Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Despot’ta (1957), Kurtuluş Savaşı döneminde çıkarlarını birlikte ağladım. Onların arasından ayrılıp evime dönünce, Yaşar Kemal şunları yazdı:
korumak için düşmanla işbirliği yapan Davut Ağa ekseninde, hıçkırıklarımı tutamazdım bir süre… Sofra başında “Reşat Enis, romanımızın temel taşlarından birisidir. (…)
boğazıma dizilirdi yediklerim…” diyen Reşat Enis, toplumun
ağa zulmünden kurtulamayan köylüleri ve uyuşturucu Bu sessiz, karınca gibi çalışkan adam gerçekçi romanımızın
ezilen, horlanan, dışlanan, “ötekileştirilen” insanlarını,
kaçakçılığını anlatırken iktidarı da eleştirdi. babalarından oldu. Toprak Kokusu’nda belki evrenin,
fabrikalarda, atölyelerde, maden ocaklarında, tarlalarda
1960’lı yılların ortalarında her kesimde eylemlerin insanın, doğanın büyük şiirini bulamayız ama, insanın katı
çalışanları, insanları ezip sömüren patronları, toprak
yükseldiği bir dönemin doruklarında, işçilerin bir fabrikadaki gerçeğine başımızı küt diye vurur irkiliriz.
ağalarını, sarı sendikacıları acıtıcı bir gerçekçilikle gazete
örgütlenme çabalarını ve “Yellow-Dogs” yerine “Sarı İt” O, hep irkilten bir yazardı. Onun için ilk Çukurova
röportajına benzeyen romanlarına taşıdı. Çıplak gerçeği
romanını o yazdı. Bu kaynağın, Anadolu’nun yüreğinin attığı
dedikleri sendika başkanına karşı mücadelelerini Sarı İt
dağınık bir üslupla da olsa irkiltici bir biçimde aktardı.
(1968) romanında, anlattı. yeri ilk o dile getirdi ve ondan sonra gelenlere bir çığır da
Romandan çok anılar geçidi olan Kırmızı Karanfil’de, olsa, yolu o çizdi.
YAŞAR KEMAL: ‘REŞAT ENİS, ROMANIMIZIN
Birinci Dünya Savaşı’na rastlayan çocukluğu, gazeteciliği, İlk işçi romanını da yazanlardan birisi, belki de birincisi
TEMEL TAŞLARINDAN BİRİSİDİR’
özel yaşamıyla ilgili anılarını, siyasal çatışmaları, toplumsal odur. Bizim romanımız, toplumumuz tartışılırken sağlıklı
Hakkında Reşat Enis Aygen Hayatı ve Eserleri Üzerine
olayları, yapıtlarını niçin yazdığını, toplumsal çarpıklıkları bir dönemde Reşat Enis adı en çok anılan adlar arasında
Bir Araştırma / İnceleme (Mümtaz Sarıçiçek, Fırat
eleştirerek aktardı. olacaktır.” (Milliyet Sanat, 1 Şubat 1984).
Üniversitesi, 1996) ve Reşat Enis Tozlu Raflardaki
“Ben toplumun romancısı olmaya uğraştım. İnsanlarımın Gölge (Aydan Gündüz, Kafe Kültür Yayıncılık, 2013) Gerçekçi ve insani edebiyatımızın yol açıcı, öncü
çevrelerine girdim. Onlarla birlikte güldüm, onlarla iki kitap yayımlanan Reşat Enis’in ölümünden sonra romancısı Reşat Enis’i şükranla anıyorum.
n
‘Gönlümün Çetelesi’
ve yaşadığı zamanın öznesi şair:
Habib Bektaş!
“Kırk gün nedir ki, Habib/ geçiverdi işte, günü geldi/ Öyle ya “Su, toprak/ hava, ateş ve şiir/ sabrın eylemi”dir (Gün). Dünyanın kötü
haydi, vur kendini denek taşına:/ Madem ki şairim diyorsun,/ gidişatına da başkaldırıyor şair, “Ne gece ne gündüz, sadece karanlık” diyerek.
doyur bakalım dünyadaki açları!// Söyle,/ ekmek de, ekmek olsun/
İnsanlığı yıpratan, özgürlükleri kısıtlayan, doğayı yok eden, siyasi baskıları
yaratacağın ekmek/ alın teriyle tartılmış olsun”.
artıran, faşizmin adım adım yükselmeye başlamasının yarattığı tedirginlik,
Ömrünün şiir çilesini hem Almanya’da hem de Türkiye’de dokuyan
ülkemizdeki siyasi, ekonomik ortamların oluşturduğu huzursuzluk günlük
Habib Bektaş, Gönlümün Çetelesi’nde (Artemis Dergisi - Hermos Şiir Dizisi /
yaşamın her alanına elbette şiire de yansıyor kaçınılmaz bir biçimde.
2024) yaşamına, elbette gönlünün “çetelesi”ne de ayna tutuyor.
İçinde yaşadığı toplumların ve zamanların konumlarına da kafa yorup acılarını,
Ömrüne, yazdıklarına, daha yakından bakıyor geriye dönüp bakarak, önünü
üzüntülerini, kaygılarını da paylaşıyor okurlarıyla. “Yeni bir memlekettir bu,
görmeye çalışıyor “bırakın, kendimle kalabalık olayım” diyerek. İşi sözcüklerle
yeni Türkiye” çünkü. Habib Bektaş, giderek sesini yükselten bir şair. Pek çok
olan şair “yaşadığı zamanın öznesi” dilin peşinde
olumsuzluğa itiraz etme yolunu seçti.
oluşunu da vurguluyor “Şiir, belki de/ bütün zamanların/ dünya hali” diyerek. İyi de etti. Farklı bir ses yakaladı, o sesin izini sürmeye başladı.
birbirlerine, ömürleri tükene tükene, yurt
GÜLTEKİN EMRE
özlemiyle kavrula kavrula.
Ya Adresinde Yoktur? (1985) Adresi neresi-
‘BİR YANGIN, KURTARDIĞIM SÖZ’
dir şairin? Hangi ülkede, hangi dilde? Ya, Yorgun
Habib Bektaş, şiirle yola çıkıp öykü, roman,
Ölü’ler? (1989) Kapıkule’ye gelmeden yolda ölen-
araştırma ve oyunlarıyla “Dilin tay tayı”nda
lerin dışında, fabrikalarda sıla hasretiyle ölüp gi-
duran bir şairdir; “zamanı” soyunan da...
denler. Sevdiklerine kavuşamadan ölüp gidenler?
Almanya-Türkiye arasında kendine
Cennetin Arka Bahçesi’ndekiler? (2000)
sözcüklerden bir yaşam kuran şair, Gönlümün
Bir çocuğun, Çakır’ın gözüyle, diliyle
Çetelesi’nde (Artemis Dergisi - Hermos Şiir
kurduğu dünyanın yakıcı etkisine ne demeli? Bu
Dizisi / 2024), halini şöyle dile getiriyor:
roman, “toplumumuzun kanayan bir yarasını
“Bir öykü sanıyordum, yazılmaz/ yaşanınca
deşiyor, yoksul, itilmiş, dışlanmış, çaresizlik
aşk şiiri seçti./ Bir yangın, kurtardığım söz. //
kıskacında sıkışmış bir kesimin sorununa
Tenin, yurtsadığım/ kokun gönüllü sürgünüm/
parmak basıyor. Bir insanlık dramını ince bir
gözlerin korunağım”
duyarlıkla” ele alıyor.
Dünyanın kötü gidişatına da başkaldırıyor
‘HAMRİYANIM’, ‘GÖLGE KOKUSU’
şair, “Ne gece ne gündüz, sadece karanlık”
Ya Hamriyanım? (1989) “Gerilimlerle doruğa
diyerek. İnsanlığı yıpratan, özgürlükleri
çıkan değişik bir roman” ama bu değişikliği
kısıtlayan, doğayı yok eden, siyasi baskıları
“başka dünyaların Fatma”sı, sessiz dert ortağı...
artıran, faşizmin adım adım yükselmeye
Yer: Almanya, Fritz, uç noktalarda İna. İyilik
başlamasının yarattığı tedirginlik, ülkemizdeki
uzmanı. Daha birçok tip. Sorunların, ilişkilerin
siyasi, ekonomik ortamların oluşturduğu
yoğun ve keskin dokusunu ortaya koyuyor.
huzursuzluk günlük yaşamın her alanına elbette
Gölge Kokusu (1997) romanı 1999’da yönet-
şiire de yansıyor kaçınılmaz bir biçimde.
men Atıf Yılmaz tarafından Eylül Fırtınası adıyla
“Gözlerimi bir karanlığa açtım./ Ne ay ne
filme çekilmiş, büyük ilgi görmüştür.
yıldız bekledim sabırla,/ sabah olsun, ışık,
“Aklımda kalan tek şey, bir ışık/ sonrası yok./
bekledim. // Sabah olmuş, öyle dediler./ Burası
Işık yitince/ susmak, dil oluyor” (“Yokmavisi”) Dil
karanlık, dedim, karanlık, çok karanlık,/ beni
susmuyor, hiç susar mı? Susar mı? Susmaz “bir gö-
ışığa götürün, ışığa. Sorun Seneca’ya/ sorun,
nül yarası/ cumartesi günleri”ne de, yani, çocukları
ışık nerede? // Alıp götürdüler beni. İşte, dediler,/ burası
‘SÖZ’Ü YURT EDİNDİM’, ‘ERLANGEN öldürülen annelerin acı yazgısı, Cumartesi Annelerinin eylemle-
ışıklar içinde. // Anladım, kör olmuşum. // Işığı bildim,/ kör
ŞİİRLERİ’, ‘ADRESİNDE YOKTUR’, ‘YORGUN
rine de yüreği yana yana şiirleriyle ortak oluyor Habib Bektaş:
olduktan sonra.” (“Önce Karanlık Vardı”)
ÖLÜ’LER’, ‘CENNETİN ARKA BAHÇESİ’ “Onun canı bende acır/ ondandır damağımdaki kan tadı/
Habib Bektaş, Gönlümün Çetelesi’nde, “yeni bir dil”in
Söz’ü Yurt Edindim kitabının başlığına taşıdığı gibi hep siz de bilirsiniz, ben unutmadım/ bir gönül yarası/ cumartesi
içinde kendini var kılıyor. Almanya’da yazdıklarıyla kalıcı
“sözü yurt” ediniyor Habib Bektaş. Erlangen Şiirleri (1983), günleri/ yerde sürüklenirken bir anne annemin gözünde bir
bir biçimde kendini var ederken ülkemizde de şiirleriyle, gurbeti yurt edinenlerin dünyasını yansıtıyor yaşamının
oğul/ sesinde bir oğul/ dilinde bir oğul/ cumartesi günler,/
öyküleriyle, romanlarıyla geldiği yeri sürekli sağlamlaştıran geçtiği ortamın doğurduğu şiirleriyle. ay oğul, ay oğul, ay oğul // Bir dil tükenir, bir dil/ cumartesi
bir şair olarak hep dikkat çekti, çekiyor. Kapıkule Nerede? (1983) sorusunu ne çok kişi sormuştur günleri/ konuşanı kalmayınca/ konuşanı olmayınca/
>>
10 29 Mayıs 2025