28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

cevatcapan33@gmail.com Lord Byron / Düş1 O n dokuzuncu yüzyıl Romantik İngiliz şiirinin en ünlü temsilcilerinden biri olan George Gordon Byron 1788’de Londra’da doğdu. Harrow’da ve Cambridge’de eğitim gördü. Büyük amcası V. Lord Byron’un ölümü üzerine VI. Lord Byron olarak Lordlar Kamarasına girdi. Siyaset ve aşk hayatı serüvenlerle dolu olan Byron, İstanbul’a gelişi ve Çanakkale Boğazı’nı yüzerek geçişiyle de ünlüdür. Yunan Bağımsızlık Savaşı’nda Türklere karşı savaşmış 1824’te Missolongi’de hastalanarak ölmüştür. Çeviren: Recep NAS GÖRDÜM gençliğinin baharında iki varlık Duruyorlardı öylece yeşiller içinde bir tepede, Ve tatlı eğimiyle bu tepe, en sonu Böylesi uzayıp giden bir bayırın burnu gibiydi, Eteklerini yıkayan bir denizinin bile olmadığı, Lakin en canlısından bir manzara ve dalgaları Korulukların ve mısır tarlalarının, ve yurtlukları Arada bir dağılıp giden insanoğlunun Ve böylesi köy damlarından yükselen Halka halka dumanlar taçlandırıyordu Tepeyi tuhaf bir taçla ağaçlar Değirmi dizilerle, öylesine durağandı oysa Doğanın değil, insanoğlunun neşesiydi bu Bu ikisi; bir bakire ile bir nevcivan orada Bakıyorlardı bakire kendisi kadar güzel Aşağıda birine fakat nevcivan da ona; Gençti ikisi de benzersizdi gençlikleri ama. Ufuk çizgisindeki tatlı ay kadar Eşiğindeydi kadınlığının bakire Oğlanınsa çok az kalmıştı yaz bahar ayı Fakat kalbi bırakmıştı yılları geride ve yoktu Gözünde yeryüzünde sevgili bir yüzden öte Buydu onu ışıklara boğan; bakıp duracaktı Bu yüze, sönüp gidene dek; Kesilmişti soluğu, bir hiçti, onsuz; Sesine ses olmuştu o; konuşmasa da onunla Titrerdi duyunca sözlerini, ışığıydı gözlerinin, Çün alamazdı gözlerini gözlerinden ve görürdü Tüm eşyasına renk katan onun gözleriyle bırakmıştı Yaşamayı kendi içinde; oydu tüm yaşamı Okyanustan tutun her şeye sınır çizen Düşüncelerinin nehrine dek; bakılırsa haline Bir dokunuşu onun, fırtınalar estirirdi kanında Ve şiddetle gerilirdi yüzü bilmeden kalbi Nedenini bu ıstırabın Fakat paylaşmazdı bakire bu sevgi dolu duyguları 14 15 Ağustos 2019 Onun için değildi çektiği ah’lar; olsa olsa Bir kardeşti onun için fazlası değil; çok çok Bir kardeşi olmadığı içindi bu da; adından başka Çocukça dostluğunu bahşetmişti ona; Kendineyse kasvetli bir ıssızlık kalmıştı Zamanın onurlandırdığı bir yarıştan bu addı Onu hoşnut kılan, ama hoşnut değildi şimdi ama niçin? Zaman öğretmişti ona derinlerdeki cevabı kız sevdiğinde Bir başkasını; şimdi bile bir başkasındaydı gönlü Ve şimdi zirvesinde durduğu bu tepede Bakıyordu uzaklara, âşığının küheylanı Umutlarını da alıp, uçup giderse diye. Değiştiren bir el geldi, oturdu düşümün can evine. Eskil bir köşk vardı eskiden ve önünde Duvarlarının, süslü püslü bir küheylan Konuştuğum Oğlan bir antik Tapınağın İçinde yaşardı; yalnızdı Ve solgundu yüzü, gezinirdi bir aşağı bir yukarı; birden Çömelmişti de yere ve kapıp bir kalem, düşmüştü Kestiremediğim kelimelerin ardına; sonra Yaslanıp geriye, almıştı başını elleri arasına, sarsılmıştı Çırpınırcasına kalkıp yerinden sonra Dişleri ve titreyen elleriyle yırtıp atmıştı Yazdığı her şeyi, bir damla yaş dökmemişti ama. Ve yatıştırdı kendini ve dondu kaldı, alnında Bir tür sessizlikte: böylece duravarırken Aşkının kadını çıkageldi oraya Huzur içinde gülümsüyor ve biliyordu Biliyordu ancak onun yanında bir sevgili olduğunu Çün ilk bakışta bilir bunu, ki kalbi Onun gölgesiyle kararmıştı ve görüyordu kadın Onun sefaletini, her şey bir yana. Kalktı ayağa oğlan ve soğuk ve nazikçe Tuttu elini; işte o an yüzünde Dile getirilemez düşüncelerden bir kitabe Okundu ve solup gitti sonra, gelirken kendine Bıraktı tuttuğu eli ve yavaş adımlarla Çekildi geri, veda ederken değil ama Karşılıklı gülümsüyorlardı çün; çıktı gitti Bu eski Salonun tek parça kapısından dışarı Binip küheylanına koyuldu yola Ve bu eskil eşikten bir daha geçmedi asla. Değiştiren bir el geldi, oturdu düşümün can evine. Serpildi oğlan, adım attı erkekliğe, yangın yerlerinde Dağ başlarının, bir ev kurdu kendine Ve içti Ruhu dağ başlarının güneşini; sarılmıştı Tuhaf ve karanlık görüngülerle: Eski kendisi değildi artık; Ve denizde ve kıyıda bir gezgindi o; İmgeler sağanağı başlamıştı Üzerime doğru dalgalar gibi bir kalabalık, fakat Hepsinden bir parçaydı o da ve sonunda Öğle vaktinin boğuntusundan kurtulmak için Uzandı öylece, devrik sütunların arasında Örenlerin namını yaşatan yıkık duvarların gölgesinde uyudu; Hemen yanı başında uyuduğu yerin, otlayan develer Duruyordu, ve birkaç bakımlı küheylan Bağlanmıştı bir çeşmenin başına ve dökümlü giysileri içinde Bir adam izliyordu o ânı Kabilesinden pek çok kişi uyurken civarda Ve mavi gökyüzü üstlerinde Bulutsuz, açık ve katıksız güzelliği içinde, Ancak Tanrı’ydı bir başına görünecek olan bu Cennet’te.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear