Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
GDO’lu ürünlerin zararları önemsiz gösteriliyor Prof. Dr. Cafer MART Kahramanmaraş Sütçü İmam Ünv. Rektör Yrd. arımla uğraşan herkesin çok iyi bildiği bir kural vardır: Uyguladığınız tarımsal işlemler ne olursa olsun, alabileceğiniz verim tohumun genetik potansiyeli ile sınırlıdır. Bu nedenle uygun tohumluk kullanmak son derece önemlidir ve tarımsal üretimde sezona doğru başlamak anlamına gelir. İyi bir tohumluk dendiğinde, yüksek verimli, kaliteli, hastalıklara ve zararlı böceklere dayanıklı, olumsuz çevre koşullarından daha az etkilenen çeşitler akla gelir. Üstün özelliklere sahip çeşitlerin ıslahında, klasik ıslah yöntemleri yanında biyoteknolojik yöntemler de kullanılmaktadır. "308 Sayılı Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanun" yerine, 31.10.2006 tarihinde çıkarılan "5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu" nun hazırlanması ve görüşülmesi aşamasında, kanunun tanımlar kısmında yer alan "geleneksel ve/veya biyoteknolojik yöntemlerle geliştirilmiş olan genetik yapı" ifadesi kamuoyunda, Genetik Yapısı Değiştirilmiş (GDO) çeşit tohumlarının kullanımına yol açabilecek bir hüküm olarak yorumlanmış ve söz konusu teknolojiyi savunanlar ile karşı çıkan kesimler arasında yoğun tartışmalara neden olmuştur. Kanunun TBMM’de görüşülmesi aşamasında söz konusu hüküm kanundan çıkarılmıştır ancak GDO’larla ilgili tartışmalar sürecektir. GDO konusuna girmeden, ülkemizde tohumluk üretiminde yada kullanımında bulunduğumuz noktayı bazı rakamlarla irdelemekte yarar vardır. Bugün için Türkiye’de sertifikalı tohum kullanım oranı istenilen düzeyde değildir. Bu oran, buğdayda % 13, patateste % 11, pamukta % 48, sebzede % 36, yem bitkilerinde % 20, mısırda % 88, soyada % 41’ler civarındadır. Sertifikalı tohum kullanım oranlarının yüksek olduğu mısır, ayçiçeği, pamuk gibi ürünlerin tohum üretiminde özel sektörün üretimdeki payı daha yüksektir. Örnek vermek gerekirse, 2004 yılı verilerine göre hibrit mısır tohumlarının % 99’u, hibrit ayçiçeği tohumlarının % 99’u, pamuk tohumunun % 52’si özel sektör tohum kuruluşları tarafından karşılanmaktadır. Tarım Bakanlığınca kalkınma planlarında tohumculuğun gelişimine yönelik politikalar oluşturulmuş olmakla birlikte, tohumculukta istenilen noktanın yakınında olduğumuzu söylemek olası değildir. Dış pazarlarla rekabet edebilmek, pazarın istediği özellikte üretim yapabilmek, yüksek kalitede verimi arttırabilmek için, öncelikle yapılması gereken sertifikalı tohum üretim ve tüketim oranlarını yükseltmek zorundayız. GDO nedir, hangi ülkelerde bu ürünlerin üretimi yapılmaktadır, niçin bu kadar tartışılmaktadır. Bu sorulara yanıt vermek için genetik yapısı değiştirilmiş organizmalarla ilgili olumlu ve olumsuz yönleri ortaya koymakta yarar vardır. Genetik mühendisliği yöntemleri ile bünyelerine yabancı gen veya genler dahil edilmek suretiyle genetik yapıları değişikliğe uğratılan bitki, hayvan veya bakteri gibi canlılar olarak tanımlayabileceğimiz GDO’lar, entansif tarımın mirası diyebileceğimiz çevre kirliliği, zararlılarda görülen dayanıklılık gibi sorunlara çözüm arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Söz konusu sorunların çözümü amacıyla, gen aktarımı yöntemiyle zararlı böcek ve hastalıklar ile total herbisitlere (yabancıot ilaçları) dayanıklı, ürünler elde edilmiştir. Böylece, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar gündemdeki yerini almıştır. Genetiği değiştirilmiş bitkilerle ilk denemeler 1978’de başlamış, gen aktarımı yapılmış ilk tütün 1983 yılında elde edilmiş, 1985’de herbisitlere dayanıklılık geni taşıyan bitki elde edi T lirken, 1988’de transgenik pirinç, 1989’da transgenik mısır elde edilmiştir. Daha sonraki yıllarda uluslararası tarım tekellerinin teknolojiyi ele almaları ile birlikte genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretim alanları hızla artarak, 1996’da 1.7 milyon hektar olan ekim alanı, 2003 yılına gelindiğinde 67 milyon hektarın üzerine çıkmıştır. GDO’lar hangi amaçlarla üretilmektedir? ? Bitkileri hastalık ve zararlı böcekler ile herbisitlere karşı dayanıklı duruma getirmek suretiyle üretim maliyetlerini düşürmek, ? Bitki veya elde edilecek ürünün görünüşünü, besin değerini, işleme veya depolamaya ilişkin özelliklerini iyileştirmek suretiyle ürün kalitesini yükseltmek, Zararlı böceklere dayanıklılık kazandırma çalışmalarında, Bacillus thuringiensis var.kurstaki toksik proteinini üreten gen transferi yöntemi ile pamukta, Yeşilkurt (Heliothis spp.,) ve Pembekurt (Pectinophora gossypiella)’a dayanıklı pamuk çeşitleri (Bt pamuk); mısırda Mısır kurtları (Ostrinia nubilalis, Sesamia nonagrioides)’na karşı dayanıklı mısır çeşitleri (Bt mısır); patateste Patates böceği (Leptinotarsa decemlineata)’ne karşı dayanıklı patates çeşitleri ticari olarak kullanıma sunulmuş; ayçiçeği, soya, kanola, buğ day ve domateste çalışmalar sürdürülmektedir. Aynı zamanda, soya, pamuk, mısır, kanola ve çeltikte herbisitlere dayanıklı çeşitler geliştirilmiş ve üreticilerin kullanımına sunulmuştur. GDO’ların dünyadaki üretim alanı 67 milyon hektarın üzerine çıkmıştır. Bu alanların % 61’inde transgenik soya çeşitleri, % 23’ünde mısır, % 11’inde pamuk, % 6’sında ise kanola çeşitleri ekilmektedir. Transgenik soya ekimi yapılan alan 42 milyon hektara, mısır ekimi yapılan alan 16 milyon hektara, pamuk ekimi yapılan alan 7.5 milyon hektara ulaşmıştır. Dünyadaki GDO ürün ekiliş alanlarının, % 77’sinde herbisitlere dayanıklı ürünler, % 15’inde zararlı böceklere dayanıklı ürünlerin tarımı yapılmaktadır. Pamuk ekim alanlarının, ABD’de % 78’inde, Güney Afrika’da % 75’inde, Çin’de % 60’ında, Avustralya’da % 30’unda transgenik pamuk çeşitleri ekilmektedir. Yukarıda verilen rakamlardan da anlaşıldığı gibi, GDO’ların bazı ülkelerde geniş alanlarda tarımı yapılmaktadır. Teknolojinin bazı ülkelerde hızla kabul görmesine karşın, GDO’lar taşıdıkları yararlar ve riskler açısından tartışılmaktadır. GDO’lar niçin bu kadar tartışılmaktadır? Her yeni teknolojide olduğu gibi, teknolojiyi üretenler ve taraftarları, GDO’ları, artmakta olan dünya nüfusunu doyurmak için gerekli olan verimlilik artışlarına olanak verecek bir yöntem olarak savunmaktadır. GDO karşıtları ise, GDO’ların üretiminin derhal yasaklanması gerektiğini öne sürmektedir. GDO’ların kullanımı sonucunda, verimlilik artışı sağlayarak dünyadaki açlık sorununun çözümüne katkı sağlayacağı, bazı ürünlerin raf ömrünün uzayabileceği, besin değerinin artabileceği, tarım ilaçlarının kullanımının azalacağı, uygun olmayan iklim ve toprak koşullarında ürün alınabileceği ve üretim maliyetlerinin düşeceği gibi olumlu yönleri herkes tarafından kabul görmektedir. GDO’ların kullanımı sonucu ortaya çıkabilecek potansiyel riskler olarak, çevre üzerinde olumsuz etkilerinin olabileceği, Bt toksinine karşı böceklerde dayanıklılık oluşabileceği, sekonder zararlı böcek türlerinin önem kazanabileceği, dayanıklılık kazandırılmış yabancı otlardan kültür bitkilerine dayanıklılık geni akışı olabileceği, alerjik bünyeli insanlarda alerjik sorunlara yol açabileceği, biyoçeşitliliğin olumsuz etkileneceği, gen çeşitliliğin yok olmasıyla birlikte insanların tek tip gıda almak zorunda kalacağı öne sürülmektedir. Teknolojiye getirilen en önemli eleştirilerden birisi de, bu ürünlerin patent haklarının tüm dünyada birkaç çok uluslu şirketin elinde olması ve teknolojiyi kullanan üreticilerin bu şirketlere bağımlı kalma zorunluluğu olarak gösterilmektedir. Bu alanda korkunç bir tekelleşme olduğu öne sürülmekte ve söz konusu şirketlerin tarladan sofraya üretim ve dağıtım zincirini kontrol etmek istedikleri belirtilmektedir. GDO’lar niçin bu kadar tartışılmaktadır sorusuna verilebilecek yanıtlar başlıklar halinde bu şekilde. GDO’lar konusunda sorulabilecek önemli bir soru da, ülkemize GDO’lu ürünler giriyor mu, kullanımına izin verilmeli mi? Bilindiği gibi, ülkemizde GDO’lu ürünlerin üretimi ve dış alımı yasak ve resmi kayıtlar ülkemize GDO’lu ürünlerin girmediği şeklinde. Ancak verilecek bazı rakamlar, GDO’lu ürünlerin ithalatında bunların kontrolünün ne kadar zor olacağını gösteriyor. Türkiye 2003 yılında toplam 1.81 milyon ton mısır dış alımı yapmış ve bu miktarın 1.1 milyon tonu ABD’den, 0.36 milyon tonu Arjantin’den alınmıştır. Başka bir deyişle, Türkiye 1.8 milyon tonluk toplam mısır dış alımının % 81’ini ABD ve Arjantin’den yapmıştır. Keza, 2003 yılında ülkemize 0.81 milyon ton soya girişi olmuştur. Bu miktarın 0.38 milyon tonu, ABD’den, 0.34 milyon tonu Arjantin’den satın alınmıştır. Yani soya dış alımının % 88’i GDO üretiminde ilk sıralarda yer alan ABD ve Arjantin’den gerçekleştirilmiştir. Transgenik soya ekimi yapılan alan 42 milyon hektarın, mısır ekilen alan 16 milyon hektarın üzerindedir ve transgenik soya ve mısır üretiminin çok büyük bir kısmı ABD ve Arjantin’de gerçekleştirilmektedir. Türkiye’nin gümrüklerinde GDO’lu ürün ayrımı yapacak laboratuar alt yapısı var mıdır, varsa yeterli midir? Gümrüklerdeki mevcut alt yapı dikkate alındığında, ülkemize tüketim amaçlı ithal edilen ürünler içerisinde transgenik ürünler olmadığını söylemek ne kadar doğrudur? Üretim materyali olarak ithal edilen tohumlarda yapıldığı bilinen denetimler, tüketim amaçlı ithal edilen ürünlerde de yapılmalıdır. Özetlemek gerekirse, göz önüne almamış, buna karşın potansiyel tehlikelerini abartılı bir şekilde gündeme getirmiştir. Yapılması gereken, bu ürünlerden beklenen azami yarar ile doğabilecek risklerin kıyaslanmasıdır. GDO’ların en önemli yararlarından biri olan verim artışı sağlanmasında ülkemizde henüz sertifikalı tohum kullanım oranı çok düşük iken böyle bir teknolojiye gereksinim olup olmadığı; GDO’lu ürünlerin tarımına izin verilmesi durumunda teknolojiye sıcak bakmayan ülkelere dış satımımızı nasıl etkileyeceği; yeşilkurt, mısır kurtları ve pembe kurt gibi zararlı böcekler için diğer savaşım yöntemlerinin yeterli olup olmadığı; GDO’ların girmemesi durumunda ülkemizin konvensiyonel tohum üretim merkezi haline gelip gelemiyeceği gibi sorulara verilecek yanıtlar son derece önemlidir. Ülkemizde GDO’lu ürünlerin üretimine izin verilip verilmemesi kararının alınması aşamasında yapılması gereken, transgenik ürünlerin tarımsal bir sorununa çözüm olup olmadığı sorusuna yanıt aranmalı, bu ürünlerin getireceği yararın, ortaya çıkabilecek risklere değip değmeyeceğine karar verilmelidir. 14