01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Kırsal tanımı bulunmayan kırsal kalkınma tasarısı... İsmet ÖZTUNALI Orman Yüksek Mühendisi arım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı içeriğinde ve gerekçesinde "kırsal", "kırsal alan" tanımları bulunmamaktadır. Tasarı ile uygulama kapsamı belirtilmemiştir. Örneğin; bir sanayi projesinin değerlendirilmesinde kırsal sanayi mi veya kırsal alan sanayii mi veya bunların dışında mı olacaktır. Teknik veya teknolojik gelişmeler ile ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerin yavaş ve dolayısıyla gecikmeli olarak gerçekleştiği ortamlar mı kırsaldır. Başka bir söyleyişle; kırsal ortamlar, kent sayılan yerleşmelerin dışında kalan yerler midir? Ya da, nüfus çokluğu ve yerleşme yerlerinin özellikleri söz konusu niteleme için yeterli midir? Tanımsız tasarı, geniş (ya da dar) bir değerlendirme yaklaşımı ile uygulama kabulü getirmektedir. Kurum, tasarıda belirtilen görevlerine göre, proje yapmayacak, başvurular ile düzenlenmiş proje ve faaliyetlerin AB kaynaklarından desteklenmesini sağlayacaktır. Böylece bir AB "bürosu" olacaktır. Kırsal kalkınmayı destekleme bundan ibarettir. T Tasarının gerekçesinde, "Avrupa Birliği’ne adaylık sürecinde kırsal kalkınmaya yönelik fonların kullanımını ve yönetimini sağlayacak idari yapıların ve uygulama mekanizmalarının oluşturulması, Avrupa Birliği mevzuatında yer alan bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır" ve "uygulama mekanizmasının merkezi olmayan uygulama sistemi şeklinde gerçekleştirilmesi öngörülmektedir." denilmektedir. Böylece bir kez daha kalkınma yönetimi bozulmaktadır. Tasarının amaç maddesinde (madde 1) belirtilen "ulusal kalkınma plan, program ve stratejilerinde öngörülen ilke ve hedefler" ifadesi süslemedir. Bilindiği veya bilinmesi gerektiği gibi, ülkemiz 1961 Anayasası ile (129. madde) kalkınmanın plan ile gerçekleştirebileceğini düzenlemiştir. Aynı yaklaşım, 1982 Anayasası’nda (166.madde) daha geniş bir biçimde devletin görevi olarak belirtilmiştir. Böylece plana dayalı kalkınma "kalkınmacı devlet" anlayışı ortaya konulmuştur. Buna karşın, 1980’den sonra "piyasa ekonomisi" denilen düzenin egemen kılınmasına çalışılmaktadır. Üzerinde görüş oluşturmaya çalışılan tasarı da örneklerden biridir. Halbuki gelişme ekonomisi, gelişmekte olan ekonomilerin (ülkemiz gibi) kalkınma sorunlarının gelişmiş ülkelerdeki (AB gibi) sorunlardan farklı yönlerinin olduğunu ve farklı çözümler gerektiğini belirtmektedir. Bu kapsamda; (i) Kırsal kalkınma, "kalkınmacı devlet" politika ve uygulamalarını gerektirir. (ii) Kırsal kalkınma politika ve programları öncelikle merkezi hükümet işidir ve işbirlikleri yapılabilir. Diğer taraftan, kırsal kalkınma girişimleri genellikle köylünün kalkınmasına yönelik olmuştur. Öyle ise, ülkemizde ormanların içinde ve bitişiğinde on yedi bin köy bulunmaktadır ve bu köylerde orman köylüleri olarak anılan on milyon dolayında insan yaşamaktadır. Başka bir söyleyişle, orman köyü ve orman köylüsü’nün toplam köy ve köylü sayısı içindeki payı, ülke genelinde sırasıyla, yüzde 52.5 ve yüzde 50.6 iken ve bu alanda yaşayanların içinde bulundukları olumsuz sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların etkisiyle çevrelerindeki orman ekosistemlerine çeşitli birimlerde zarar verdiklerinin bilinmesine rağmen bunlarla ilgili kalkınma proje ve faaliyetlerine öncelik verilmemesi tasarının önemli bir noksanıdır. Tasarının 10. maddesiyle, Proje Değerlendirme ve Seçim Komisyonunda dokuz daimi üye arasında Çevre ve Orman Bakanlığı’nın bir temsilcisine yer verilmesiyle yetinilmiştir. Esasen tasarıda, ülkenin önemli kırsal kalkınma gereksinimlerine (toprak reformu gibi) yer verilmemesi vurgulanması gereken bir husustur. OKUYUCU MEKTUBU Cumhuriyet Tarım Hayvancılık Eki Atatürk Bulvarı 125/4 06640 ANKARA email [email protected] Buğdayla koyun, gerisi oyun Gelelim madalyonun öteki tarafına... Bizim bilimsel kitaplarımızda buğday da arpa da, serin iklim tahılı olduğu yazılı... Yine bilimsel kitaplarda ülkemiz "ılıman" iklim kuşağında bulunuyor. Buğdayın dekara verimi Avrupada ortalama 700 kğ olmuşken, biz , ortalama verimi, bunun üçte birine bile ulaştıramadık. Yıllar önce Harran Ovası'nda yaptığım çalışmalarda, ne yaparsak yapalım, (sulama da dahil) verim, 500550 kilogramı geçmedi. Sahi biz bu ortalama ile nasıl rekabet edeceğiz ? Buğday gerçekten de ülkemiz için stratejik bir ürün müdür? Buğdayın desteklenmesi Türk Tarımına ne kazandırdı ? O güzelim Çukurova'ya, Harran Ovası'na, sulama tesislerini, altyapı tesislerini buğday yetiştireceğiz diye mi yaptık ?. Artık biraz da bu soruların cevabını arama zamanı gelmedi mi? Çiftçimize " Buğdayla koyun, gerisi oyun" dedirten; ikinci dünya savaşından kalma mevcut politikaların, tarım sektörünü ne hale getirdiğini hepimiz, korku ve dehşetle izlemeye devam mı edeceğiz? Bir ürünün , stratejik ürün olabilmesi için hangi şartların oluşması gerektiğini artık açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Bana göre : 1 Vazgeçilmez bir besin kaynağı olması; 2 Dünyada üretiminin ancak kısıtlı bölgelerde yapılabiliyor olması; 3 Yetersiz üretiliyor olması; gibi koşullar bir ürünü stratejik hale getirebilir. Vazgeçilemez bir besin kaynağı olarak gördüğünüz bir ürün, dünyanın hemen her yerinde bol miktarda üretiliyorsa, neden stratejik ürün olsun ? Ekolojik nedenlerle asla rekabet edemeyeceğimiz bir ürün , ülkem için neden stratejik ürün olsun ? Bir kilo cevizle, bademle, antep fıstığı ile 20 kilodan fazlasını satın alabileceğim buğday niçin stratejik ürün olsun? Niçin zeytin, incir, fıstık, fındık, değil ? Dışarıdan yüzbinlerce ton yağ ithal ederken stratejik ürünümüz neden yağ bitkileri değil ? Neden doğal ekolojimize daha uygun düşecek sıcak iklim tahılları değil ? özellikle sulanan alanlarda.... Hayvancılığımız da tarla tarımına koşut olarak sıfırlanmak üzere olmasına rağmen, neden bir yem bitkisi (örneğin Tritikale) stratejik ürün olamıyor ? İnsanlar nasıl ki sürekli konserve yiyecekle beslenemezler ise, hayvanlarımız neden konserve yeme mahkum ediliyor. Konserve yemin , hem pahalı, hem de bayat olduğunu herkes biliyor. Uzun yıllar buğdayın, desteklenen tek ürün olması, buğday üretimimize ne kadar büyük darbe vurduğunu da göz ardı etmemek gerek. Ne kadar kalitesiz olursa olsun yüksek fiyattan alıcısı olan bir üründe kalite düzelmesi beklenebilir mi? Çok zengin çeşitlilikte iklime sahip olduğumuzu hep konuşuruz ama bunun ne anlama geldiğini, ne gibi avantajlar sağladığını, bir türlü ürün çeşitliliğinde avantaja dönüştüremiyoruz. Artık karar vericilere "buğdaya dünya piyasalarının üzerinde fiyat vermemeleri" konusunda baskı yapılması; desteğin, bunun yerine, Anadolu'nun ekolojisine uygun bitkilere yapılması gerektiği hatırlatılmalı... Son yıllarda desteklemede çeşitlilik artmaya başladı; bu sevindirici bir olgu... ancak serin iklim tahıllarına yapılan gereksiz desteklemeden vaz geçilmedikçe diğer ürünlere yapılan destekler yetersiz kalmaktadır. Devlet, " damla sulama tesisi kuran çiftçimizin masrafının yüzde 50’sini karşılıksız olarak ben vereceğim" diyor, umulan talep gelmiyor. Yine devlet, kapama meyve bahçesi kuranlara, dekara 250300 YTL destek vereceğim diyor; ama çiftçide en ufak bir kıpırdanma yok. Bu desteği alanlar şimdilik, mesleği çiftçi olmayan, kurduğu bahçeye bakacak zamanı, bilgisi ve becerisi olmayan az sayıda çiftçi... Bu konuların araştırılması gerek, başı boş bırakılmaması gerek. Doğrudan gelir desteğini yıllardan beri veriyoruz da üretim artışına katkısı olmuş mudur ? Yanlışın üzerinde neden bu ısrar diye feryat ediyorum. Duyan varsa bir ses versin ... Bir ülkenin tarımını geriletirseniz, diğer sektörler ondan önce çöker. İmdaaaat... Dr.Hamdi KARAATA / Ziraat Yüksek Mühendisi ildiğiniz gibi ülkemiz tarımında buğday üretiminin, genişlik anlamında da üretim miktarı olarak da çok önemli bir yeri vardır, ola gelmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri hükümetlerce desteklenmiştir. Hatta destekleme kapsamına alınan ilk üründür, uzun yıllar da tek ürün olarak kalmıştır. Halen en büyük desteği almayı da sürdürmektedir. Çünkü geçmiş bütün siyasi otoriteler, buğdayı, arpayı stratejik ürün kabul ettiler. Buğday Anadolu’nun her yerinde yetişebilen her iklim koşuluna kısmen ayak uydurabilen kalender bir bitki. Üstelik ekmek, kutsal, ekmek, geleneksel soframızın olmazsa olmazı...Bir de 2. Dünya Savaşı'ndaki kıtlık dönemi, topluma, ekmeğin değerini daha fazla gösterdi. Bu nedenlerle olsa gerek, buğday sürekli itibar gördü, sürekli destek gördü. B 28
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear