26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Faik Yavuz ile tarım ve hayvancılık üzerine… zamanı büyük bir hızla geri kazanmalıyız” müzakerelerde, tüm bu olumsuzluklar önümüze teker teker konacaktır. 40 binden fazla tarım ürünleri işleyen kuruluşumuz ve çiftliğimiz var. Bunlarda standartlara uyan kuruluş sayısı ancak ve ancak 2 bin civarında. Türkiye’yi nüfusuyla önemli bir pazar olarak gören gelişmiş ülkeler, bu nedenle Türkiye’yi bir darboğaza sokmak istiyorlar. Bu kuruluşların üretimden çekilmesi için çeşitli baskılar uyguluyorlar. Türkiye, tam üyelik müzakereleri sürecinde bu olumsuz tablonun silmesi için çaba harcamalıdır. Biz TOBB olarak, bu konuda AB fonlarından sonuna kadar yararlanmak istiyoruz. Bize bir geçiş süreci verilmeli ve bu işletmelerin kazanılması için gerekli kredi mekanizmaları çalıştırılmalıdır. Şimdi cevabımızın başına dönersek, böyle bir tabloyu ortadan kaldırmak için devlet tarım ve hayvancılıktan elini çekmelidir. Ama son zamanlarda devlet, yine talihsiz bir yapılanma içine girerek Et ve Balık Kurumu’nu tekrar diriltmeye çalışıyor. "Hayvancılığı eski parlak günlerine döndürmek" sloganıyla TARET Projesiyle, yola çıkan EBK, ne yazık ki; eldeki kıt kaynakları da heba edecektir. Oysa ki; devlet, sadece alt yapının gerçekleştirilmesinde yer almalı ve özel sektörün önünü açmalıdır. Çünkü tüm dünyada gelişme ve büyüme artık böyle oluyor. Tarımsal girdilerin üretimi ve arzında kamunun payı ne olmalıdır? Yukarıda da değindiğim gibi devlet, özel sektörün önünü açmalıdır. Devlet sadece yasaları koymalı ve uygulanmaları denetlemelidir. Bu zaten devletin asli görevidir. Devlet, özel sektörle bir yarış içinde olursa, sonuç bundan farklı olmaz Hayvancılık sektörünün temel sorunu nedir? Nasıl çözülür? Bu başlı başına kitap yazılacak kadar önemli ve geniş bir konudur. Bu nedenle sözlerimi bir kıyaslama olabilmesi için AB ülkelerinin durumuyla rakamsal verilerle de desteklemek istiyorum. Ülkemizde tarımın GSMH içindeki payı yüzde 14’tür, çalışan nüfusun yüzde 33’ü tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Tarım sektörü GSMH’dan yüzde 14 oranında pay almaktadır. Hayvansal üretimin tarımdaki payı ise yüzde 22’dir. Ülke tarımı içinde hayvancılığın yeri su ürünleri ve ormancılık hariç yüzde 23 seviyesindedir. Hayvancılığın toplam GSMH içindeki payı yüzde 2,2’dir ve gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Verimlilik bakımından hayvancılığımız irdelediğinde, inek başına yıllık süt verimi; ülkemizde 2500 kg olduğu halde bu miktar ABD’de 7480 kg, AB’de ise 5450 kg’dir. Et verimleri ise; Türkiye’de sığır karkasında 177 kg/baş, ABD’de 280 kg/baş, AB’de ise 275 kg/baş’tır. Kişi başına hayvansal ürün tüketimi de bahse konu ülkelere göre düşüktür. Sektördeki ağır tahribatın sonucu 19822002 döneminde sığır mevcudu 14. 4 milyondan 10,5 milyona gerileyerek yüzde 30 azalmış, koyun varlığı 49,6 milyondan 27 milyona yüzde 45 azalmış, çayır ve mera alanlarımız ise 21 milyon hektardan 12 milyon hektara inmiştir. AB Ortak Tarım Politikasının uzun yıllar sübvansiyonlarla hayvancılığını teşvik etmesi ve korumacı politikalar izlemesi AB’li üreticilerin sermaye birikimine yol açmış, rasyonelleşen üretimle AB; ithalatçı konumdan ihracatçı konuma gelmiştir. AB’de çalışan nüfusun sadece yüzde 5’i tarım sektöründe istihdam edilerek GSMH dan yüzde 5. 3 pay almaktadır. Hayvansal üretimin tarımdaki payı ise yüzde 49’dur. Toplam ekim arazisi içinde yem bitkileri ekiliş oranı Türkiye’de yüzde 3, AB de ise yüzde 30’dur. Türkiye’de 4,1 milyon tarım işletmesinin sadece yüzde 4’ünde ihtisaslaşmış hayvancılık yapılmaktadır. İşletme başına ortalama 4 baş sığır düşmekte ve arazi büyüklüğü ise 6 hektar civarındadır. AB’de 7. 5 milyon tarım işletmesi mevcut olup, işletme basına düşen arazi büyüklüğü 17,5 hektar işletme başına ortalama hayvan sayısı ise 45 baştır. Türkiye ile AB arasında önemli yapısal ve verimlilik farkı nedeniyle; ülkemizde 1 kg sığır etinin üretim maliyeti 3. 8 Euro iken AB de 2. 4 Euro seviyesindedir. Hayvancılık için büyük bir potansiyele ve iklim yapısına sahip olan Türkiye’de üreticiler, yıllardan beri gelen alışkanlıkları gereği, kendi kendine yeterliliği benimseyen kapalı sistem bir üretim modeli içerisinde, hayvansal ürün ihtiyacını karşılama çabasındadır. Türkiye’de tarım işletmelerinin yapısal durumuna baktığımız da, 2001 yılı Genel Tarım Sayımına göre, yalnızca hayvancılık yapan işletme oranı yüzde 2,36 bitkisel ve hayvansal üretimi birlikte yapan işletme oranı ise yüzde 97,64’dür. Mevcut işletmelerin büyük çoğunluğu, ekonomik işletmecilikten uzak, orta ölçekli veya küçük aile işletmeciliği tarzındadır. Bu işletmelerde daha yüksek verim için uygun çevre sağlamak yerine, mevcut koşullara uyum göstermek söz konusudur. Verim kontrolleri ve kayıt işlemleri yapılmadığından ıslah faaliyetleri ve üretim planları yapılamamaktadır. Ayrıca işletmeler yeterli alet ve ekipmandan da yoksundur. Hayvancılık sektörü çarpık yapısal durumu, verimsiz ve yüksek girdi maliyetleri nedeniyle AB entegrasyonunda rekabetten yoksun en sorunlu sektör kimliğindedir. Bu süreçte ana strateji, hayvancılık sektörünün rekabet gücünü arttırmak olmalıdır. Sorunların çözümü için yapılacak çalışmaları şöyle açıklayabilirim: Üreticilere gereken yaşam standardını, tüketiciye ise yeterli ve uygun fiyattan gıda arzını sağlama amacı olan "hayvancılık politikası" oluşturulmalıdır. AB üyeliği ve Dünya Ticaret Örgütü ile ilgili gelişmeler yaşanırken tarımsal konularda karar verme mekanizması ağır işlemekte ve çok başlılık göstermektedir. Bu amaçla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yeniden yapılandırılmalıdır. İşletme ölçeklerinin büyütülmesi için, Organize Hayvancılık Bölgelerinin kurulması özendirilmeli etkin kredi mekanizması ile teşvik edilmelidir. Gıda güvenliğini sağlamaya yönelik önlemler acilen oluşturulmalıdır İşletmelerin miras hukuku ile bölünmesini önleyici yasal düzenlemeler hızla hayata geçirilmelidir. Et fiyatlarında istikrarın sağlanabilmesi için kaçakçılığın önlenmesi gereklidir. Tüm bu sorunlara karşın yapılacak çalışmaları da destekleme, üretim ve verimliliği artırmaya yönelik çalışmalar olarak iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Hayvancılıkta sermaye devir hızının düşük olması, risk ve belirsizlikler ile girdi maliyetlerinin yüksek olması sektörün fiyat ve fiyat dışı enstrümanlarla desteklenmesini zorunlu kılmaktadır. Destekleme politikalarında işletme ölçeklerini büyütmek ve verimlilik artışı esas alınmalıdır. Prim sistemi; üretimi teşvik eden kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alarak kendi kendini finanse eden, bütçeye asgari yük getiren bir uygulamadır. Bu yönüyle ilk planda et ve süt üretimine tatmin edici prim verilerek hızlı üretim artışı teşvik edilmelidir. Üreticiye pazarfiyat garantisini sanayiciye ise yeterli ve kaliteli hammadde tedarikini sağlayacak "Sözleşmeli Hayvancılık" teşvik edilmelidir. Bitkisel üretimin hayvansal üretimle entegrasyonu hedeflenmeli bu amaca yönelik, işletmedeki hayvan mevcuduna yetecek yem bitkisi üretimine sahip işletmelere hektar başına " İşletme Entegrasyon Pirimi" verilmelidir. Kaliteli damızlık materyal teminine yönelik etçisütçü damızlık işletmelerinin kuruluşu teşvik edilmelidir. Irk ıslahı yoğun bilgiteknoloji kullanımı ile etkin bir organizasyon gerektiren bir süreçtir. Ülkemizde sığır varlığı içindeki genotiplerin payı bölgeler itibariyle farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle uygulanacak ıslah stratejisi bölgeler bazında belirlenmelidir. Kaba yem bitkisi arz artışı için yemliksilajlık mısır, yonca, fiğ, korunga gibi yem bitkileri üretimi sürekli teşvik edilmelidir. Meralarda aşırı otlatma, amaç dışı kullanım önlenmeli, verim artışına yönelik ıslah projeleri artırılmalıdır. Faik Yavuz 17
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear