26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Nasır’dan Nasrallah’a NeoArap milliyetçiliği C S TRATEJİ deyiverecekler… Doğan erkek çocuklarına “Hasan Nasrallah” kız çocuklarına ise “Vaad” ismi veriliyor. Sünni’si, Şii’si, Marunî’si, Dürzî’si, Ermeni’si Lübnan’ın tüm etnik unsurları tarihte belki de görülmemiş bir şekilde ağız ve daha da önemlisi gönül ve fikir birliği yapıyorlar. Lübnan devletinin ve ordusunun son derece silik hatta görünmez olması Hizbullah’ın yıldızını daha da parlatıyor. O rtadoğu semalarında bildik bir slogan yankılanıyor bugünlerde, “artık hiçbir şey eskisi olmayacak”. Evet, çok doğru, gerçekten de artık hiçbir şey eskisi gibi ol(a)mayacak. Çünkü her savaş gibi bu son savaş da birçok şeyi yok etti; yok edemediklerini de kökünden değiştirdi. Bugün yepyeni bir Ortadoğu var karşımızda. İsrail istemeden de olsa kendi elleri ile “yeni” bir “Ortadoğu” yarattı. Ama bu “Yeni Ortadoğu”, İsrail’in füzelerinin Lübnan’ı yerle bir ettiği günlerde ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın dillendirdiği ABD kurgusu “Yeni Ortadoğu”ya pek de benzemiyor. Savaşı kimin kazandığı sorusuna cevap arayan dünya, bu savaş için “anlamsız” olan bu soruya inatla cevap araya dursun, gerçekten de tarihin daha önce hiç tanık olmadığı bir görüntü var karşımızda. Her şeyden önce yerle bir olan bir Lübnan, her iki taraftan da toplamda binlerce ölü ve evsiz kalan yüz binlerce insanın oluşturduğu her savaş sonrası ortaya çıkan acı bir portrenin dışında gerçekten de teorik bir pencereden bakıldığında kazananın kesin olarak belli olmadığı bir savaş bu. Sadece ölü sayılarının ve yıkımların ele alındığı bir “tahribat karşılaştırması” yapıldığında düz mantıkla izafi galibin İsrail olduğu söylenebilir. Bombaların ve ölüyaralı bilançolarının gölgesinde kalan ancak savaşın belki de asıl galibini ilan eden psikolojik ve daha da önemlisi ideolojik sonuçlara bakıldığında ise savaş terazisinde Hizbullah’ın bulunduğu kefe gözle görülür bir şekilde ağır çekiyor. Başka bir deyişle İsrail bu Hizbullah rüzgarı SAVAŞTAN ÖNCE, SAVAŞTAN SONRA... Savaştan önce Lübnan’daki tartışmaların odağında Hizbullah’ın silahsızlandırılması yer alıyordu. Bu bağlamda, ülke tam anlamıyla iki zıt kutba ayrılmış ve ülkede ciddi anlamda “silahsız Hizbullah” tartışılıyordu. Hizbullah’a yöneltilen sert eleştirilerin başında ise “Devlet içinde devlet” olması geliyordu. Ancak savaştan sonra hem silahsızlandırılma tartışmaları hem de “devlet içinde devlet” eleştirileri yerini her alanda tam desteğe bıraktı. Çünkü savaş sırasında görüldüğü üzere artık hem teorik hem de pratik açıdan Lübnan Devleti yerini Hizbullah’a bırakalı çok olmuş. Başka bir deyişle Lübnan’da artık devletin olmadığı yerde yani her yerde Hizbullah var. İsrail ise bu noktada belki de birincil derecede sorumlu olarak Lübnan’ı kendi elleri ile Hizbullah’a telsim etti ve yanı başında büyük bir tehlike yaratmış oldu. İsrail, en basite indirgenmiş anlamda güvenlik paranoyasını dindirebilmek için giriştiği bu savaş sırasında her fırsatta kendi deyimleri ile “operasyona” Hizbullah’ı yok etmek için giriştiğini dile getirdi. Ancak, İsrail bu defa ektiğini biçemedi. Altı günde birkaç ülkeyi birden mağlup edip, topraklarına toprak katmaya alışkın bir İsrail için son derece hazin bir kompozisyon ortaya çıktı. İsrail, amacına ulaşmak bir kenara dursun, Hizbullah’ı düşünsel anlamda hiç olmadığı bir yere, neredeyse zirveye taşıdı. hız kesmiyor İsrail’in Hizbullah’ı ortadan kaldırmak için giriştiği savaş, Hizbullah’ın peşinde neoArap milliyetçiliğinin ortaya çıkmasına neden oldu. Ancak sadece halklarca kabullenilen bu akımın yönetimlerce dikkate alınmaması, Nasır’ın başlattığı hareketten daha öteye BİRRUH BİDDEM NEFDİK YA gitmeyeceğini gösteriyor. “anlamsız” savaş ile askeri anlamda yok edebileceği ya da en azından ağır kayıplar verdirebileceği Hizbullah’ı bilerek ya da bilmeyerek baş etmesi imkansıza çok yakın olan “düşünsel bir dev” yarattı. Bir ay süren savaşta İsrail karşısında askeri anlamda son derece ağır kayıplar vermesine rağmen, ters bir orantı ile gücüne güç katan Hizbullah adeta bir Ortadoğu efsanesine dönüştü. Savaş göreli olarak bitti ama Hizbullah rüzgarı olanca hızıyla esmeye devam ediyor. Arap dünyası yönetim bazındaki ayrışmalara, keskin ayrılıklara rağmen halklar nazarında reflektif bir gönül birliği içersine girmiş gibi görünüyor. Hatta yaşanan son savaşla Araplar, “Arap” olduklarının yeniden farkına vardılar ve yeniden Araplıkları ile gurur duymaya başladılar denilebilir. Mısır’da, Suudi Arabistan’da, Ürdün’de, Körfez ülkelerinde yönetimlerin sessizliği karşısında uzun bir süredir boyunları bükük duran Araplar Nasrallah’ın siluetindeki Hizbullah ile derin bir uykuya yattığına inandıkları Arap Milliyetçiliğinin uyandığını ileri sürüyorlar. Hepimiz Nasrallah’ız, hepimiz Hizbullah’ız diye haykırıyorlar. Arap Bugün Lübnan’da öyle bir hava var ki milliyetçiliğinin Lübnan’ın simgesi, güzelliği ile dillere öncülerinden destan olmuş efsanevi sedir ağaçları dile Abdülnasır gelse “Biz de Nasrallah’ız” NASRALLAH! Savaş sırasında, İsrail’in Lübnan toraklarına attığı her füzeden “Nasrallah”, patlayan her bombadan “Hizbullah” sesleri yükseldi. Uzaktan bakıldığında “klişe”, İslamcı hatta Radikal İslamcı söylemler olarak görülen bu ifadeler artık yadsınamaz bir gerçek haline geldi. Mevcudiyetinin sınırlarını kat be kat aşan Hizbullah artık sadece “Lübnanlı Şii bir örgüt” değil. Yerel ifadeler, coğrafi konumlandırmalar, mezhepsel kimlik sınırlandırmaları ve hatta İslami referanslar bile Hizbullah’ın bugünkü anlamını tam olarak ver(e)miyor. Çünkü Hizbullah artık bir ideoloji. Arap dünyasıyla da sınırlı olmayan giderek küresel bir çehre kazanan yeni antiemperyalizm ideolojisinin somut öneklerinden biri haline geldi Hizbullah. ABD’nin Ortadoğu’da sahnelemeye başladığı küresel egemenlik oyunlarına karşı tüm dünyada her geçen gün yükselen muhalif hareketlerin, düşüncelerin sesi oldu Nasrallah. Tartışmasız liderlik karizması, kitleleri etkileme hatta yönlendirme katsayısı oldukça yüksek bir lider olan Hasan Nasrallah, Lübnan ve Filistin başta olma üzere neredeyse tüm Ortadoğu’da Ayetullah Humeyni ve Che Guevara arasında bir yerlerde görülüyor. Hafız Esad ile başlayıp, Saddam Hüseyin ve Yaser Arafat gibi liderler için söylenen, Arapların ünlü sloganı “birruh biddem
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear