23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Akdeniz’in siyah incisi ‘Lübnan’ H. Miray Vurmay C S TRATEJİ 23 TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net rtadoğu gezimin son durağı Beyrut’a gitmek için bir grup Suriyeli akademiysen ile birlikte çıkıyoruz yola. Lübnan sınırına kadar hep aynı şeyler konuşuluyor: "Nankör Lübnan!". "Neden öyle diyorsunuz?" diye sorduğumda ise yanıt hemen geliyor "Biz Lübnan’ı hep kardeş bildik, en zor günlerinde hiç düşünmeden yardımlarına koştuk, kanlı iç savaştan çekip çıkardık, ordumuzu emirlerine sunduk, ama onlar ne yaptı bizi sırtımızdan hançerledi. Hem de büyük düşman Amerika’yla bir olarak." Bu oldukça sert cevabın ardından diğeri alıyor sözü ve oldukça yüksek bir sesle: "Nankör işte nankör bu Lübnan! Yıllarca koruyup kolladık biz onları, biz olmasak Lübnan diye bir ülke kalmazdı." diyecek kadar da iddialılar. Yol boyunca hep aynı eksende süren konuşmalar arasında varıyoruz Lübnan sınırına. Hiç beklemediğim kadar sıkı bir aramadan sonra diz üstü bilgisayarlar, cep telefonu, kamera ve fotoğraf makinelerimize el konuluyor ve bunun üstüne yaklaşık bir saat süren bir sorgunun ardından girebiliyoruz Lübnan sınırlarından içeriye. uriye’nin "Nankör Lübnan" algısına karşılık, LübS nan’da da Suriye "işgalci" olarak algılanıyor. Lübnanlılar, Suriye’nin yardım bahanesi ile gelip yardım etmediklerini belirtirken, Şam yönetiminin ülkeyi muhaberat ağıyla örüp dört bir yandan ele geçirdiğini düşünüyor. O bulmuştu. Yukarıda bahsettiğim Suriye’nin "Nankör Lübnan" algısına karşılık, Lübnan’da da Suriye "işgalci" olarak algılanıyor. Lübnanlılar, Suriye’nin yardım bahanesi ile gelip yardım etmediklerini hatta ülkeyi muhaberat ağıyla örüp dört bir yandan sessizce ele geçirdiklerini düşünüyorlar. İşte bu nedenle Suriye’nin çekilmesi Lübnan’da büyük bir zafer havası yaratmıştı. Ancak, bu zafer sarhoşluğu fazla uzun sürmeden yerini hayal kırıklığına bırakmış durumda. Zira, Suriye’nin çekilmesinin hemen ardından gerçekleşen seçimlere büyük umutlar bağlayan "Sedir Devrimcileri" seçimler sonrasında hiçbir değişikliğin olmadığını, aynı kaosun, aynı belirsizliğin, aynı tedirginliğin devam ettiğini dile getiriyorlar. Ha İsrail, ha Suriye layların gerçekleştiği Beyrut’un ünlü "Şehitler Meydanı"nda hala çadırda yaşamaya devam eden birkaç üniversite öğrencisine rastlıyorum. Hemen koyu bir sohbete başlıyorlar benimle. Suriye’de konuştuğum öğrenciler gibi tutuk da değiller. Aksine soru bile sormama gerek kalmadan anlattıkça anlatıyorlar. Suriye’ye karşı öyle birikmiş tepkileri hatta nefretleri var ki, içlerinden biri "ha İsrail, ha Suriye" diyecek kadar kin dolu Suriye’ye. Tüm konuşmalardan edindiğim izlenim şu ki, evet, Suriye Lübnan’dan resmen de fiilen de çekildi ama Lübnan halkı halen Suriye gizli servisi El Muhaberat’ın Lübnan’da olduğuna ve seçimlerde Muhaberat’ın parmağı olduğuna inanıyor. "Çözüm ne, ne istiyorsunuz?" diye sorduğumda ise, her kafadan başka bir ses çıkıyor. Kimi ümidini tamamen yitirmiş ülkeden kaçıp gitmeyi düşünüyor. Kimi ise tek çözümün demokrasi olduğuna ve ne olursa nasıl olursa olsun Lübnan’a demokrasiyi getireceklerine inanıyorlar. Hatta grubun en ateşli üyesi diyebileceğim genç bir çocuk "Bu ülke savaşa, kana alışık. Eğer sonunda barış, adalet, demokrasi ve aydınlık bir Lübnan varsa gerekirse bir iç savaşa daha gireriz, ne olacak ki!" diyerek Lübnan’ın içinde bulunduğu kaosu gözler önüne seriyor. O Sabotajların son kurbanı Lübnanlı gazetecinin ölümü 26 Eylül günü protesto eylemlerine konu oldu. Biraz kırgın, biraz yorgun Tarih kitaplarında "Doğu’nun Paris’i" olarak nitelendirilen Beyrut’un sokaklarında dolaşırken, yaşamış olduğum bomba dehşetinin de verdiği tedirginlikle hep diken üstünde hissediyorum kendimi. Yaz mevsiminin şanına yakışır şekilde tam tepede parlayan kavurucu güneşe inat puslu ve karanlık bir şehir Beyrut. Uzun yıllardır gün yüzü görmemiş, silah ve bomba sesleri ile yoğrulmuş bu yorgun şehir biraz da kırgın aslında. Ülkenin eski Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesinden sonra patlak veren olaylar ve olayların hemen ardından gerçekleşen seçimler Lübnan halkında büyük bir hayal kırıklığı yaratmış. Hariri suikastını "milat" olarak nitelendiren Lübnan halkı, suikast sonrasında sokaklara dökülmüş, birçoğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu reform yanlısı grup "Sedir Devrimi"ni başlattıklarını ilan etmişti. Öncelikli istekleri Suriye’nin Lübnan’daki varlığına son vermesi olan "Sedir Devrimcileri" Suriye’yi protesto etmek için günlerce gösteri yapmış, sokaklarda yatmıştı. ABD’nin ve Birleşmiş Milletler’in de yoğun baskısı karşısında daha fazla direnemeyen Suriye ise, Nisan ayında Lübnan’daki askerlerini kademeli olarak çekmiş ve böylece Suriye’nin 29 yıllık Lübnan macerası son T Cennet ile cehennem arasında ennet ile cehennem arasında sıkışıp kalmış bir şehir Beyrut. ‘Binbir Gece Masalları’nda, efsanelerde duyduğum hayal ettiğim "büyülü" şehir bugün o kadar yorgun, o kadar bitkin ki, düşlerdeki ile gerçek buluşunca burkuluyor insanın yüreği. Yirmi beş yılı aşkın bir süre devam eden iç savaş çok yıpratmış Lübnan’ı. Binalardaki kurşun izleri, yıkı dökük harabeye dönmüş mahalleler ve insanların yüzlerinden kolayca okunan tedirginlik her şeyi o kadar açık ve net anlatıyor ki soru bile sormaya cesaret edemiyorum. Beyrut’un son yıllarda patlamaları ile adını sıkça duyuran Hıristiyan mahallerinden birindeyim. Yeni yeni uyanan şehrin tam ortasında sedir ağaçları ile çevrelenmiş Lübnan’la yaşıt tarihi bir kafedeyim. Lübnan’a özgü acı kahvenin dumanları arasında hayallerimdeki Beyrut ile gerçek Beyrut’u karşılaştırmaya, algılamaya, anlamaya çalışıyorum. Caddeler yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlıyor Beyrut’ta. İnsanların yüzü asık, mutsuz ve ümitsizler. Bir türlü cesaretimi toplayıp konuşamıyorum insanlarla. Kiminle, nasıl konuşsam, ne desem, ne sorsam diye düşünürken birden büyük bir gürültü ve ardından ayaklarımın ucuna yağmur gibi düşen cam parçaları... Büyük bir korku ve dehşet içerisinde ne olduğunu anla C maya çalışırken birden fark ediyorum ki paniğe kapılan bir tek benim. Etraftaki insanlar hiç bir şey olmamış gibi yürüyor, konuşuyor hatta gülüşüyorlar. Korkudan bembeyaz olan yüzümü gören garson "Korkmayın madam, bu günaydın bombası, biz alıştık siz de alışırsınız" diyerek bombalarla, silahlarla yaşamaya ne kadar alıştıklarını ifade ediyor. Beni "Hoş geldin Bombası" ile karşılayan Lübnan’da geçirdiğim bir hafta içerisinde önceleri çok garip gelen bu duruma neredeyse ben bile alışıyorum. Düşünmesi bile insanı ürpertiyor ama sadece Lübnan’da değil, Filistin’de, Irak’ta ve daha birçok Ortadoğu ülkesinde insanlar silahlarla, bombalarla yaşamayı o kadar kanıksamışlar ki, şaşırmamak elde değil. Akdeniz’in siyah incisi endisini "Akdeniz’in Siyah İncisi" olarak nitelendiren Lübnan’dan ayrılma vakti geldiğinde yine aklım karışık, yüreğim buruk. Lübnan halkı gerçekten demokrasi istiyor, adalet istiyor, barış istiyor, istikrar, huzur her şeyden önemlisi yaşamak ama gerçekten yaşayabilmek istiyor. Ancak, sistem öyle bir kurgulanmış, öyle bir düğümlenmiş ki kendileri bile çözemiyorlar. Gelgitler içerisinde bunalan Lübnan halkı ise, tepedeki güneşin bir gün gerçek anlamda ülkeyi aydınlatacağı günleri hasretle bekliyor. K übnanlılar 29 yıl sonra ilk kez bağımsızca gerçekleştiriL len seçimlerde de Suriye’nin parmağı olduğunu düşünüyorlar. Çoğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu Sedir Devrimcileri ise ülkede geçen seçimlerin ardından herhangi bir değişiklik gerçekleşmediğini ifade ediyorlar. Buna karşın demokrasinin kanla da olsa gelmesi gerektiğini ifade ediyorlar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear