26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Peru’da muhalefetin yükselen ismi Humala C S Latin Amerika’da antiemperyalist ve sol politikaları benimseyen isimlerin iktidara gelmesi dikkatleri bölge üzerine çekiyor. Chavez, Morales ve Bachelet’in ardından Peru ve Nikaragua’da da benzer yaklaşımlar güç kazanıyor. TRATEJİ 5 Latin Amerika’da ulusal devrimci hareket giderek ivme kazanıyor Gözler Peru ve Nikaragua’da Cüneyt GÖKSU cuneyt.goksu@vizyon.biz L atin Amerika’da ulusal sol yükselişi, bu yükselişle iktidarları yavaş yavaş ama "demokratik" yollarla ele geçiren liderler, bütün dünyanın ilgisini çekiyor. 21. yüzyılın yeni sömürü düzeni sayılan "Küreselleşme"yi kalkınma için tek ve en iyi çözüm görenlerin ve yıllar boyunca savunanların, bu sistemin, sadece zengini daha zengin yaptığının, alt gelir gruplarını, kültürü, sosyal adaleti, çevreyi hiçe saydığının ve tek hedefinin sadece "kâr" etmek olduğunun "diğerleri"nce farkedilmesiyle, işleri artık kolay değil. Çünkü başka çözümlerin ve başka bir dünyanın varlığı, romantik bir söylemin ötesine geçerek, yeniden filizlenmeye ve somutlaşmaya başlıyor. Küba Cumhuriyeti, yalnızca Karaibler ve Latin Amerika’da değil Dünya’da da antiemperyalist duruş ve direnişin bir simgesi durumunda. II. Bush rejimi, bütün dünyaya terörizm karşıtı mesajlar verirken yaptığı uygulamalarla, ne yazık ki bunun tersini gösteriyor. Soğuk savaş yıllarının "Made in USA" tescilli teröristi, karşıdevrimci Luis Posada Carriles’i ABD topraklarında barındırıyor; Amerika’da yaşayan Küba’lıların ülkelerini ve ailelerini ziyaret etmelerini, para göndermelerini önlemek için kanun dışı bahaneler yaratıyor. Fidel Castro da yıllardır bunları dile getiriyor. VENEZUELA Küba’nın uzun yıllar boyunca sürdürdüğü bu direniş, Venezuela’daki 1998 seçimlerini Hugo Chavez’in kazanmasıyla daha da ivme kazandı. Başkan Chavez, Simon Bolivar’ın açtığı ulusal devrimci geleneği devam ettiren bir anlayışla, Bolivar’ın hayali olan, ama gerçekleşemeyen federasyon düşüncesinin çok daha ilerisini, kendine yapılan karşı devrim darbesini de atlatarak, kendi tarifiyle "21.yüzyıl sosyalizm"ini gerçekleştiriyor. Kendinden önceki iktidarların uyguladığı ABD temelli "küresel" politikalar sonucunda belirli iyileşmeler olsa da, bunlar hiç bir zaman yaygınlaşmamış ve tabana inememişti. Bugün Venezuela, başını çektiği ALBA (Bolivarian Alternative for the Americas Amerika İçin Bolivarcı Seçenek) ile ABD’nin önderliğindeki ALCA’ya (Área de Libre Comercio de las Américas) ya da İngilizce kısaltmasıyla FTAA, (Free Trade Area of the Americas) bir seçenek oluşturuyor; yeni bir ekonomik araç değil kalkınma öneriyor. BOLİVYA Latin rüzgarı, Bolivya’daki son başkanlık seçimlerini Sosyalizme Doğru Hareket(MAS)’inin lideri Kızılderili Evo Morales’in kazanmasıyla daha da hızlandı. Morales, gücünü tümüyle, kendisine yüzde 50’nin üzerinde oy veren "yerli halk"tan alıyor. Bu yüzden birçok politikacıda ya da liderde görünen içi boş ama dışı yaldızlı, "imaj maker"ların tasarlayıp önümüze koyduklarından çok farklı. Mütevazı bir kişiliği var. Kıtada, 500 yıldır, yerli halkın yaşam kültürüyle batı’nın dayattığı kültürün çatışmasının bir sonucu olarak, bu defa kazanan yerli halk oldu. Morales barikatlardan, sokak gösterilerinden, Amerikan karşıtı eylemlerinden ötürü girdiği hapisanelerden, küçüklüğünden beri Kızılderili köylülerin geleneksel bitkisi koko tarlalarından gelerek, Kızılderili köylü hareketinin önderi olmuş. Ülkesi için ölen Che’yi örnek aldığını her fırsatta dillendiren Morales antiemperyalist bir devrimci, sosyalist ve halk lideri olarak Bolivya başkanlık koltuğuna oturdu; öyle ki, seçimler sırasında sömürge valisi gibi davranan Amerikan Büyükelçisi’nin net olarak "Terörist Morales seçilirse Bolivya’nın izole edileceği"ni söylemesi bile Morales’in kazanmasını engelleyemedi. Amerikan Büyükelçisi’nin bu yaklaşımına "Dünya’da tanıdığım tek bir terörist vardır, o da Bush’tur" cevabını veren Morales, AntiAmerikancı davranış biçimiyle hem oyları hem de seçimi kazandı. Castro, Chavez ve Morales üçlüsü, AB, Rusya, Çin vb. bir güce dayanmadan, kendi ulusal dinamiklerini, kaynaklarını bölge ya da kıta ülkelerinin dinamikleriyle birleştirerek, ama dar bölge milliyetçiliğinin, dar kalıplarına da mahkum olmadan, 21. yüzyılda hem kendilerine hem de küreselleşme nedeniyle aşırı yoksullaşan 3. dünyaya örnek oluyorlar. Söylemleri ve uygulamaları çok net! Suya sabuna dokunmayan denge ya da yatıştırma politikalarıyla uğraşmaksızın antiemperyalist, devrimci birlikteliklerini herkese duyurabiliyorlar. Daha da önemlisi, bu söylem ve fiili güçlerini, oylarını aldıkları yerli halklarından alıyorlar. Tabii bölgenin 500 yıldan fazla devam eden sömürgeleştirilme politikalarından bıkan, hiçbir sonuç alınmadığını gören yerli halkların başını çektiği bir direniş geleneği de, iktidardaki liderlerin ellerini çokça güçlendiriyor. Kıtanın diğer ülkelerinde de durum farklı değil. Bu üçlü kadar açık antiemperyalist ve sosyalist söylemler içinde olmasalar da; F. Castro Şili’de son seçimleri "sosyalist" kadın aday Michelle Bachelet kazandı ve ülkenin ilk kadın devlet başkanı oldu. Bachelet, "faşist Pinochet"in öldürerek yerine geçtiği, seçilmiş sosyalist lider Salvador Allande’nin partisinde çalışıyor. DİĞER ÜLKELER Arjantin’de Brezilya’da ve Uruguay’da da sol iktidarlar işbaşında bulunuyor. Şili, Peru ve Nikaragua da aynı yolda ilerliyor. Peru ordusundaki topçu albay Ollanta Moises Humala başkanlık adaylarından biri olarak sık telefuz ediliyor. Peru Dışişleri Bakanı’nın Washington’a yaptığı ziyaret sırasında konuşulanlara bakıldığında, Morales’in zaferinden sonra Ollanta’nın seçimleri kazanmasını engellemek için, ABD elinden geleni yapacak gibi görünse de anketlerde hızla yükselen Ollanta, daha şimdiden yüzde 22’lik oy oranıyla, önde giden sağcı aday Flores’in yalnızca üç puan gerisinde. Uluslararası sosyalist hareket, 1959 Küba devriminden beri çok yol aldı. Che Guevara, 1961'de, Uruguay'daki OAS (Organization of American States) toplantısına, kıtayı savunmak için, tek başına gitmişti. Günümüzde, "Summit of the Americas" toplantısında, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, Arjantin Devlet Başkanı Nestor Kirchner, Brezilya Devlet Başkanı Lula ve Uruguay Devlet Başkanı var. Che Güevara yalnızdı. Oysa artık, Latin Amerika’da Che Guevara’nın ektiği tohumlar yavaş yavaş filizleniyor. Onun yolunda ilerleyen yeni liderler "demokratik" yollarla iktidara geliyorlar. Kıtanın geleneksel, direnişçi ruhu bu defa dalga dalga yayılıyor; halkların kötü yönetimlere, yolsuzluklara, kaynakların peşkeş çekilmesine, yoksulluğa, eşitsizliğe, işsizliğe, sömürüye karşı "demokratik" direnişi giderek büyüyor. Latin Amerika’da esen bu güçlü rüzgârların dünyanın diğer bölgelerini nasil etkileyecegiyse, çoğumuzun merak ettiği bir konu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear