01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Biyolojik çeşitlilik tehdit altında Prof. Dr. Kamil Okyay SINDIR Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı ohum bilindiği gibi bitkisel üretimin ilk ve en önemli materyalidir. Esasen, yaşamın kaynağı ve sürekliliğinin garantisidir. Yokluğu, doğanın, insanoğlunun ve tüm canlı yaşamın yok oluşudur. Özellikle sebze türlerinin yüzde 90’a yakın bir kısmı tohumla üretilir. Büyümek, gelişmek, çoğalmak ve kendi türünün devamını sağlamak üzere kodlanmıştır. Uygun yaşam ve gelişme koşullarını bulduğu anda taşıdığı enerjiyi toprakhavasu yardımıyla maddeye dönüştürerek gelişir, büyür, çoğalır. İçinde bulunduğu ekosisteme uyum sağlar, doğanın milyonlarca yılda dengeye getirdiği biyoçeşitlilik, diğer bir deyişle, bir bölgedeki canlı türlerinin çeşitliliği, aynı tür içerisindeki bireylerin farklılığını yaratan genetik çeşitlilik ve ayrıca canlıların yaşam alanları ve yaşamsal davranışlarındaki çeşitlilik – habitat ve niş çeşitliliği içerisinde yerini bulur. Bugün tüm Avrupa’da yaklaşık 11 bin 500 bitki türü bulunmaktadır. Oysa sadece Anadolu coğrafyamızda 11 bin bitki türü bulunmakta ve bunun da yaklaşık 3 bin – 3 bin 500’ünü endemik, diğer bir deyişle anavatanı Anadolu olan ve buradan başka bir yerde görülmeyen, türler teşkil etmektedir. İşte böylesi zengin biyoçeşitliliğimizi ve gen kaynaklarımızın korunumunu yasal şartlara bağlayacak olan Biyogüvenlik Yasası'nın neden 4 yıldır tasarı halinde bekletildiğini, geciktirildiğini, anlamak da mümkün değildir. Bilindiği gibi, ülkemiz için oldukça stratejik öneme sahip olan tohum ile ilgili olarak 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu 31.10.2006 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Çıkartılan bu kanunun her ne kadar AB T Uyum Paketi içerisinde yer aldığı ve öncelikle çıkartılması gereken yasalardan birisi olduğu yönünde bazı söylemler olsa da, AB ile yapılan müzakerelerin hiç birisinde böylesi bir yasanın çıkartılması yönünde bir talep söz konusu olmamıştır. Söz konusu yasa ile tarım sektöründe zaten var olan girdide dışa bağımlılığımızın daha da derinleşeceğini, gıda güvenliğimizin, gıda güvencemizin ve güvenli gıdaya erişme hakkımızın tehdit altına gireceği görülmelidir. Yasa özellikle küçük çiftçilerin yok olmasına neden olacaktır. Diğer bir deyişle, uzun zamandır sistemli bir şekilde "ekonomik işletme büyüklüğü" ifadesine ve gelişmiş batı ülkelerindeki tarımsal istihdamın oranlarına bakılarak küçük çiftçilerimizin varoluşları tehdit edilmektedir. Oysa bilinmelidir ki, kırsalımızın önemli bir kesimini teşkil eden tarım işletmelerimizin yüzde 67’si olan küçük işletmelerimizin, yoksulluk, açlık ve karın doyurma mücadeleleri pazar ekonomisinden çok daha öncelikli bir konu olarak kendini göstermektedir. Diğer bir deyişle, küçük çiftçiliğin yok varsayılması veya tasfiye edilmeye çalışılması ülkemizde açlık, sefalet ve yoksulluğun derinleşmesine ve kırsala egemen olamamış sermaye kesiminin daha derin nüfuz edebilmesine olanak sağlayacaktır. Kendi doğal girdi kaynakları ile hayatını idame ettirmeye çalışan küçük çiftçilerin geleneksel tohumlarını, piyasanın verimlilik ve kalite tercihleri nedenine dayandırılarak, kullanma haklarının ellerinden alınması sadece küçük çiftçilerimizin değil toplumumuz için bir kıyım, bir yıkım olacaktır. Kanun, bu konuda 5 yıllık bir geçiş dönemi sonunda sertifikasız/kayıtlı olmayan hiç bir tohum çeşidinin kullanılmayacağını hükmetmektedir. Diğer yandan, sektörün tek egemen kesimi olan çok uluslu şirketler, bu topraklarda yüzyıllardır, doğanın ve insan emeğinin oluşturduğu tohumları, özellikle biyotekno lojik yöntemle kazandırdıkları sözde "yeni" özellik ile patentlemeye çalışıyorlar. Tohumların patent altına alınmasına, çokuluslu tohum tekellerinin tohum piyasasını ele geçirmesine hak tanıyarak çiftçi haklarının ihlal edilmesine yol açılıyor. Çiftçiler binlerce yıldan gelen bilgi birikimiyle ıslah ettikleri tohumlukları üzerindeki haklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklar ve böylece temel üretim girdilerini her yıl bir önceki yıldan daha zor temin etmeye başlayacaklardır. Yasa ile, bölge ekolojimize uygun olmayan farklı gen kaynaklı ürünlerin (hatta GDO’lu ürünlerin) tarımsal üretim alanlarına girmesiyle biyolojik çeşitliliğimizin tehdit altına girmesi de kaçınılmaz olacaktır.. Bir süre sonra, zengin biyoçeşitliliğin yerini, homojen ve baskın karakterli ürünler alabilecektir.Tasarı'nın "yetki devri" başlıklı maddesi ile de; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, tohumluk üretimi, sertifikasyonu, ticareti ve piyasa denetimi alanlarındaki yetkisini, tohumculuk faaliyeti ile uğraşan alt birlikler tarafından kurulacak olan "Türkiye Tohumcular Birliği"ne süresiz olarak devredecektir. Böylece, üretim yapanın kendisini denetlemesi gibi akla ve kamu yararına aykırı bir hüküm, Yasa maddesi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca, ülkemizin "gıda güvenliği" ve "gıda güvencesiegemenliği" bir avuç uluslararası gıda tekelinin kar histerisine bırakılmış olacaktır.Tohumculuk Kanunu, her ne kadar 308 sayılı yasanın, günümüz koşullarında revize edilmiş şekli gibi gösterilmeye çalışılsa da, gerek biyolojik çeşitlilik üzerindeki, gerek küçük çiftçilik üzerindeki tehditleriyle ve gerekse de yetki devirleriyle kamunun tarımdan uzaklaştırılması olarak algılanabilecek bir yasa olarak karşımızdadır. Biyogüvenlik yasasının çıkartılmasını dahi beklemeden bir oldubitti durumu yaratılmaya çalışırcasına kanunun yasalaştırılmasını anlamak ta mümkün değildir. Oysa ki, yaşam çok uluslu şirketlerin veya onların taşeronlarının değil, bizimdir ve bizler yaşamımızın patentlenmesine izin vermemeliyiz. Bitkisel zenginlik tohum bankasında Yusuf ÖZKAN MENEMENMenemen'de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na bağlı olarak çalışan Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü (ETAE), bitkisel çeşitlilik yönünden dünyanın en zengin ülkelerinden olan Türkiye'nin, bu doğal kaynaklarını koruma ve gelecek kuşaklara aktarma görevini başarıyla yürütüyor. 1963 yılında kurulan enstitü, Ulusal Bitki Genetik Kaynakları Programı kapsamında açılan Ulusal Tohum Gen Bankası'nı da bünyesinde barındırıyor. Bu birimde, ülkenin değişik noktalarından getirilen ve farklı türlere ait 50 bini aşkın tohum örneği, özel koşullarda, yıllarca saklanıyor. Tarla bitkileri, bahçe bitkileri, hayvancılık ve arıcılık olmak üzere 4 ayrı dalda çalışma yapan enstitü, yerli tohumculuğun geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi anlamında da önemli çalışmalar yapıyor. Enstitü Müdürü A. Ertuğ Fırat, ülkemizin, dünyadaki 8 bitki oluşum merkezinden 2'sini oluşturan Akdeniz ve Yakındoğu bölgelerinde yer aldığına ve bu konuda çok şanslı olduğuna dikkat çekiyor. Sadece Türkiye'nin Avrupa kıtası kadar bitki çeşitliliğine sahip olduğunu belirten Fırat, "Türkiye tohumculuk araştırmalarına zamanında Rusya ve Amerika'yla birlikte başlamış bir ülke. Bu konuda gerçekten ileri noktalardayız" diyor. Enstitüde dünya kalitesinde yerli orijinal tohum ürettiklerini, bunlardan yılda 600 tonunu sattıklarını, özel sektörle işbirliğine gittiklerini belirten Fırat, kurumla ilgili şu bilgileri veriyor: "Kurumumuzun 200'ü aşkın tescilli çeşidi bulunuyor. Bunlardan yarısından fazlası üretilip, satılıyor. Tohumlarımız, sadece bölgemizde değil, Akdeniz sahil kesiminden Mardin'e dek uzanan bölümde de kullanılıyor. Buğdayda 20 tescilci çeşidimiz var. Bunlardan 12'si ekmeklik, 7'si makarnalık, 1'i de buğdayçavdar karışımı olan 'tritakale' çeşidimiz. Ayçiçeğinden tütüne, baklagillerden İzmir kekiğine dek bir çok üründe de üreticiye kaliteli, orijinal hammadde sağlıyoruz. Ayrıca tohumlarımız yıllar önce Türki cumhuriyetlere de gitmiş. Özbekistan'da bizim üretimimiz olan buğday tohumları kullanılıyor. 'Elif' adlı buğday çeşidimiz Kenya'da kullanılıyor. TÜBİTAK ve AB kurumlarının desteğiyle yeni araştırmalar da yürütüyoruz. " ETAE, bünyesinde Ulusal Tohum Gen Bankası'nı da barındırıyor. Bitki Genetik Kaynakları Bölüm Başkanı Dr. Ayfer Tan, yerel meyve tiplerinin, koruma bahçeleri biçiminde oluşturulan arazi gen bankalarında, her yıl A. Ertuğ Fırat Menemen'deki Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, bir yandan üreticiye kaliteli yerli tohum sağlarken, diğer yandan genetik çeşitliliği koruma altında tutuyor. farklı bölgelerden toplanan bitki tohumlarının da Ulusal Tohum Gen Bankası'nda korunduğunu bildiriyor. Son verilere göre ETAE koordinatörlüğünde çalışan 16 araştırma enstitüsündeki arazi gen bankalarında toplam 7 bin 576, Ulusal Tohum Gen Bankası'nda da 50 bin 903 örneğin yer aldığını vurgulayan Tan, "Ulusal Tohum Gen Bankası, uluslararası standartlara göre çalışan, örnek bir yapılanma. Kurutma aşamasında yılda yaklaşık 23 bin tohumla çalışıyoruz. Türkiye'nin değişik kesimlerinden getirilen tohumlar özenli çalışmaların ardından eksi 18 ve 0 derecelerdeki iki ayrı soğuk hava deposunda, özel kutularda yıllarca saklanıyor. Bankadaki örneklerin yüzde 40'ını tahıl, yüzde 14'ünü yem bitkileri, yüzde 13'ünü sebze, yüzde 11'ini yemeklik dane baklagiller, yüzde 10'ünü endüstri bitkileri, yüzde 5'ini diğer, yüzde 4'ünü tıbbi bitkiler ve yüzde 3'ünü de süs bitkilerinin tohumları oluşturuyor. Bu 50 bin 903 örnek, 559 cins ve 2 bin 477 türden oluşuyor" diyor. Tan, gen bankasında korunan bitki tohumlarının 30100 yıl arasında canlılıklarını koruyabildiklerini de belirterek, bunların gelecek kuşaklara aktarılması ve asırlarca saklanabilmesi için zaman zaman yenilenmesinin yapıldığını söylüyor. Tan, yürütülen çalışmanın önemini şu sözlerle ortaya koyuyor: "Bitki türleri ya kendi doğal yayılış ortamlarında ya da bu ortamların dışında, gen bankalarında korummak zorunda. Ülkemiz kendi bitkisel çeşitliliği muhafaza çalışmalarına başlayan dünyadaki ilk ülkelerden. Bu çalışmalara 1964 yılında, bugünkü adı ETAE olan bu merkezde başlanmış. Çalışmalar Ulusal Bitki Genetik Kaynakları Programı kapsamında yürütülüyor. Bu projenin koordinasyon merkezini de Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü yürütüyor. Çevresel tahriplerle bitkisel çeşitlilik hızla azalmakta ya da kaybolmakta. Bu kaynakların kaybolmadan günümüz ve gelecekteki bitkisel araştırmaların kullanımına hazır şekilde saklanması çok önemli. Yeni çeşitlerin ıslah edilmesinde yararlanılan ve bitki genetik kaynakları olarak adlandırılan bitkisel çeşitlilik yönünden ülkemiz diğer ülkeler arasında ilk sırada yer almakta. Bu nedenle ülkemizdeki çeşitlilik 1964 yılından bu yana ETAE gen bankasında saklanmakta." 20
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear