26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 C S TRATEJİ Entegrasyon yerine; kimlik krizi, farklılıklara vurgu Avrupa ‘İslam korkusu kabul etmediklerinden bu işe girişmediler. Avrupa’da ciddi bir dinden kopuş süreci yaşanıyor. En basitinden, kilise ayinlerine düzenli olarak katılan Batı Avrupalıların oranı ancak yüzde 20’lerde kalmakta, bu oran Hollanda, İngiltere, Almanya, İsveç ve Danimarka cak ayı sonunda Mozart’ın 250. doğum gibi kuzey ülkelerinde yüzde 10’a kadar düşmektedir. gününde doğduğu kent Salzburg, Avrupalı PostHıristiyan olarak tanımlanan Avrupalıların siyasi ve entelektüelleri bir araya getiren toplumsal dürtülerinde de din etkisini git gide önemli bir konferansa ev sahipliği yaptı. kaybediyor. Türkiye’de pek anılmadıysa da, AB dönem Düşmanlığın temelinde entegrasyon sorunu yatıyor. başkanı Avusturya ile Avrupa Komisyonu’nun organize Ekonomik, sosyal, kültürel birçok unsurun iç içe ettiği konferansta kıtanın en önemli entelektüelleri girdiği, 20 milyon civarındaki Müslüman’ın Avrupa’nın kimlik krizini hararetli bir şekilde tartıştılar. Avrupa’ya entegrasyon sorununa Karikatür kriziyle alevlenen gündemin ortasında, duydukları tepkinin bir dışavurumu Avrupa’nın değerleri, kimliği, kültürü üzerine derin aslında İslamofobia. tartışmalar gerçekleşirken, ne yazık ki Avrupa’nın Karikatür krizi de göbeğindeki İslamiyet ihmal edildi. Fransa Başbakanı Müslümanlara yönelik bu Dominique de Villepin, Avrupa’nın tanımında en temel bakış açısını yansıtması unsurlardan biri olarak andığı caféler kadar bakımından çarpıcıdır. Müslümanlara yer vermedi konuşmasında. Entelektüel Karikatürlerin, salt seviyede Müslüman gerçeğine olan bu ilgisizlik, Avrupa ifade özgürlüğünün toplumlarında yükselen ve son karikatür kriziyle sınırlarını sınamaya zirveye çıkan İslamofobia’ya dayanıyor sanki. çalıştığı iddia Özellikle 11 Eylül sonrasında Müslümanlara edildiyse de, bunun yönelik tepki Avrupa’da İslamofobia’nın tohumlarını böyle olmadığı açık. atmıştı. Nitekim, Avrupa Irkçılık ve Yabancı Bir kere, her Batı Düşmanlığı İzleme Merkezi, yükselen bir şekilde demokrasisinde ifade Müslüman yurttaş ve göçmenlere fiili saldırı ve sözlü özgürlüğünün tacizlerin arttığını saptamaktadır. Peygamberi terörist uygulaması ile ilgili olarak gösteren karikatür, köktendincilerle sade sınırları çizen yasalar Müslümanları bir tutmaya eğilimli egemen söylemin ve asgari ahlak kurallar ulaştığı son noktadır bir bakıma. mevcut. En basitinden, karalama, onur kırıcı VRUPA’DA DİNDEN KOPUŞ ifadeler, müstehcenlik gibi Müslümanlara düşmanlığın temelinde ne yatıyor sınırlar ifade özgürlüğünün önce onu doğru bir şekilde tahlil etmek gerek. mutlak bir hak olmasına engeldir. İslamofobia’nın bir dinler savaşına dayanmadığı, Sözgelimi, çocuk pornografisine karşı dolayısıyla karikatür krizinin de dinlerin çatışması ciddi yaptırımlar mevcut. Bir çok Avrupa olmadığını saptamalıyız. Danimarka’da karikatürleri ilk ülkesinde Yahudi soykırımının gerçekleşmediğini iddia yayımlayan gazetenin yayın yönetmeni ya da o etmek dahi suçken, ifade özgürlüğünün sınırlarının karikatürlerin çizerleri koyu birer Evangelist ya da sınandığını söylemek pek inandırıcı gelmiyor. Katolik olduklarından veya İslamiyet’i son din olarak Öte yandan, Peygamber’in karikatürlerini basmak Danimarka veya diğer Avrupa Endonezya... ülkelerinin ceza kanunlarına göre suç değil. İşte, bu noktada karşımıza can alıcı bir kavram çıkıyor: Farklılıklara saygı; yani bu olayda milyonlarca Müslüman’ın hassasiyeti. Avrupa, yüzyıllar boyunca özgürlükler için mücadele etti. Bu mücadeleler sayesindedir ki insanoğlu geri dönülemez haklar kazandı ve bu nedenledir ki ifade özgürlüğü bu kadar kutsal bir hak olarak addedilir oldu. Ama günümüz Avrupası, dünya siyasi tarihinin farklı bir aşamasına ulaştı. Dr. Burak ERDENİR O A Karikatür krizinde İslam dünyası bir ‘obje’, Müslümanlar ise ifade özgürlüğünün sınanacağı ‘demokrasi kobayı’ olarak değerlendiriliyor. Avrupa’nın öteki kültürleri aşağılayan tatsız geçmişinden ders almadığı görülüyor. Avrupa, II. Dünya Savaşı sonrasında başlayan bütünleşme hareketiyle dünya ekonomipolitik tarihinin en başarılı entegrasyon sürecini gerçekleştirdi ve gerçekleştirmeye devam ediyor. Farklı kültürlerden, farklı geçmişlerden yarım milyara yakın insanı bünyesinde barındıran bir birlik ortaya çıktı. Bu birliğin siyasi ve kültürel devamlılığı da ancak bu farklılıkları bir arada barındırabilmesine bağlı. Nitekim, farklı kültürlerin bir arada var olmasına yönelik çokkültürlülük veya kültürlerarasılık gibi söylemler 20. yüzyılın sonunda sıkça tartışılan söylemler olarak belirdi. AB’de de "çeşitlilik içinde birlik", taslak Anayasanın atıfta bulunduğu "çoğulculuk", "hoşgörü" gibi kavramlar farklı kültürleri bir arada tutmayı amaçlayan resmi söylemin birer parçası oldular. Farklı kültürlerin birbiri içine girdiği bu yeni dönemde tüm bu kavramların temelinde ötekini anlamaya çalışmak, ona hoşgörülü ve saygılı bir yaklaşım geliştirmek yatmaktadır. Dolayısıyla, karikatür krizini de bu gerçekler çerçevesinde değerlendirmek gerek. Danimarkalı ve diğer Avrupalı karikatürist, yayın yönetmeni ve siyasilerin farklılığa saygı duyması tüm bu nedenlerle önem taşımaktaydı. Nitekim, sağduyulu Müslümanlar, karikatürlerin yayınına ilişkin bir yasaklama değil inançlarına saygı veya en azından bir özür talep etmişlerdi. ‘DEMOKRASİ KOBAYI’ Oysa, karikatür krizinde Avrupalı bir çok entelektüellin Müslüman dünyasını Oryantalist söylemdeki gibi bir "obje" olarak algılamaktan vazgeçmediğini gördük. Nitekim, karikatürleri ilk yayımlayan Danimarka gazetesinin yayın yönetmeninin, ifade özgürlüğünün sınırlarını sınamak üzere o karikatürleri yayımladığını ilan eden sözleri, Müslümanların bir "demokrasi kobayı" olarak algılandığını ortaya koymaktadır. Bu durumda da ifade özgürlüğü adı altında yapılan eylem, farklılığa tahammülsüzlük ve onun doğurduğu yabancı düşmanlığından başka bir şey olmadı. Zaten, Danimarka’daki gazetenin de yabancı düşmanlığı ve ırkçılık konusunda kötü bir üne sahip olduğunu öğreniyoruz. Danimarka’dan sonra "ifade özgürlüğüne destek vermek" amacıyla Avrupa’nın farklı ülkelerinde bu karikatürleri basmaya layık gören gazetelerin muhafazakâr sağ eğilimli gazeteler olduğuna dikkat çekmek gerek. "Destekçi" Alman, İtalyan ve İspanyol gazeteleri, kendi ülkelerinin yakın tarihini unutmuşa benziyorlar. Faşizm de, soykırım da azınlıkların değerlerine saldırıyla başlamıştı. 1923 yılından Hitler’in çöküşüne kadar Nazi propagandasının en temel araçlarından biri Der Stümer gazetesi ve orada yayımlanan antiSemitik karikatürler olmuştu. Dünya tarihindeki hemen hemen tüm büyük savaşların ev sahibi olan Avrupa’nın öteki kültürleri aşağılayan o
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear