.000 ton olan üretimleri özelleştirme sonrası 1.300 tona düşmüş, özelleştirilen bu tesislerin borç ve yükümlülükleri kamunun sırtında kalırken değerli birçok araziyi alanlar bunları hemen arsaya dönüştürerek satmışlardır. Ayrıca et üretimi devlet kontrol ve üretiminden tamamen özel sektör eline geçince et ithalatı da ön plana geçmiş, Türk halkı pahalı et yemeye (hatta yiyememeye) başlamıştır. Bugün hayvancılığımız çökmüş, sahipsiz tarım sektörümüz iflas etmiştir. Siyasileri yanlarına alan iş bilir tüccarlarımızın da kamu yararına çalışan Et Balık Kurumu örneği kuruluşları, "işletmeyi sürdüreceğiz, bu işin esnafıyız" diyerek satın almaları ve kısa bir süre sonra işletmeyi unutarak, aldıkları tesisi Ankara’nın en büyük alışveriş merkezi haline getirmeleri de özelleştirmenin amacından nasıl saptırıldığının çarpıcı bir örneğidir. D evletçiliğin ve devlet eliyle işletilen kuruluşların artıları, eksileri karşılaştırıldığında hiç şüphesiz eksiler ağır basar. Özellikle ülkemizde, bu durumun çoğunlukla böyle olduğunu söyleyerek bir genelleme yapmak mümkündür. Devletçiliğin en katı şekliyle uygulandığı sosyalist ekonomilerin karşılaştığı sorunlar ve sosyalist rejimleri getirdiği nokta da Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle ders kitaplarına geçecek tarihsel bir olgu oldu. İnsan doğasına aykırı olan, motivasyona ve insan psikolojisine önem vermeyen sosyalist sistemde devlet eliyle yapılan işletmecilik özellikle partizanlığın çok olduğu, demokrasinin emekleme sürecinde olduğu ülkelerde kötü sonuçlar verdi. Buna karşın demokrasinin ve eğitim düzeyinin yüksek olduğu, partizanlığın ve kadrolaşmanın az olduğu kimi gelişmiş ülkelerde ise, düzgün ehil ellere teslim edildiğinde devlet işletmeciliğinin başarılı olduğu görülüyor. Buna örnek olarak savunma, haberleşme, otomobil ve hatta gıda gibi sektörlerde devlet hissesinin ağırlıklı olduğu Fransa, İtalya gibi ülkeleri gösterebiliriz. Ne var ki ülkemiz bu konuda özellikle yıllar süren koalisyon dönemlerinde ve bilhassa hizmet sektörlerinde halkı bezdirecek bir devletçilik örneği göstererek, özelleştirme işinin iyice abartılı bir şekilde ele alınması konusuna adeta davetiye çıkardı. Özelleştirme yapılırken kamu yararı düşünülmedi, karlı veya istihdam yaratan, geri kalmış yörelere ekonomik katkı sağlayan kuruluşlar da çalakalem özelleştirildi. Türkiye’de ciddi ölçülerde zarar ettikleri gerekçesiyle özelleştirilme gereği duyulan kuruluşların, kötü yönetilişlerinin yanı sıra bu zararlarının başka önemli nedenlerinin bulunduğu da söylenebilir. Özelleştirme ölçü, kural tanımıyor Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin zorunluluk nedeniyle her şeyi üretmesi normal karşılandı. Faydamaliyet analizleri yapılmadan yapılan yatırımlar eleştirilebilir. Ancak, ülkenin geleceğini ilgilendiren kuruluşların pervasız şekilde özelleştirilmesi yıkım getirir. kurtarılamayıp birkaç yıl sonra kapatılan işletmelerde bunun böyle olduğu rahatça anlaşılır. Bunların ya kuruluş yerleri hiçbir iktisadi rasyonelliğe uymamakta ya da getirilen teknolojiler küreselleşen dünya ekonomisiyle boy ölçüşememektedir. Yani bu kuruluşların zarar etmeleri salt kötü devlet işletmeciliğinden değil, ayrıca iktidarların ihmalkâr veya art niyetli tutumlarından kaynaklanmaktadır. TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası’ndan Dilek Filizfidanoğlu’nun "Türkiye’de Özelleştirilen Kurumların Özelleştirme Öncesi ve Sonrası Durumları" konulu detaylı çalışmasında bu konunun ayrıntılarını ve özelleştirmenin ülkemizde geçirdiği evreleri, bugünkü durumunu ve özelleştirmenin getiri ve götürülerini irdelemek olasıdır. Elde edilen bulgulara göre, Türkiye’de son yirmi yılda özelleştirilen 188 kurumun yüzde 45’inin faaliyetleri halen askıda, yani ekonomimize reel bir katkısı yok. Söz konusu 188 kurumun 8’i tasfiye edilmiş, 65’i faaliyetini durdurmuş ve 16’sı da taahhütlerine aykırı hareket etmiş. ARSA FİYATINA ÖZELLEŞTİRME Süt Endüstrisi Kurumu’na ait 32 işletmenin satışı sonucu, piyasanın en büyük üreticisi ve çiftçinin destekçisi olan bu kurumun tesislerini çoğunlukla arsa rantı nedeniyle satın alan kuruluşlar, kendi aralarında bir oligopol oluşturarak piyasa fiyatlarını kontrol altına aldıkları gibi, süt üreticisine de, maliyetinin altında bir fiyatı zorla kabul ettirmektedirler. Yine bu kurumla ilgili önemli bazı konular da, özelleştirilen 31 adet SEK işletmesinden 7 tanesinin sonradan faaliyetlerini durdurması, 31 işletme bazında personel sayısında yüzde 10 azaltma yapılmış olması ve çiğ süt alımında yüzde 6,1 oranında düşüş olmasıdır. Çeşitli sektörlerde satın alınan tesislerin rant elde edilmesinde kullanıldığı ve arsalarının çok büyük bedellerle bilahare değerlendirildiği de sıklıkla dile getirilen bir diğer konudur. Bu bağlamda, Tekel’e ait içki bölümü 292 milyon dolara devletten satın alınmış ve 900 milyon dolar bedel üzerinden hisselerin yüzde doksanı satılmıştır. Yönetim maalesef bir şekilde bu bedellerle, tesislerini satma becerisini gösterememiştir. Bugünkü şekliyle yanlış bir çizgide, apar topar, kapalı kapılar ardında yapıldığı için kamuoyunca şiddetli ve haklı bir biçimde eleştirilen özelleştirmeleri mazur göstermek amacıyla yönetim, özelleştirmelerin kamu yararına olduğu ve tesislerin satılmasıyla ağır bir yükün milletin sırtından kaldırıldığı şeklinde bir gerekçe ileri sürüyor. İlk bakışta çok mantıklı ve gerçekçi gibi gözüken bu yaklaşımın, özelleştirilen Çimento fabrikaları ele alındığında ne kadar hatalı AKIL DIŞI YAKLAŞIM Maalesef çok partili ve yandaşlarını kalkındırma gayesi güden genç ve eğitimsiz demokrasilerde üretici kuruluşların daha en başından, proje ve kuruluş safhasından itibaren istismara açık oldukları bir gerçektir. Kuruluş yeri tespiti, teknoloji ve makine seçimi gibi konulara özen gösterilmemesi, bir takım kişilerin çıkarlarının ön plana alınması gibi nedenler devlet kuruluşlarınca işletilmek üzere açılan tesisleri daha başlangıçta zarara mahkum etti. Özelleştirme operasyonlarından sonra, özel sektörce işletmeye alınıp birçok işçi çıkartılmasına karşın zarardan Telekom’un satışından bir görüntü...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear