Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
"Mülhak" kelimesini büyük harflerle yazdık. Nedeni de Mülhak olan taşınmaz mallar asla satılamaz. Bu konuda yasa çıkarılsa bile satılamaz. Mülhak ilan edilen mallar, dünya durdukça Abdullah Paşa Vakfı’na aittir ve ya varisleri ya da mütevelli heyeti tarafından sadece idare edilebilir ve gelirleri vakıf vakfiyesi uyarınca kullanılabilir. Vakıfların iptal edilemez ve süresiz olmalarına bağlı olarak kaideten gelir getiren Vakıf Malları istibdal dahi edilemez, yani takas bile edilemezler. Ancak İngiliz Sömürge Yönetimi döneminde, İngiliz Sömürge Yönetimi Ahkam ül Evkaf ’ı ihlal ederek, 19131930 yılları arasında yaptığı icraatlarla anılan Vakıf arazilerini ve emlakı 3. kişilere devretmiş ve bu kişilerin adına Koçan (tapu) çıkarılmıştır. Bu yasal olmayan yöntemle Abdullah Paşa ve Lala Mustafa Paşa Vakıfları’na ait taşınmaz mallar yağmalanmış ve gasp edilmiştir. 1974’ten bu yana yerleşime kapalı olan Maraş C S TRATEJİ 7 ARESTİS DAVASI VE MARAŞ Myra Xenides Arestis adlı Rum kadının 1974 öncesinde kapalı bölge Maraş’ta bıraktığı mülkü için 1998 yılında AİHM’de Türkiye aleyhine yaptığı kişisel başvuru, Kıbrıs’ta mülkiyet sorunu ve Vakıf mallarının yağmalanması konusunu derinden etkileyecek bir dava olma niteliği taşıyor. AİHM, 22 Aralık 2005’te açıkladığı kararında "Türkiye’nin, ilgili mülkün Türk vakıflarına ait olduğunu iddia ettiği, ancak 14 Mart 2005’te reddedilen bu iddiası için kendine tanınan zaman dilimi içinde yeni bir kanıt sunmadığı" belirtilmektedir. Oysa, AİHM kararının ardından Gazi Mağusa Mahkemesi’nin verdiği tespit kararı ve tapu kayıtlarının incelenmesi ile ortaya çıkartılan belgeler, bu davanın seyrini değiştirecek yeni bir durum ile karşılaşıldığını göstermektedir. Arestis’in mülkünün Abdullah Paşa Vakfı üzerinde olduğunun belgelenmesi, Vakıflar İdaresi’ne Maraş’taki diğer Vakıf malları için olduğu gibi Arestis’in mülkünün de sahiplenilmesi sorumluluğunu yüklemektedir. Maraş’taki mülklerin Ahkâmül Evkaf prensipleri ihlal edilerek yasa dışı yöntemlerle Rumların isimlerine kaydedildiğinin kanıtlanması, AİHM’de "davalı" değil "davacı" taraf konumuna geçmeyi mümkün kılacaktır. MARAŞ, PAZARLIK EDİLEBİLİR Mİ? Esasen Kıbrıs Türk Federe Devleti döneminde 1979 yılında Mağusa Mahkemesi, toplumlararası görüşmelerde Maraş konusunun ele alınmasını yasaklayan bir ara karar almıştır. Son aylarda ise kapalı Maraş bölgesini gündeme taşıyan ve büyük tartışmalara yol açan önemli gelişmeler gerçekleşmiştir. GKRY’de yayınlanan Fileleftheros Gazetesi’nde, Rum tarafının Aralık 2005’te kapalı Maraş bölgesi ile ilgili bir "Acil Faaliyet Planı" hazırladığı haberi yer almıştır. Habere göre, plan Maraş’ın Rumlara iade edilmesi durumunda, orta ve uzun vadede karşılaşılacak güçlükler ile yapılması gerekenleri Maraş’ta işletilemeyen turistik tesisler içermektedir. Planda, eşgüdümden Rum İçişleri Bakanlığı’nın, kanunun ve düzenin korunması, itfaiye ve ulaşımın denetlenmesinden ise Rum Adalet Bakanlığı’nın sorumlu olması öngörülüyor. Ayrıca, plan temelinde kentin iadesinin açıklanmasından, Rumların kente girişine kadar geçecek sürenin 3 ay civarında olduğu tahmininde bulunuluyor. Rumlar, neden böyle bir plan hazırlama gereksinimi duymuş olabilirler? Bu soruyu son aylardaki gelişmeler ışığında çeşitli ihtimalleri göz önünde bulundurarak yanıtlayabiliriz: Birinci olasılık, Cumhurbaşkanı Talat’ın sık sık Maraş konusunu gündeme getirerek, spor ambargoları da dahil olmak üzere KKTC’ye uygulanan izolasyonların kaldırılması durumunda Maraş’ı vermeye hazır olduğunu açıklamasından cesaret bulmuş olmalarıdır. Basında çıkan haberlere göre, Talat’ın Başbakanlığı döneminde, Brüksel’de yapılan perde arkası görüşmelerde sözcü Raşit Pertev tarafından ilk defa resmen "Ambargoların kaldırılmasına karşı Maraş’ın verilmesi" önerilmiştir. Ayrıca, AB’nin 26 Nisan 2004’te açıkladığı ancak bir türlü hayata geçiremediği Mali Yardım ve Doğrudan Ticaret Tüzükleri ile ilgili olarak Aralık 2005 başlarında yapılan görüşmelerde de, Maraş’ın açılması koşulu gündeme getirilmiştir. Oysa, uluslararası toplum 24 Nisan 2004 Vakıf mallarının devredilememesi kapalı Maraş ve Kıbrıs sorununda yeni bir sayfa açabilir. referandumu sonrasında hiçbir koşul ileri sürmeksizin izolasyonları kaldıracağını açıklamıştır. İkinci olasılık, KKTC Meclisi’nin 19 Aralık’ta Rumlara mal iadesini de öngören mülkiyet yasasını kabul etmesi ile ilgilidir. Yasa tasarısında 8. maddenin 1. fıkrası Maraş’ın da "hemen iade edilmesi" yorumuna açık kapı bırakacak şekilde iken, son halinde yapılan değişiklikle bu madde "askeri bölgeler dışındaki taşınmaz malların" Komisyon kararıyla "makul bir sürede" iade edilebileceği şeklinde düzenlenmiştir. Ancak, "Maraş’ın pazarlık açısından değerli bir yer" olduğunu açıklayan Talat’ın, aynı zamanda "Maraş askeri bölgedir ama bir Bakanlar Kurulu kararıyla askeri bölge olmaktan çıkarılabilir" ifadesini kullanması, Rum tarafında bu konuda beklentiye yol açmış olabilir. Söz konusu gelişmelerin yanı sıra, Vakıflar İdaresi’nin Maraş’taki taşınmazların kesin olarak Vakıflara ait olduğu yönünde belgelere ulaşması ve Gazi Mağusa Mahkemesi’nin Aralık 2005’te aldığı kararla bu durumu teyit etmesinin, Rumları telaşlandıran ve "Acil Faaliyet Planı" hazırlamaya sevk eden en önemli gelişme olduğu düşünülmektedir. Rum tarafının, şimdiye dek başta AİHM olmak üzere çeşitli hukuki ve siyasi platformlarda lehlerine gelişen ortamın tersine dönebileceğinden endişe etmiş olduğunu söylemek mümkündür. KKTC Mahkemesi’nin bu kararlarından sonra hiçbir kişi veya merci veya yetkili makam Maraş’ı Rumlara veremez, vermeyi dahi öneremez. Ancak Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin kararı ve izni ile kiralayabilir. Maraş’ın Rumlara iadesi konusu, bir daha açılamamak kaydı ile kapanmıştır.