18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 Rumların ‘hep kazan’ taktiği Gözde Kılıç Yaşın C S TRATEJİ TUSAM Balkan Araştırmaları Masası ürkiye’nin 1963 Ankara Anlaşması’nı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) de kapsayacak şekilde bir ek protokolle genişletirken yayımladığı GKRY’yi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşru temsilcisi olarak tanımadığını belirten deklarasyona AB’nin yanıtının ne olacağı gündemi uzun süre meşgul etti. Türkiye’nin Kıbrıs deklarasyonuna verilecek yanıt için defalarca toplanan AB Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER), herhangi bir metin üzerinde anlaşma sağlayabilmiş değildi. Gelişmeler AB dönem başkanı İngiltere ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin birbiriyle uyuşmayan yaklaşımlarının bir sonuca ulaşılmasını engellediği yönünde bir izlenim yaratmaktaydı. Nitekim Kıbrıs ve Yunanistan tarafından yapılan ve Fransa’nın da desteğini alan bütün öneriler İngiliz Daimi Temsilcisi tarafından reddediliyordu. 21 Eylül 2005 tarihinde olağan toplantısını yapan COREPER, nihayet bir metin üzerinde anlaşmaya ulaştı ve sessizlik süresinde de bir itiraz gelmediği için AB deklarasyonu son şeklini almış oldu. AB deklarasyonunda Türkiye’nin "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni "tam üyelikten önce" değil, "müzakere süreci sırasında" tanıması gerektiğine yer verildi. Belki de, GKRY Hükümet Sözcüsü Kipros Hrisostomidis’in, İngiltere’ye "müzakere çerçevesi için de oybirliği gerektiği" hatırlatmasıyla yaptığı, deklarasyon metninde tatmin edilmedikleri takdirde veto yoluna gidebilecekleri yönündeki tehdidi etkili olmuştur. Nitekim, belge üzerinde uzlaşma sağlanmasını engelleyen ve pazarlık sürecini uzatan madde, Türkiye’nin "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni hangi süreçte tanımasının isteneceğine ilişkindi. Sonuçta Rum Yönetimi’nin taleplerinin karşılanmış olmasını, ya veto tehdidinin ciddiye alındığı ya da 3 Ekim öncesinde geçiştirilmek istenen sürenin dolduğu şeklinde anlamak icap edecektir. Karşı deklarasyon aracılığıyla Türkiye’ye karşı olabildiğince fazla koz kazanmayı ana hedef olarak belirleyen GKRY’nin, TürkiyeAB ilişkilerindeki en ufak bir gerilemeden en fazla kendisinin zarar göreceğini bildiği konusunda ise bir şüphe bulunmamaktadır. Bu durumda GKRY’nin veto söyleminin ciddiye alındığını ve/veya gerçekleştirilmesi imkansız bir tehdide TürkiyeAB ilişkilerinin bir şekilde sürdürülmesinden yana olan AB üyelerinin teslim olduğunu düşünmek pek yerinde olmayacaktır. O halde, Avrupalı güçlerin perde arkasında kalan asıl planlarının ne olduğuna girmeksizin, GKRY’nin yine Kıbrıs Türkleri ve Tür um Yönetimi, Kıbrıs sorununun çözümünde kendi söz hakkını arttırabilmek için BM’yi devre dışı bırakmaya R çalışıyor. Çözümün AB eliyle sağlanması ihtimali ise Kıbrıs Türklerinin AB görünümünde Rumlara teslim olması anlamına geliyor. kiye karşısında kazançlı çıktığını ifade etmek gerekiyor. Her türlü gelişme, bir şekilde zemini Rumların tarafına kaydırıyor. Bunun Rumların diplomasideki işbilirlikleri ya da başarıları sayesinde olmadığı da aşikar. BM’yi devre dışı bırakmak um yönetiminin hedefinin Kıbrıs’taki bölünmüşlük sorununu kendi yaklaşımı ile çözmek olduğu bilinen ve hiçbir kesimce de geçiştirilmeyen bir gerçektir. Ada’nın tamamını temsil ettiği iddiası kabul gören ve ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ adını taşımasına göz yumulan bir yönetimin adil ve kalıcı bir çözüm çerçevesinde egemenliğini azınlık olarak gördüğü bir toplumla paylaşmaya razı olmasının imkansızlığı da ortadadır. AB üyesi yapılarak taraflar arası eşitsizliğin telafisi olanaksız şekilde iyice artırılmasıyla da GKRY, pek tabi ki sorunu "AB sorunu" haline getirme eğilimine girmiştir. Söz konusu niyetini yüksek sesle Brüksel sokaklarında dile getirmesi, AB’nin yetkili ağızlarını böylesi bir yaklaşımın imkansızlığını belirten açıklamalara zorlamıştı. Rum Yönetimi, akıl hocalarının yönlendirmesiyle daha makul görünen "müzakerelerde BM Genel Sekreteri’nin temsilciğini yürütecek arabulucu Avrupalı olsun" şeklindeki mesajını BM’ye iletti. Ancak, Türkiye’nin üyelik talebini AB’nin sorun üzerindeki etkisini artırmak için kullanmaktan da vazgeçmedi. ABD’ye ve İngiltere’ye dolayısıyla BM’ye ama özellikle de Kofi Annan’a güvenmeyen GKRY’nin –haksız bir şekilde üyesi bulunduğu AB’nin çözüm planındaki etkisini artırmak istemesi anlaşılabilir bir yaklaşım. Gerçekten de ABD’nin BM üzerindeki etkisini ve Kıbrıs konusundaki –masa altı müdahalelerini biraz olsun azaltmak BM’deki AB perspektifinin arttırılması ile mümkün olacaktır. AB yetkilileri ise çözümün BM eliyle sağlanması gerektiğini sık sık belirtiyorlar. Doğrusu, böylesine çetrefilli bir sorunla BM’nin uğraşması ve çözümün sorumluluğunu yüklenmesi de AB açısından tercih edilir görünmektedir. Öyle ki, daha başlangıçtan itibaren taraflar arasında eşitsizlik ve adaletsizlik yaratarak makul bir çözümü imkansızlaştıran BM’nin yarattığı canavarı kendi eliyle ehlileştirmesi zaten mantıklı görünen tek yaklaşım olacaktır. Öte yandan, kendi sistemlerine aykırı bir biçimde üyelik başvurusunu kabul ettikleri GKRY’nin AB üyeliğini legalleştirmek ve bunun yarattığı sorunları azaltmak için "sınır anlaşmazlığı"nı Türkiye üzerinden çözmek kadar çözümün "daha geniş" bir çevrede kabul görmesi açısından BM gibi "daha uluslararası" bir örgütün arabuluculuğu da oldukça önemlidir. Ancak itiraf edilmesi gerekiyor ki, AB çoktandır çözümün bir tarafı olarak hareket etmekte. Her biri aslında BM üyesi de olan AB üyeleri, daha global çaptaki sorumluluklarını bir tarafa bırakarak bölgesel örgütlenmelerinin gerektirdiklerini eksiksiz yerine getiriyorlar. Eşitsizliği gidermek amacıyla "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin etkin kontrol uygulayamadığı alanlar" için vaat edilenlerin hiçbiri yerine getirilmezken, çözümü reddettiği için cezalandırılması beklenilen Rum Yönetimi’nin işi kolaylaştırılmaya devam edilmektedir. Öyle ki, sorumluluk BM’ye yıkılmış ancak çözüm için şartların –elbete ki Rumlar lehine oluşturulması AB’nin inisiyatifine alınmıştır. Kaldı ki kurumsal sorunlarını dahi halledemezken kendisine sürekli olarak itibar kaybettiren Kıbrıs sorunu konusundaki BM isteksizliği de makul görünmektedir. Yine de nazlı yaklaşımı ile BM, bir anlamda AB’nin maşası olmaya sessiz bir gönüllülük gösteriyor izlenimi yaratmaktadır. Bu da Rum yönetimini hedefine ulaşmak konusunda cesaretlendiriyor. Bir AB üyesi olan GKRY’nin karar mekanizması içerisinde yer alıyor olması nedeniyle AB’nin her türlü müdahalesi Kıbrıs Türkleri açısından olumsuz bir sonuç yaratmaktır. Sadece doğrudan ticaretin başlatılması ya da Yeşil Hat Tüzüğü’nün içeriğinin belirlenmesi değil TürkiyeAB ilişkilerinin seyri dahi Kıbrıs Türkleri için aynı olumsuzluğa sebep olmaktadır. Bunun tek nedeni de Türkiye’nin ve/veya KKTC’nin politikalarının başarısızlığı olmasa gerekir. Şüphesiz ki, her bir gelişmenin Rum Yönetimini hedefine bir adım daha yaklaştırması ancak sürekli bir şekilde Türkiye ve KKTC’ye zemin kaybettirmesi diplomasi sanatının inceliklerini bilmek ile açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Kıbrıs’ta eşitlikçi ve adil bir çözüm açısından sorunu başlatan ana noktaya dönülmesi ve barışın tesisine oradan başlanması şarttır. Taraflar görüşmelere eşit koşullarda başlamadığı müddetçe barış için dengeli ve adil bir çözümün oluşturulma T sı mümkün değil. Elbette bu yapılmaksızın da iki toplumu tek devlet çatısı altında birleştirmek olası. Ancak bunun için ya Kıbrıs Türklerinin herhangi bir hak talep etmeksizin ve azınlıklara tanınabilecek haklarla yetinerek teslim olması ya da uluslararası toplumun veya sözünü dinletebilecek güçte bir devletin Rum Yönetimini bir şekilde köşeye sıkıştırması ve egemenliğini paylaşmaya ikna etmesi gerekecektir. R Türkiye’nin "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni "müzakere sürecinde tanıması"nı düzenleyen madde, nedense Türkiye’de sürenin çok uzun olduğu şeklinde yorumlanmış, tanımanın 10 yıl sonra dahi yapılabileceği dile getirilmiştir. Halbuki madde bir belirsizlik taşımakta ve ciddi bir sıkıştırma vesilesi olarak görülmektedir. Nitekim karşı deklarasyonun yayımlanmasından hemen bir gün sonra tanımanın en kısa sürede gerçekleştirilmesi talebi Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Camiel Eurlings’in ağzından gündeme getirilmiştir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear