26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

GAMZE ARSLAN’DAN ‘KANAYAK’ Susturulan sesin ötesi Gamze Arslan, yaşamın gerçekleriyle yüzleştiriyor okurunu. İnsanın en içine, karanlığına fener tutuyor... PINAR KÖKSAL ÜRETMEN İ ki kişinin olduğu her yerde toplumsal ilişki ve her ilişkide iktidar mücadelesi vardır. Ben ile ötekinin egemen olma savaşımı, toplumsal yapıya olduğu kadar bireysel yaşama da hükmeder. Kişinin kendi benini var edebilmesi için bu mücadeleden alnının akıyla çıkabilmesi gerekir. Anneden farklı ve özerk bir birey olduğunu algılamak ve anneye kabul ettirebilmek hayattaki ilk iktidar mücadelesidir. Çocukluk dediğimiz o güzel ve uzak ülke aynı zamanda kendini var edebilmek ve kabul görmek adına girişilen bir meydan savaşıdır. 2016’da Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü alan Gamze Arslan’ın ikinci öykü kitabı Kanayak yayımlandı. İlk öykü kitabı Çerçialan’dan tanıdığımız dil ve anlatımının izleklerini daha da üste taşıyan on üç öykü yer alıyor Kanayak’ta. Özgün anlatı dilini var etme uğraşında olan Arslan, öykülerin kurgusu kadar mitolojiye ve geleneklere yaslanan sembolik anlatımla sağlıyor bu etkiyi. Böylelikle katmanlı, okunup geçilmek yerine okurun zihninde devam eden kalıcı öyküler yaratıyor. Okuru duvara çarpan, yüzleştiren, düşündüren protest öyküler bunlar. GERÇEĞIN ÇIPLAK HALINE DOĞRU YOL ALMAK Bizi yaşamın gerçekleriyle yüzleştiren sert öyküler yazıyor Arslan. Acıya dokunuyor. İnsanın en içine, karanlığına fener tutuyor. Psikolojik şiddetin bir şiddet türü olduğunu ifşa ederken değindiği konular kadar kullandığı dil ile görünür kılıyor halının altına süpürülenleri. Gerçekliğin en çıplak haline doğru yol alıyor, hatta bir örtü olan bedeni bile soyarak iç organlara, ete, kemiğe kadar ulaşıyor. Yazınsal dili sert olsa da fantastik ve büyülü gerçekçiliğin diliyle anlata rak acı ve şiddetli olanı dayanılabilir kılıyor. Kemiğe dayanan bıçağı, eti dağlayan acıyı bu dille yumuşatıyor ancak steril ve yapay bir dil değil öykülerin dili. Gamze Arslan’ın öyküleri, meselesi olan bütünlüklü öyküler. Toplumsal konulara dokunurken psikolojik ve felsefi zemine yaslanıyor. Kadınların susmaya ve boyun eğmeye hizalanmış dilinin kilidini kırarak toplumsal ahlak örtüleri altına gizlenmiş dertlerini, meramını, haklarını ifşa ediyor. Ancak sadece kadın sorunlarını dillendiren öyküler olduğunu söylemek haksız ve yetersiz bir tanımlama. Kızların, erkek evlatların hatta çiçeklerin, hayvanların, eşyaların, giysilerin, doğanın dile geldiği bir dünya var öykülerde. İktidar baskısı altında kalan, bastırılan, gizlenen, ezilen her ne varsa açığa çıkarmak derdinde yazar. On üç öykünün on üçü de meselesi olan ve iktidar mücadelesi veren öyküler. Kimi zaman bir organı, bazense haksızlığa baş kaldıran bir binayı konuşturuyor Arslan. Bir Gamze Arslan rüyanın içinden seslenerek bilinçaltında yer alanları açık ediyor kimi öykülerinde. İlk öykü olan “Manıklar”ın hem bilge hem cadı olan kadim zaman kadını Sütleğen’in haksızlıkları alaşağı eden sesi tüm öykülere sinmiş diyebilirim. “Ben Evlat, Kız Evlat!” öyküsündeki bilinç akışını, rüyaların psikanalitik çözümlemesini, anne (ve babayla) yaşanan iktidaryal şiddetin aynaya yansıyan yüzünü ve Heybeliada faytonlarını odağa alarak hayvanlara uygulanan şiddetin görünür kılınmasını çok başarılı bulduğumu belirtmek istiyorum. Öykülerin seyri boyunca yaşamdan ölüme doğru akan, ritmi ve ahen gi olan bir yol izliyor kitap. n Kanayak / Gamze Arslan / Can Yayın ları / 151 s. / 2019. GÖKTUĞ CANBABA’DAN BİR FANTASTİK HÜZÜN ÖYKÜSÜ Bakmazsan göremezsin! Göktuğ Canbaba bu yeni eserinde tam da kitabın isminde özetlenen türde bir hikâyeyi bir ‘yüzleşme’yi kaleme alıyor... ÖZLEM KARAHAN [email protected] 2007yılında yayımlanan ilk kitabı “Ozanın Şarkısı”yla fantastik edebiyatın ‘buralarda’ da gayet akıcı biçimde yapılabileceğini göstermiş, 2010 yılında gelen ikinci kitabı “Tılsımı Kudret”le fantastik bir hikâyede ‘buralara ait’ motiflerin çok da estetik şekilde işlenebileceğini kanıtlamıştı Göktuğ Canbaba. Yazarlık yolculuğu boyunca okurla buluşturduğu birçok kitap yeraltı edebiyatına oldukça yakın dururken, ‘güvenli liman’ düşkünü olmayan yazar bu kez de çocuk kitaplarıyla meydanda boy göstermişti. “Ozanın Şarkısı” ve “Tılsımı Kudret”in yanı sıra 2013 yılında okurla buluşturduğu “İşeyen Atmaca” ve 2016 yılında, kısa süre önce hayata gözlerini yuman büyük şair küçük İskender’in, “Göktuğ Canbaba ile sızıp yıkılana kadar hayatı içmek istiyorsanız, buyurun, daha ne bekliyorsunuz?” (bkz: Sabit Fikir, 07.04.2016) cümlesiyle tavsiye ettiği “Ayyaş Buda” da övgü toplamıştı. Doğan Egmont’tan çıkan, aralarında “Fener Balığı’nın Kayığ Işığı”, “Valizdeki Kedi” ve “Arayış Ormanı”nın da bulunduğu yirmi çocuk kitabında imzası bulunan Canbaba, yeni romanıyla okurları bir kez daha selamlıyor. Romanın ismi “Ben, Babam ve Diğerleri”. Canbaba bu yeni eserinde tam da kitabın isminde özetlenen türde bir hikâyeyi; Sibel, babası ve diğerlerinin etrafında gelişen bir ‘yüzleşme’yi kaleme alıyor. Sibel’le, tüm hayatını, çevresini, zevklerini ona göre belirlediği kocası Kaan’ın kendisini telefonda terk edişi, aslında zaten onu uzun zamandır bir başka kadınla aldattığını da yine telefonda itiraf edişi eşliğinde tanışıyor okur. Kahramanımız, hayatının ‘bir anda’ tepetaklak oluşunu çaresizce izliyor önce, sonra aslında bu fina lin hiç de öyle ‘bir anda’ gerçekleşmediğini fark etmeye başlıyor. ÇOCUKLUKTAN KALAN YARALAR Geçimini sağladığı düğün fotoğrafçılığı, kendisini hep bir başına bıraktığı için asla affedemediği heykeltıraş babasına duyduğu nefretin ve onu affedemeyişinin ağırlığı, alkolik annesinin kimseyi yaklaştırmadığı yalnızlığı ve toplumda aksak ilerleyen ne varsa zaten yıllardır sarsarken Sibel’i, Kaan depremi sadece bu dağılmanın son noktası oluyor. Kaan darbesi’nin ardından gittiği bir fotoğraf çekiminde karşısında beliriveren pelüş bir Panda önce Sibel’e delirdiğini düşündürse de koca yalnızlığının içinde yanından bir an olsun ayrılmayan bu Panda zamanla kahramanımızı bambaşka bir gerçekliğe götürüyor. Öyle ki Sibel hem yeni açılan hem de çocukluğundan kalan yaralarının yerlerini keşfediyor, o yaraları açan silahları arıyor, o silahları buldukça ise iyileşmeye başladığını görüyor. Yazarlığının yanı sıra kendisi de profesyonel bir düğün fotoğrafçısı olan Göktuğ Canbaba, bu romanında da mizah, gerilim ve gerçeküstü öğeleri yine ustalıkla kullanıyor. Aslında oldukça hüzünlü olan bir öyküde yine yer yer güldürmeyi başaran yazar, Michael Ende’nin, Bitmeyecek Öykü adlı romanında vurguladığı, “Gerçekten bakmazsan göremezsin.” iddiasını adeta bir kez daha doğruladığı bir kurguyu bu yeni romanında incelikle gerçekleştiriyor. Yazarın gerçek ile gerçeküstünü, mizah ile trajediyi, modern ile gelenekseli bir araya getirmedeki becerisinin yanında bu hikâyede bir başka becerisi daha göze çarpıyor. Cinsiyet ayrımcılığı, çevrecilik, toplumsal ayrışmaların doğurduğu ve günümüzde ‘sembolleşmiş’ birçok alışkanlık, rutin ve hâl Sibel’in hikâyesinde yerini alırken, kahramanımızın sesi ve tarzında yazarın eleştirilerini de dile getiriyor. n Ben, Babam ve Diğerleri / Göktuğ Canbaba / Doğan Kitap / 192 s. / 2019 8 15 Ağustos 2019
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear