Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Prof. Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi ohumculuk Kanunu, TBMM’de AB uyum paketi içinde görüşülerek 31 Ekim 2006’da yasalaştı. Bu yasa ulus aşırı tohumculuk devlerinin hegemonya yasasıdır. Kanunun Irak’ı işgal eden Koalisyon Geçici yönetimi adına Paul Bremer tarafından imzalanan ve Irak’ın 1970 tarihli kanununu değiştiren 81 no’lu karara çok benzediği ortaya çıkmıştır. Daha sonra Irak’ta biyoteknolojik yöntemler uygulanmış yani genetiği değiştirilmiş tohum ihalesi Monsanto firmasına verilmiştir. Kanun Avrupa Birliği bizden böyle bir şey istememesine rağmen uyum yasaları içine alınarak temel yasa kabul edildi ve fırtına hızı ile yasalaşmasının önü açıldı. Yasanın meclise geldiği ilk hafta, değil köylüler, bazı bakanlıklar dahil Türkiye’de birçok kuruluşun yasanın görüşüleceğinden haberi bile olmadı. Yasalaştıktan sonra ise gittiğim bir Manisa köyünde 60 kişilik bir üretici kitlesi içinde yasadan haberdar olan sadece kentle bağı olan bir kişi çıktı. Yasanın genetik olarak değişikliğe uğramış (kısaca GDO) tohumlukları da kapsaması planlanmış, kamu oyu tepkisi üzerine bu konudaki yapılacaklar sonraya ertelenerek GDO ile ilgili ifadeler yasadan çıkarılmıştır. Ancak GDO ifadesi ile birlikte "geleneksel yollarla yapılan ıslah çalışmaları" ifadesi de metinden çıkarılmıştır. Böylelikle aslında GDO için gizli bir açık kapı bırakılmış da oldu. Yasa tohumculuk devlerine Türkiye tohumculuğunu teslim etme anlamına gelmektedir. Madde 14’de istisnalar olarak "ticarete konu olmamak ve şahsi ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak şartıyla, çiftçiler arasında tohumluk mübadeleleri" kanun dışında bırakılmıştır. Ancak bu oldukça kısıtlayıcıdır. İyi tohuma sahip bir üretici eğer tohumluğunu köylülere para ile satarsa istisnadan yararlanamayacaktır. Kanunda kamunun tohumluğun her alanından çekilerek bu alanı özel firmalara terk edeceği anlaşılmaktadır. Madde 15’de yetki devrinden söz edilmektedir. Kamu üretim, sertifikalandırma, ticaret ve denetimi pratikte kurulacak olan tohumculuk birliğine gerçekte ise buna hakim olacak olan büyük dünya tohum devlerine bırakacaktır. Yasa ile tohumculuk konusundaki birliklerin ve alt birliklerin kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu sayılacak olması ve bunlardan oluşacak olan Birlik ve alt birliklere yetki devredilecek olması fotoğrafı tamamlamaktadır. Bu birliklerin oluşturacağı hakem kurullarının örneğin çiftçilerle şirketler arası anlaşmazlıklarda yetkili olacak olmaları tohum devlerinin hakim koltuğuna da oturduğunun açık kanıtıdır. Şu anda domates başta birçok sebze tohumu altından daha pahalı satılmaktadır. Gelecekte tarla bitkileri için de bu kadar olmasa da büyük fiyat artışları beklenebilir. Kataloğa kaydedilmeyen çeşitlerin veya çeşit haline gelmemiş tohumlukların iki yıl sonra satılmasına engel olunacaktır. Bunlar kalite getiriyoruz gerekçesi ile yapılmaktadır. Gerçekte ise örneğin Niğde’de patates kanseri (veya bakanlığın değişi ile uyuzunun) yabancı patates çeşitleri ile geldiğini hatırlatalım. Birçok hastalık yabancı tohum ithali ile Türkiye’ye girmiştir. Bu yüzden onlarca yıl Niğde’de birçok köyde patates ekilemeyecek, yasaklandı. Esas amaç onbin yıldır Anadolu’da çiftçilerin çabaları ile geliştirilmiş tohumlukların çok uluslu denen firmalarca el konulmasıdır. Binlerce genden oluşan çeşidimize iki gen katıp mülkiyetlerine alacaklar. Buna da fikri mülkiyet demekteler. Mülkiyetsiz fikirden yanayız. Bir T Tohum değil, hegemonya kanunu gibi anlaşma yapalım. Çok uluslu firmalar doğanın ve çiftçilerin geliştirdiği her çeşit başına örneğin 30 milyar dolar ödesin. Biz çeşitlerimizi serbestçe kullanmaya devam edelim. O zaman belki bunu kabul edebiliriz. Ayrıca bizim çeşitlerimize kendi tohumundan kaçan genler için bizim çiftçilerimiz değil kendileri sorumluluk alsın. Biz değil onlar tazminat ödesin. Bunu kabul etmeyecekleri açıktır. Doğrusu hayat patentlenemez. Yasa biyoçeşitliliğe büyük bir darbe indirecektir. Büyük ölçüde aşınmış olmakla birlikte hala biyoçeşitliliğimiz bu ülkede 70 milyon insanın doyurulmasını eksik de olsa sağlamaktadır. Ülkemizde 3 bini endemik (sadece Türkiye’ye ait) 13 bin bitki çeşidi bulunmaktadır. Ancak ulus aşırı şirketlerin amacı bizim çeşitlerimizi, çeşit karışımlarımızı, ekotiplerimizi, köylü çeşitlerimizi silip süpürerek, bazılarını da mülkiyetine geçirerek ancak kimyasal gübre, ilaç vb. ile Ulus aşırı tohum devleri iki üç çeşitle diğer türleri silip süpürecek yetiştirilebilecek, güya verimli gerçekte ise doğayı ve çiftçileri yıkıma götüren birkaç çeşidi dayatmaktır. Tohumlar altın fiyatına olmaz ise gümüş fiyatına satılacaktır. Zenginliğimizi oluşturan tohumlarımız ise kaçak CD muamelesi görecektir. Amaç kaliteyi sağlamak ise yapılabilecek çok şey var. Ancak amaç kalite değildir. Yabancı tohumlarla birçok hastalığın ülkeye girmiş olduğunu bir kez daha yineleyelim. Bu CD benzetmesi bizzat yetkililerce yapılmıştır. Kim kimin eserini kopyalıyor. Yeni bir makine mı geliştirmişler? Yeşil devrim denilen süreç bazılarımızın sandığı gibi Dünya’ya çok iyi şeyler getirmemiştir. Dünya’daki biyoçeşitliliği yok etmeye devam etmektedir. Dünya’da sera gazlarının üretilmesinde tarımın payı FAO (Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü) raporuna göre çok yüksektir. (Sera gazlarında %2030, metanda %44) Yeşil devrim teknolojileri (yani endüstriyel tarım) geleneksel tarımdan 50 misli daha fazla enerji tüketir. İşleme ve taşıma da dikkate alındığında gelişmiş ülkelerde kullanılan toplam enerjinin dörtte biri besinlerin üretilmesinden masaya gelmesine kadarki işlerde kullanılır. Kısacası endüstriyel tarım sürdürülemezdir. İngiliz bilim adamları önümüzdeki on yıl içinde ciddi önlemler alınmaz ise dünyanın artık kurtarılamayacağını ortaya koymuşlardır. Biyoçeşitliliğin kaybolması daha fazla tarım ilacı, kimyasal gübre ve enerji kullanımı demektir. Tohum devleri biyoçeşitliliği yok eder. Köylünün on bin yıldır ürettiği binlerce çeşit yerine 34 çeşit koymaya çalışır. Tohum devleri bilimi korsanlık yaparak kaçırmıştır ve sadece kendi karları için kullanmaktadırlar. Bilim adamları ve köylüler el ele çalışarak biyoçeşitliliğe saygılı yeni çeşitler üretebilirler. Bu amaçla şirketler de gayret gösterebilir. Ancak yasanın etkisi dünya tohum devlerinin hegemonyasını tamamlamak ve güvence altına almaktır. Tarımın ortaya çıktığı onbin yıldan yaklaşık yeşil devrime kadar bitki ıslahını köylüler yapmıştır. Daha sonra köylüler bu alandan çıkarıldılar. Linux bilgisayar programları, rüzgar türbinleri vb. birçok teknolojinin kolektif yollarla (aynı binlerce yıldır köylülerin tohum ıslah etmesi gibi) binlerce kişi tarafından geliştirilmiş olması ve bunların şirketlerin hegemonyasında olan teknolojilerden daha üstün olması tohum devlerinin sadece kar amaçlı geliştirdiği çeşitlere muhtaç olmadığımızı ispatlamıştır. Dünyada çoktandır katılımcı ıslah yaklaşımları köylüleri tekrar araştırma ekibine almaya çalışmaktadır. Böylelikle çok sayıda çeşidi daha hızlı ve hegemonya yaratmadan ortaya çıkarmak, biyoçeşitliliği ve çevreyi korumak mümkündür. Ziraatçıları bu yaklaşımları incelemeye davet ediyoruz. Yasalaşma sırasında küçük bir değişiklik yapılmıştır. Buna göre, "kayıtlı çeşidi bulunmayan bitki türleri ile kayıtlı çeşidi bulunmakla beraber bakanlığın gerekli göreceği tohumluk çeşitleri hakkında (ilgili maddeler) bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süre ile uygulanmaz" denmektedir. Tarım Bakanı TBMM’de gerekçe olarak aşağıdakileri okumuştur: "Ülkemizde yeter sayıda kayıtlı çeşidi bulunmayan bitki türlerinde halen devam eden çeşit geliştirme ve çoğaltım faaliyetlerinin sürekliliğinin sağlanması gerekmektedir. Ayrıca, kayıtlı çeşit olsa bile bazı özellikleri ile ülke ekonomisi bakımından önem taşıyan bitki türlerinde yeni çeşitlerin ülke tarımına kazandırılması için öngörülen süreden daha uzun bir süreye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, geçiş dönemi beş yıl olarak düzenlenmiştir." Şimdi bu ifadeden de anlaşılmaktadır ki aslında yasa Türkiye biyolojik çeşitliliğine ve genetik zenginliğimize büyük bir darbe indirmeye hazır bir silahtır. Yapılan bunun işlemesini kısa bir süre yavaşlatmış görünmektir. Muhtemelen firmaların şimdilik ilgi göstermeyecekleri türler bu istisna içine alınacaktır. "Çeşit olsa bile yeni çeşitlerin kazandırılması için süreye ihtiyaç duyulduğu" ne anlama gelmektedir? Bunun anlamı açıktır: Ulus aşırı tohum devleri iki üç çeşitle diğerlerini silip süpürecektir. Onların tohumları ise bol bol kimyasal gübre ve ilaç olmadan yetiştirilemeyecek ancak endüstriyel tarımla rekabet eder görüneceklerdir. Bedel doğanın ve çiftçiliğin katledilmesi olacaktır. 5