07 Haziran 2025 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

o dil/ devletim yetimi olur/ devletin yitimi/ cumartesi günleri // kete varmak için yan yana ayrılıkları da düşünür, fotoğrafları da Ne çok yeni renk bileşimini de öğretiyor bu rengârenk şiirler! bir dil daha var, annelerin dili/ konuşunca onlar, konuşunca/ serer önüne, “tükenen dünya”yı anlamaya çalışır üzüle üzüle... “Sevdiğim,/ sana borçluyum/ yeryüzündeki bütün renkleri. Gözlerin ağlar cumartesiler/ bakan göz, gören göz kan çanağı/ yarattı aşk mavisini,/ ellerinde gördüm sarıdaki emeği/ çıplaklığında ‘BİR ŞİİR OLSAYDI, AH’ cumartesi günleri // sadece bir dil/ anadil/ ilk dil/ babil’den gördüm, vücudunun/ sıcak kıvrımlarında/ güneşin yedi rengini” Yaşamak zorunda olduğunu da dile getirir, “ekmek” yer, önce/ annelerin dili/ cumartesi günleri/ oğul der, can oğul/ “su” içer ama ne “intiharı” biter ne de “sevda”ları. Sonra da DEVLETİN TARİFİ NEDİR? ay oğul, ay oğul, ay oğul // ayağa kalkıp/ taytayına durmalı o içini çeke çeke, “Ah ah ah” diye diye şu dizelere sığınır: Gönlümün Çetelesi’ne dönersem... Habib Bektaş’ın şiiri ba- dilin/ hece hece/ bir çocuk/ bin çocuk/ cumartesilerde/ bilmeli/ “bir şiir olsaydı, ah/ bir şiir dağlardan inmiş/ sokaklara çıkmış/ ğıran, akıl veren, yol yordam gösteren bir şiir değildir. Alman- o acı, yara izi, yürekte.” serseri mi serseri/ eli tetikte bir şiir/ ölüm ve yaşamı kuşanmış/ ya’daki yaşamından, yaşamımızdan, bizimkilerin çileli dünya- Şairin işi, dünyası dille. Dili döndüğünce kurduğu dünya ah bir şiir... barışırdık belki/ meydanlarda/ arınırdı dilimiz/ biz sından yakınmalar da yoktur onda. Dilinin döndüğü kadar sez- dil için. Dilsiz toplumun bireyi olması istenir şairden, baskıcı kucaklaşınca // bir şiir olsaydı/ kendime değil/ sokaklara armağan, dirmelerle yol aldırır şiirlerine. Özlem ağır basar, ülke sevdası yönetimler bunu bekler sanatçıdan, şairden, halktan. hayata/ öyle, giderken, karşılıksız” (“Armağan”) da. Sevgiliye duyulan o sıcak duygular da. Ne var ki, siyasal bir Ses çıkarma, sus, boyun eğ, sömürüyü kabul et, öte dünyayı Habib Bektaş, Işığın Rengi’ni (Almanca-Türkçe, 2006) yapılanmayı, direnmeyi, ölümleri, kayıpları, dönemin gidişatın- düşün başka bir şey isteme... Ama sözcüklerin elinden tutup top- şiirlerine ağdırmayı hep sürdüren bir şair. Gisela Aulfes- dan duyulan hoşnutsuzlukları da dile getirmeye çalışır. lumun derdine tercüman olmak için kalemi eline alır şair.Ve ba- Daeschler’in desenlerindeki ışığı yakalamaya çalışır: Devletin korkusu sezdirilir dizelerinde. Vergiden, kın ne der: “Nice dilleri çözdü/ -ilki çocukça-/ aşk, yaban, has- Beyaz, pembe, veda mavisi, umut vadisi, aşk mavisi, sen memuriyete kaygılar da girer usul usul. “Bazen küfür”ün de ret/ derken ölüm’ü de çözdü/ yaşamın diliyle./ Sıra tanklara ge- mavisi, mor, sarı, siyah, yeşil, düş beyazı, kırmızı, ölüm siyahı, işe yaradığını söylemeden duramaz. “Devletin tarifini” de lince, savaşa/ bilemedi,/ kaldı devlet dersinden...” (“Şair ve Dil”) leylak (rengi), nar kırmızısı, hercai, çöl sarısı, gece moru, bulut öğrenmeye çalışır. Babası öldürülmüş çocukları da dile getirir. Sonra, şair halka reva görülen “işkence”yi yazar. Halkın beyazı, cam göbeği, cennet yeşili, yavruağzı, bej, yüzkarası, “Evladım, devlet işi başka hiçbir şeye benzemez” diyen anne attığı acı, yaslı çığlığı yazar. Halkın direnişini yazar. çingenepembesi, tozpembe, kanarya sarısı, buz mavisi, babanın kaygılarına da kulak verir. “Şairin önündeki kâğıt/ ak değil”dir, “kan”lıdır. Öyle havaimavi, gülkurusu, safran, şarabi, tirşe, siklamen, küf yeşili, “Merhamet” sözcüğünün çağrışımları da yayılır dizelerine. ya; ışık savurur şiir, rüzgâr estirir dizeler: Acı, yas, mektup, çağla yeşili, yeşim, şeker pembesi, ustura kırmızısı, kurbağa İçinde yaşadığı toplumların ve zamanların konumlarına da kafa hüzün, hasret, çile, gurbet ve daha pek çok sözcüğün içerdiği yeşili, zehir yeşili, çimen yeşili, vişne, turkuaz, mavi, turuncu, yorup acılarını, üzüntülerini, kaygılarını da paylaşıyor. anlamların derinliğini sığdırmaya çalışıyor Habib Bektaş “Yeni bir memlekettir bu, yeni Türkiye” çünkü. “Kopuverir deniz mavisi, kar beyazı, sensizlik mavisi, su rengi, doygun şiirlerine, yalın imgelerine, içe işleyen dizelerine. elindeki sazın teli/ sesin yalnız kalır, çıplak, üşümüş/ bir ağıttır yeşil, kor kırmızı, yeşil-mavi... Çocukluğuna da gidip gelir, sırların peşine de takılır, umudun artık türkün, kendine yaktığın. // Ağlama sakın” (“Ağlama Sakın”) İşte bu renklerin desenlerine şiirler düşünüyor, şiirler döşüyor: yolunu gözler, aşka da yürür, denizi de kucaklar, dönüp gelece- Habib Bektaş, giderek sesini yükselten bir şair. Pek çok Renklerin hayatla, doğayla, günlük yaşamımızla, çocukluğumuzla, ğin özlemiyle de yanıp tutuşur, düşler de kurar, anıları da serer olumsuzluğa itiraz etme yolunu seçti. İyi de etti. Farklı bir ses sevdalarımızla nasıl yakın, sıcak bir ilişkisi olduğunun da göstergesi önüne, yollara da çıkar. “Yanımızdaki Uzaklık”a, yani memle- bu imge, düş kurdurucu renklere bürünmüş dizeler, şiirler! yakaladı, o sesin izini sürmeye başladı. n MARK GALEOTTI’DEN ‘Rusya: Pagan Dönemden Putin’e’ GALEOTTI’YE GÖRE RUSYA’NIN TEMEL yönetim tarzı, geçmişteki Rus MÜGE KÜBRA OĞUZ liderlerinin “ya tam kontrol ya SORUNLARINDAN BİRİ, TARİHSEL OLARAK da çöküş” ikilemine dayanan KALICI BİR İÇ BİRLİK KURAMAMASI! usya: Pagan Dönemden Putin’e* (Timaş Yayınları) iktidar anlayışını sürdürüyor. Galeotti’ye göre Rusya’nın temel sorunlarından biri, adlı çalışmasını Rusya tarihi ve tarih yazımı alanında Rusya’nın modern bir impa- tarihsel olarak kalıcı bir iç birlik kuramaması. Etnik, dini ve si- R yerleşmiş kalıpları sorgulayan bir yaklaşımla kaleme ratorluk gibi yönetilmesi, hem yasi farklılıklar, merkezi bir kimlik inşasını zorlaştırıyor; bu da alıyor Mark Galeotti. Tarihçi kimliğine, ulusötesi suçlar ve coğrafi kırılganlığın hem de ta- otoriter rejimlerin kaçınılmaz bir zemin bulmasına neden olu- güvenlik politikaları konusundaki akademik birikimi eşlik eden rihsel travmaların günümüzde- yor. Coğrafi olarak açıkta ve savunmasız kalan Rusya’nın gü- yazar, kitabına güncel siyasal ve toplumsal boyutları da hesaba ki yansımalarıyla açıklanıyor. venlik arayışı, sınırlarını sürekli genişletmesine yol açıyor; bu katan düşünsel bir derinlik kazandırıyor. durum toplumsal yapının daha da çeşitlenmesine ve birlik duy- Henüz ilk sayfalarda alıntıladığı Sovyet atasözü “Rusya ge- RUS SİYASİ GELENEĞİNDEKİ ‘GELECEĞİ gusunun zayıflamasına neden oluyor. leceği belli olan bir ülkedir; asıl öngörülemeyense geçmişi- GEÇMİŞTE ARAMA’ ALIŞKANLIĞI VE PUTİN! Tarih boyu egemen sınıflar, geçmişin gerçekleriyle yüzleş- dir” kitabın temel savını da özetliyor: Rusya’nın tarihi, yalnız- Bu çerçevede Putin’in, Rus siyasi geleneğinde yaygın olan mek yerine, mevcut iktidara hizmet eden anlatılar üretiyor ve ca geçmişi açıklamak için değil, bugünü şekillendirmek üzere “geleceği geçmişte arama” alışkanlığını benimsediği görülüyor. bu anlatıları dönemin ihtiyaçlarına göre yeniden kurguluyor. tekrar tekrar yazılmıştır. Yazar, bu yaklaşımın sürdürülebilirliğini sorgularken Pu- Vikinglerin Kiev’de devlet kurması ve Ortodoks hıristiyanlı- Galeotti, bu sürekli yeniden yazım sürecini “palimpsest” tin sonrası Rusya için daha açık ve kapsayıcı senaryoların da ğını benimsemeleri gibi bilinen olayları aktarırken bu gelişme- kavramıyla tanımlıyor; yani bir metnin üzerine defalarca başka mümkün olduğunu ima ediyor. lerin Rus kimliğini nasıl şekillendirdiğini ve zamanla nasıl mi- bir metnin yazılması gibi, Rusya’nın geçmişinin de ideolojik ve Sonuç olarak Rusya: Pagan Dönemden Putin’e, yalnızca ta- tolojik bir anlatıya dönüştüğünü gözler önüne seriyor. siyasi ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden biçimlendirildiğini ifa- rihsel olayları sıralayan bir kitap değil; geçmişin nasıl inşa edil- Aynı şekilde Moğol egemenliğinin “200 yıl süren Asya despo- de ediyor. Bu çerçevede, Rusya’nın tarihini, yalnızca olayların diğini, kimler tarafından ve ne amaçla yeniden kurgulandığını tizmi” olarak sunulmasının tarihsel temelleri sorgulanıyor; böylece sıralandığı bir anlatı olarak değil, bu olayların nasıl yorumlan- gösteren düşünsel bir okuma deneyimi sunuyor. Rus tarih yazımındaki basmakalıp yaklaşımlar tartışmaya açılıyor. dığını ve tarih boyunca nasıl farklı anlamlarla yüklendiğini in- Mark Galeotti, Rusya’nın tarihini anlatırken bu tarihin bu- Kitabın yapısal tercihleri de anlatımı destekliyor. Her celeyen bir sorgulama metni olarak da sunuyor. gün nasıl politik bir araç olarak kullanıldığına da vurgu yapıyor. bölümün başında yer alan zaman çizelgeleri, kronolojik takibi Kiev Prensliği’nden başlayan anlatı; Rurik Hanedanı, Moğol Rusya: Pagan Dönemden Putin’e, hem tarih meraklıları hem kolaylaştırıyor. Bölüm girişlerindeki tablolar, karikatürler egemenliği, Moskova’nın yükselişi ve çarlık rejiminin oluşumu de bugünkü Rusya’yı anlamak isteyenler için güçlü bir başlan- ve fotoğraflar dönemin görsel belleğini aktarırken bölüm ile sürüyor. Petro ve Katerina dönemlerinde Batı etkisiyle şe- gıç noktası niteliğinde. n killenen dönüşümler, 19. yüzyılın çatışmalı düzeni, 1917 Dev- sonlarında her birine ilişkin kısa değerlendirmeler eşliğinde * Rusya: Pagan Dönemden Putin’e / Mark rimi ve Sovyetler Birliği’nin kuruluşu gibi dönüm noktaları ele önerilen kaynaklar eleştirel okuma olanağı da sunuyor. alınıyor. Son bölümlerde ise Sovyet sonrası döneme ve Vladi- Kitabın en özgün yönlerinden biri, günümüz Rusya’sı ile tarih- Galeotti / Çeviren: Müge Kübra Oğuz / Timaş mir Putin’in yönetimine odaklanılıyor. sel örüntüler arasında kurduğu süreklilik. Galeotti’ye göre Putin’in Yayınları / 192 s. / 2025. 29 Mayıs 2025 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear