23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ö C S TRATEJİ 3 rgütün eylemlilik sürecinin dönemsel incelemesi... PKK ne yapmaya çalışıyor? Doç Dr. İhsan Bal yi sağlayamamıştır. KK, eylemlerine başladığı 1984 yılından beri birbirinden farklı stratejiler uygulayan bir örgüttür. Bu stratejiler genel olarak dört başlık altında toplanabilir. Bunlar, 198489 arası yoğun terör, 198995 arası gerilla aşamasına geçme çabası, 19951999 arası tekrar yoğun terör, 19992005 arası ise farklı kombinasyonları eş zamanlı içeren, terör, pasif itaatsizlik ve siyasallaşma sürecidir. Gerçi şunu belirtmekte yarar var: bu stratejilerin hiçbiri PKK terör örgütü patenti taşımamaktadır, hepsi ithal, kopya edilmiş stratejilerdir. PKK örgütünün bu stratejileri nasıl uyguladığına sırayla bakalım. P ölücü örgüt yoğun terör uyguladığı ilk döneminde adıB na savaştığını ileri sürdüğü insanları baskı yöntemiyle sindirmeye çalıştı. Daha sonra gerilla aşamasına geçme çabası içindeyken başarılı olamadı ve yeniden yoğun teröre başvurdu. Örgüt, Öcalan’ın yakalanmasının ardından farklı yaklaşımları birlikte uygulamayı denedi. PKK’nın üçüncü dönemi çüncü dönem PKK açısından dağlardaki yenilgiyi kabul etmek anlamına da gelmektedir. 1995 yılında şekillenen bu dönem Öcalan’ın 1999 yılında Kenya’da gözaltına alınmasına kadar sürmüştür. Artık PKK terör örgütü Türkler üzerinden Kürt kimliği arayışı içersindedir. Bu stratejinin temeli, terör eylemlerinin Türkiye’nin batıdaki kentlerine taşınmasıdır. Batıdaki kentlerde gerçekleştirilecek olan yoğun terör eylemleri Türk milliyetçiliğini radikalleştirecektir. Dolayısıyla Kürtler adına eylem yaptığı iddiasıyla olayları üstlenen PKK, Türk milliyetçiliğinin tepkisini Kürtler üzerine çekecektir. Kızgınlık, öfke ve nefret üzerine inşa edilecek ötekileştirme projesi Kürtleri yalnızlığa itecek ve ötekileştirilen Kürtler ise PKK yanında saf tutacaklardır. Böylece yüzyıllarca birlikte yaşamış, aynı potada erimiş ve ortak değerler etrafında yükselmiş olan Anadolu insanı, Kürtler ve Türkler olarak birbirlerinden ayrışmaya başlayacaklardır. PKK bu beklentiler içersinde İstanbul, İzmir, Adana, Ankara, Antalya gibi illerde eylemlerine başlamıştır. Türkiye’deki birliktelik yerine, ortak özelliklerin bir kenara atıldığı, küçük farklılıkların dahi dev aynasında öfke seliyle beslendiği bir dönem planlanmıştır. Ancak bu süreç beklenilen sonucu doğurmamıştır. Bunun gerçekleşmemesinin temel nedeni ise; yüzyıllardan beri aynı kaderi paylaşma, aynı potada erime gerçekliği, PKK’nın eylemlerinin Kürtler üzerinde istediği etkiyi doğurmaması, Kürtleri ötekileştirememesidir. PKK, batı kentlerindeki eylemleri için gerekli Kürt (daha önceden bu bölgelere yerleşmiş olanlar) desteğini bulamamıştır, polis istihbaratı ve buna bağlı gerçekleşen operasyonlar örgütün planlı eylemlerinin önemli bir kısmını başlamadan önlemiştir. Tüm ayrılık hamlelerine rağmen, Anadolu’da PKK’nın istediği ölçütte bir kutuplaşma ve ayrımcılık yaşanmamıştır. Bu süreci sona erdiren önemli gelişmeler ise, yukarıdakilere ilave olarak, Örgütün ikinci kişisi Şemdin Sakık’ın yakalanması ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında Kenya’da Türk güvenlik güçlerince ele geçirilmesidir. Özellikle Öcalan’ın yakalanması PKK terör örgütü üzerinde önemli bir şok etkisi yaratmıştır. Bu şok süreci örgüt üzerinde karmaşalara yol açmış ve bir kısım örgüt militanla Ü BD’nin Irak’a müdahalesi, 1 Mart tezkeresinin A TBMM’de kabul edilmemesiyle PKK, ABD’nin öncelikli hedefi olmaktan çıktı. Irak’ta Kürtler ve Şiileri müttefik tutan ABD’nin kendisine saldıramayacağını anlayarak rahatlayan örgüt, son dönemde Türkiye’nin AB ile ilişkilerini kullanarak siyasi bir pozisyon kazanma arayışında. Şiddet eylemleriyle başarıya ulaşma şansı bulunmayan örPKK neden Kürtleri katletmiştir sorusunun yanıtı açıktır: çünkü eylem bölgesi olarak seçtiği alanda devlet güçleri ile yerel halk arasına bir duvar örmek istemiştir ve bu duvarın yoğun terör eylemleriyle örülmesi bir metod olarak benimsenmiştir. Önemli olan sonuca ulaşmaktır ve sonuca varmak için de her yol meşruudur. Zira teröristin meşruiyet kaygısı yoktur. 1989 yılına gelindiğinde bölge halkı üzerinde gerçekten de bir tedirginlik oluşmuştur. Artık PKK özellikle geceleri daha fazla korkulan bir güçtür 1990’lı yıllara gelindiğinde. Devlet, PKK’nın vahşetinden halkını emin kılamamıştır. PKK’nın ikinci dönemi KK örgütünün ikinci stratejisi ise, terörün bir sonraki safhası olan gerilla aşamasına geçme çabasıdır. Gerilla aşaması terör örgütlerini özellikle etnik ayrılıkçı örgütlerin ulaşmak istedikleri önemli bir stratejik hedeftir. PKK açısından da durum böyledir. Korkuya hapsedilmiş Kürtlere şefkatli yaklaşım zamanı ve devlete meydan okuma vakti gelmiştir. Bu stratejinin temeli şaşkınlık ve panik halindeki halkı kurulacak farklı isimlerdeki derneklerle örgüte yönlendirme ve aynı zaman da devleti aşırı güç kullanmaya itmek marifetiyle güvenlik güçlerinin ne kadar vahşi ve adaletsiz olduğu propagandasını yapmaktır. Gerilla aşamasının olmazsa olmazları da vardır. Bunlar bir toprak parçasına sahip olduğunu veya en azından kendi kontrolünde bir toprağın olduğunu göstermek, kendine gönüllü destek veren geniş bir halk kitlesinin varlığını ispatlamak ve düşman güçler olarak tanımladığı devlet güçlerine karşı başarılı eylemler yapmak. PKK terör örgütü bu çerçevede hükümet güçlerine (asker, polis, öğretmen, doktor, hemşire, şantiye işçileri, ziraat mühendisleri v.b) karşı yoğun eylemler başlatmıştır. Ancak örgüt devlet güçleri karşısında büyük zayiatlar vermiş ve çatışmayı kaybetmiştir. Aynı dönemde örgütün uygulamaya koyduğu bağımsız bir arazi parçasına sahip olmak stratejisi ise Kuzey Irak’taki otoriteden yoksun bölgeyi kontrolü altına almak çabası olmuştur. Burada belirli bir toprak hakimiyeti kurmakla birlikte, adına savaştığını iddia ettiği Kürtler, yani halk yoktu. Bunun gerçekleştirilmesi için Türkiye’den ‘devletin zulmünden şikayetçi Kürtlerin’ bu bölgeye göçmesi gerekmekteydi. Bu göç gönüllü olamadı ve zorunlu olarak aileler göçe zorlandı ve sonuç olarak yüz binlerce Kürt Batı Türkiye’ye (Adana, Antalya, İzmir, Bursa, İstanbul, İzmit, Ankara gibi illere göç ederken sadece birkaç bin Kürt Kuzey Irak’a göç ettirilebildi. Bu deneme de başarısız olmuştu. Geriye 1994 yerel seçimleri kalmıştı. Örgütün gücü ve halk desteği burada kanıtlanabilirdi. Seçim sandıklarına gidilecek, ancak, kasıtlı olarak geçerli oy kullanılacaktı. Bu seçimlerde bölgede kullanılan oyların, Türkiye ortalamasındaki hata payı çıkarıldığında, %3.5’ta kalması PKK terör örgütünde derin bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Çatışma alanlarında yenilgiye uğrayan, Kuzey Irak’a göçü başaramayan ve yerel seçimlerde taban desteğini ispatlama noktasında büyük şok yaşayan PKK tekrar ilk dönemdeki gibi ayrımsız ve yoğun teröre dönme kararı aldı. Zira örgüt, Kürtlere karşı uyguladığı her türlü strateji sonucunda, başkaldırmayı ve kendine yeterli desteği verme PKK’nın birinci dönemi KK terör örgütü 1984 yılından itibaren Kürt kökenli vatandaşlarımıza yoğun bir terör uygulamıştır. Bu süreçte bölge halkı hedef alınmış ve gerçekleştirilen eylemlerde bazen ailelerin tüm mensupları öldürülmüştür. Seksenli yıllarda şu sorunun sıklıkla sorulduğunu hatırlarız. Nasıl, bir örgüt adına savaştığını iddia ettiği insanları topluca katledebilir? Cevabı oldukça açıktır. PKK argümanına göre, Kürtlere haklarını hatırlatmak, onları mobilize etmek ve ikna etmek başka türlü olanaksızdır. Dolayısıyla terörün korkutucu gücünden ve sindirme etkisinden yaralanılacaktır. Bu yaklaşımı Öcalan, o yıllarda yalın bir şekilde ifade etmiştir; ‘Kürtler zorun gücünden anlar, onlarla fikri tartışmalarla bir sonuca ulaşmak olanaksızdır’. Terör keşfedildiği günden beri bir yönüyle bu çıkarımla yola çıkmıştır. Terör örgütleri önce büyük bir ürperti yaratmak, sosyal grupları yalnızlığa ve çaresizliğe itmek üzere hareket ederler. Terörün en keskin mesajı ise ‘sizi kimse kurtaramaz, bizden başkasını bir adres veya otorite olarak aklınızdan dahi geçirmeyin’dir. Teröristlerin eylemlerinde bu kadar vahşi olmasının ve görselliğe önem vermesinin nedeni budur. En fazla acıyı biz veririz, en vahşi biziz, kural tanımayız, hiçbir değere bağlı değiliz, teröristin eylemlerindeki propagandadır. Bu bakımdan terör eylemlerine "ölü üzerinden propaganda" denir. Evet insanın en kıymetli hazinesi kendi varlığıdır ve bunun her an kaybedilme riski varsa en azından sessiz kalınması tercih sebebidir. PKK terör örgütü de bunu yapmaya çalışmıştır. P P
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear