24 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 29 Ekim 2019 Salı 96. Yıl Coşkusu Cumhuriyete layık‘İlkadKluırsoşayuhunnneHl3ea1nsaeEnckeiTmka’hdsein’ bireyler olmak bir sanattır Bu oyun 1888’de Selanik’te başlayıp, 15 Mayıs 1919’da İzmir’de, teslimiyet dayatmasına inat emperyalizme karşı ilk kurşunu sıkarak, son bulan vatansever bir ömrün hikâyesi... Kurtuluş mücadelemizin 100. yılını kutladığımız şu günlerde, kutsal mücadelemizin gizli kahramanlarından Osman Nevres’in, herkesin bildiği adıyla “Gazeteci Hasan Tahsin”in hayatını an latan “İlk Kurşun Hasan Tahsin” adlı oyunu yazan ve yöneten ve oynayan Özgür Efe Özyeşilpınar... Bu oyun kurtuluş tarihimizin kuyÖZNUR tuda kalan yönlerine bakOĞRAŞ ÇOLAK mamızı sağlayan, 2 perdelik belgesel nitelikli bir vefa oyunu... Oyun, 31 Ekim’de saat 20.30’da Cihangir Tatavla Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak. “Aslen İzmir Karşıyaka doğumlu, eski İzmir’in eşraf ailelerinden gelen biri olarak çocukluk hayalimi gerçekleştiriyorum bu projede’’ diyen Özyeşilpınar ile oyun üzerine konuştuk. n Oyunun oluşum ve sahnelenme sürecinden bahseder misiniz? Aslen İzmir Karşıyaka doğumlu, eski İzmir’in eşraf ailelerinden gelen biri olarak çocukluk hayalimi gerçekleştiriyorum bu projede. Bu tutku, bu hayal ta okul yıllarımdan beri vardı, ancak zamanı bir türlü gelmiyordu, belki de ben cesaret edemiyordum. Öte yandan Kurtuluş Mücadelemizin 100. yılını kutladığımız bu sezon için, birçok çağdaşım gibi ben de Cumhuriyetimize vefa niteliğinde bir oyun hazırlamayı istiyordum. Ancak yapım gereği yapılmış bir şeyleri yeniden yapmaktansa; yeni bir şeyler üretmeyi, hiç denenmemiş, düşünülmemiş, el değmemiş bir şeyler olmasını istiyordum. Derken geçen sezon “Bebeklerin Ulusu Yok” adlı oyunumuza Sevgili Ağabeyim Yaşar Aksoy geldiğinde, oyun sonrası kuliste tebrik ederken “Sen Hasan Tahsin oynamalısın!” diye yüreklendirince daha bir cesaret aldım ve ben de “Doğru zaman geldi sanırım” deyince iş ciddiye bindi. Ancak karşımda öyle destansı bir hayat öyküsü ve öyle olmazsa olmazlar ile dolu bir yaşanmışlık buldum ki bu noktada da en büyük kaynağım yine Sevgili Yaşar Ağabeyim, Yaşar Aksoy oldu. Onun “Yürekler Selanik” adlı kitabını merkez alarak başladım araştırmaya ve yazım sürecine. Yazım aşamasında da, yine her gördüğünde” Sen Hasan Tahsin oynamalısın!” diyen bir başka isim, sağ olsun Sevgili Gülsen Tuncer Hocam fikirleri, düzeltmeleri, yönlendirmeleri ve eleştirileri ile desteğini esirgemedi. 31 Ekim’de prömiyer yapmaya hazırlandığımız şu yoğun günlerde dahi metne dair çalışmalar sürmekte açıkçası. Çünkü ciddi ciddi her dakikası ders niteliğinde dolu dolu yaşanmış bir ömür var ortada, ayrıca koskoca bir “Hürriyet ve Demokrasi Mücadelesi Tarihçesi” ve biz bunu maalesef iki saate sığdırmak zorundayız. Gazeteci Hasan Tahsin’in hayatını anlatan oyunu yazan, yöneten ve oynayan Özgür Efe Özyeşilpınar, “Cumhuriyet ve değerlerine sahip çıkmak bir kültür, Cumhuriyete layık bireyler olarak yaşamak bir sanattır!.. Başta Ulu Önderimiz, Başkomutan Mustafa Kemal ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimizin aziz hatıralarına minnetle… Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!” diyor. PERDE ARKASI 1800’lerin sonları itibarıyla “Hasta Adam” olarak anılmaya başlayan Osmanlı İmparatorluğu’nun emperyalist Batı tarafından talan edilirken, içte ve dışta verilen mücadeleleri, yapılan fedakârlıkları, dönemin siyasi ve toplumsal portresi ile birlikte gözler önüne seren oyun, ayrıca II. Meşrutiyet’in ila nı, 31 Mart vakası, Babıâli Baskını, Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile Mondros Antlaşması’nın imzalandığı süreçte perde arkasında yaşananları da resmediyor. Yaşar Aksoy’un “Yürekler Selanik” adlı kitabı merkez alınarak yazılan oyunda, ayrıca çok sayıda kaynakçadan, “Hasan Tahsin”in kendi yazıları ve mektup larından ve önemli tarihçilerden yararlanılmıştır. Bizlerin bildiği adıyla “Hasan Tahsin”in ne denli hümanist, sosyalist, milliyetçi, vatanperver bir devrimci olduğu anlatılan oyunda, ayrıca İzmir’in işgal edildiği güne dair bugüne dek hiç bilmediklerimizi de sahne üzerinden gözler önüne seriyor. n Oyun tek kişilik. Siz yazdınız, yönetiyorsunuz ve rol alıyorsunuz. Zorlu bir süreç olmalı... Evet. Yazdım, yönettim aynı zamanda da oynuyorum. Doğru, oldukça zorlu bir yaratım sürecinde üç ayrı yaratıcı rolü sırtlanmak hayli zorladı, yalan yok! Belki başka bir proje olsaydı ya da bu rollerden biri ya da ikisi benim üzerimde olmasaydı daha da kolaylaşırdı her şey, lakin sanırım ben daima zoru sevenlerdenim... Savaşçı ruhlardanım yani! Hasan Tahsin misali... Yine de bu süreçte beni ciddi anlamda destekleyen ve bir biçimde sırtlandığım yükleri hafifletmek için benimle birlikte canla başla çalışan kocaman bir ekip var arkamda ve onlara teşekkürlerin en büyüğünü borçluyum. Her an umudumu yeşertip heyecanımı paylaştıkları ve en zor anlarda dahi omuz vermeyi seçtikleri için her birine ayrı ayrı teşekkür ederim. n Belgesel niteliğinde olan oyunda, görüntüler de kullanıyor musunuz? İster istemez; oyun tek kişilik olup hele bir de taşıdığı belgesel nitelik nedeni ile tabii ki birtakım görseller kullanmak durumunda hissettim kendimi. Hasan Tahsin’in gözleri ile yaşadığı iklimi, coğrafyayı, beşeriyeti sunmak adına oldukça önemli buluyorum bu durumu. Projeksiyondan yansıyacak her görsel, onun yaşanmışlıklarının, beyin kıvrımları üzerine resmettiği anlar ve anılar bütünü benim için. Tabii yaşadığı dönemin önemli olayları, kişileri ve ateşli atmosferinin bugüne izdüşümlerinin tasviri adına da, görsel kullanımı oldukça ayrı bir önem taşımakta... Ateşli bir devrimci n Rolünüzden bahseder misiniz? 1888’de Selanik’te doğup 31 yaşında şehit düşene dek inanılmaz dolu bir hayat... Hayatının her safhasında önceliği ve kırmızı çizgisi vatan ve hürri yet olan, inanılmayacak kadar hümanist bir vatansever, Osman Nevres... Ateşli bir devrimci... Gözü kara, yiğit, mert, ayrıca bir o kadar da duygusal ve insan... Vatanı uğruna ölmek arzusu ile pekişmiş, ne kadar çok şey bilir, öğrenirse vatanına o kadar fazla hizmet edebileceğine inanmış, vatanını canından önde taşımayı seçmiş, halkına inanan, “hürriyet, adalet, eşitlik ve kardeşlik” kavramlarının savunucusu... Öngörüsü yüksek, kalemi güçlü, zeki ve her canlıya karşı sevgi dolu bir adam... Yalnız sömürgeci zihniyet sahibi olanlar, hainler ve vatanı tehdit edenler hariç... Haksızlığa, hainliğe, zorbalığa ve ihanete asla tahammülü yok. Ayrıca tam anlamıyla Mustafa Kemal hayranı!.. n Peki, sizce Cumhuriyetin kültür ve sanata etkileri nelerdir? Sizce neler değişti Cumhuriyetin ilanından bugüne? Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, yokluk, sefalet ve cehalet içerisinde kanamak ta olan bir ülkeyi alıp sıfırdan sağlam temeller üzerine yeniden inşa ederek hızla kalkınmasını, çağdaş medeniyetler seviyesine gelebilmesini sağlamakta, kültür ve sanatın yeri ve önemi sanırım azımsanamaz. Tabii Cumhuriyetin ilanıyla kültür ve sanat alanında yapılan reformları da göz ardı etmemek gerekir. Eğer bugün tüm dünyanın başarılarını ayakta alkışladığı önemli sanatçılarımız varsa; şiirleri, romanları, kitapları birçok dile çevrilerek çeşitli ülkelerde yok satan ve oyunları oynanan yazarlarımız varsa; sanatın her dalı için geçerli olan bu söylemimin bir karşılığı varsa eğer bu yalnız ve yalnız Cumhuriyetin bize getirdiği en büyük armağandır. Belki çok klişe olacak ama eğer, bugün Türk kadını sahneye çıkabiliyorsa, birçok Avrupa ülkesinden çok daha önce medeni haklara sahip olabilmişse bu Cumhuriyetin bize armağanıdır. Cumhuriyet de Başkomutan Mustafa Kemal Atatürkümüzün bize vatanımızdan sonra en önemli emanetidir. Onu korumak, sahip çıkıp onu yüceltmek ve ona layık olabilmek için çalışmak en mukaddes görevimizdir. Daima üretmeli ve daha iyiyi aramalıyız... Ne diyor Mustafa Kemal Atatürk: “Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.” Sanatı böylesi bir hayatiyetle önemseyen bir öndere şükran borcu olarak daima üretmek ve hep daha iyiyi aramak durumundayız. Çünkü sorumluluğumuz büyük! Sorunun ikinci yarısına gelecek olursak... Ne demiş bir düşünür: “Değişmeyen tek şey değişimdir!”. Zamanın akışı içerisinde tabi olarak her şey değişir, teknik yöntemler, yollar, düşünceler, anlayışlar, insanlar... Olumlu ve güzel değişimler kadar olumsuz ve kötü değişimler de mevcuttur hayatın akışı içerisinde. Ancak kültür ve sanat işte bu noktada çok daha önem kazanır. Çünkü rahmetli Usta Hadi Çaman’ın dediği gibi “Hayatı güzeltmek” için uğraşır, didinir ve çabalar kültür ve sanat. Yani güzelleştirip düzeltmek için... Ve asla ama asla unutulmamalıdır ki binlerce yıldır, Anka misali küllerinden daha güçlü, daha sağlam yeniden doğar sanat ve yaratımına devam eder kucakladığı kültürleri de harmanlayıp gönlünde... Velhasıl Cumhuriyet ve değerlerine sahip çıkmak bir kültür, Cumhuriyet’e layık bireyler olarak yaşamak bir sanattır!.. Başta Ulu Önderimiz, Başkomutan Mustafa Kemal ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimizin aziz hatıralarına minnetle... Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun! 96 yıl önce bugün Cumhuriyetle birlikte kazandığımız değerler; sarsılmadan ve bozulmadan yeni nesle teslim edilecek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti; çağdaş, laik ve demokratik ülke olma yolunda attığı adımlardan asla ödün vermeyecektir. Cumhuriyetimizin kurulduğu bu değerli günde; Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve bu ülke uğruna canlarını veren kahraman şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear