05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA la doğaya yöneltilmiş özgün ağıtlar… msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com DUMAN, SON ÜÇ YAPITIYLA EVRENSEL YAZARIMIZ... 2010’dan geliyoruz 2012’ye; son üç yıl içinde art arda üç kitap yayımlıyor Faruk Duman… İlki roman: Ve Bir Pars Hüzünle Kaybolur (2012), ikincisi öykü: Baykuş Virane Sever (2013), sonuncusu yine bir roman: Köpekler İçin Gece Müziği (2014)… Bunlardan ilk ikisine dönemi içinde yer açarak anlatıların Faruk Duman yazını içersindeki yerini imlemeye girişmiştim. Söz konusu iki kitabın da yalnız Duman’ın yazarlığı açısından önemli dönüşüm, aşama sayılmaması gerektiğini, bunun yazınımız açısından da bir büyük kazanım olduğunu vurgulayıp Ve Bir Pars Hüzünle Kaybolur adlı romanının yazınımızda bir başyapıt adayı olarak nitelenmesi gerektiğini belirtmiştim. Son üç verimin bu kez sonuncusuyla birlikteyiz. Tam bir kreşendo denebilir bunun için… Gerçekten de Köpekler İçin Gece Müziği’ne bakarak söyleyecek olursak; Faruk Duman, belli ki “üçleme” bağlamında alınabilecek, köşe taşı olarak düşünülmüş biri öykü ikisi roman üç kitabıyla yazınsal serüveninin bu evresine adeta nokta koyuyormuş da sonrasında daha farklı ufuklara doğru yol alacakmış izlenimi bırakıyor bir çalım… Duman’la David Vann anlatıları arasında kurulabilecek kimi koşutluklardan söz etmiştim önceki bir yazımda. Özellikle Vann’ın Keçi Dağı (Çev.: Suat Ertüzün; Can, 2014) ile Faruk’un Köpekler İçin Gece Müziği romanları arasında yaklaşım, kavrayış, roman evrenleri, karakter yapılandırması bağlamında kimi köprüler kurulabilir. Bunlara ayrıca Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun İki ve Keçi (İş Kültür, 2010) adlı anlatı/romanı da eklenebilir bir çalım… Sözgelimi Vann’da geyiğin sesi, “insanınkinden farksız”dır, “insanca ve korku dolu”dur çünkü bu ses. (133) Faruk Duman da aynı kavramsal vurguyu getirir anlatısında. Pars ya da köpek vb. insanca korkar, oysa insan tam bir “hayvanca”lık yansıtır bu korku karşısında. Söylenmek istenen ne: doğadaki hayvansallığın ne olduğunu insanoğlu ortaya çıkardı ama kendini bu hayvansallığa kaptırmaktan kurtaramadı bir türlü. Böylece, “hayvani doğamız bilincin ihanetine uğradı.” (135) Gelin şimdi Faruk Duman’ın Köpekler İçin Gece Müziği’nde söylediklerine göz atalım: “Köpeklerden önce sahiplerine bakmak lazım.” (80); “Köpekleşmiş köpek işkence edeni sever.” (104); “Köpekle köpek olmuşsun da, bu senin bileceğin iş. İnsan ister köpekle köpek olur, ister kuzuyla kuzu.” (117) Son romanında insan ruhunun en ince dehlizlerine dek girip kıskıvrak yakalıyor bunu Faruk. Doğa, kendi içindeki döngüsel yaşamla, vahşi ama “insansal” duygularla akışını sürdürürken insan ise yansıttığı uygar görüntünün altında “hayvansal” duruş sergiliyor… Bu yeni bir çelişki insanlığın önünde, çözüm bekleyen… Hakan Kara’nın söyleyişiyle dünya, bir “büyük yok oluş”a doğru sürüklenirken (Cumhuriyet, 7.12.2014), yazınımızda bunu öngören yetkin bir romancı, iyi ki yolumuza ışık düşürüyor… Bizler kadar dünyanın öteki dillerinde gezinen okurlar da bu son dönem yapıtlarıyla buluşabilse keşke Faruk Duman’ın... n 2 0 1 5 n S A Y F A 2 3 Faruk Duman anlatısı için arasöz... Faruk Duman, 1997’de başlayan kitaplı yazarlığının on yedinci yılında, on ikinci kitabıyla okuru selamladı: Köpekler İçin Gece Müziği. Duman’ın, yazınımıza kazandırdığı can alıcı yanlardan biri, yapıtlarını adeta birer halk anlatısı kurarcasına farklı edaya yaslayabilmesi… Anlatısını dümdüz kurarmış gibi yaparken getirdiği soyutlayımla ve dönüştürümle üstelik günümüz gerçekliğinin ta kalbine inmeyi başarması… aruk Duman, 1997’de başlayan kitaplı yazarlığının on yedinci yılında, tümü de Can tarafından yayımlanan zincire son bir anlatısını daha ekleyip on ikinci kitabıyla okuru selamladı: Köpekler İçin Gece Müziği (Can, 2014). Bizde yazarlar, bulduğuna inandığı bir biçemle kendini özdeşleştirdiğini kestirdiğinde, orada epeyi zaman öylece takılıp buna uygun verimleme düzeneği sürdürmeyi yeğleyebiliyor. Oysa Faruk Duman, kitaplı yazarlığı boyunca kendine sürekli eşikler, gedikler, kovuklar aramış, diş tırnakla kazdığı farklı aşamalara ulaşmış, yazınımızda örneğine az rastlanır bir yazar. Kendisinin bütünü olmaya öyledir elbette yazar, ama tümü imzasını taşısa da ustalığını ele veren yapıtları farklılık gösterebilir yine de. Duman’ın on iki kitabından altısı öykü, beşi roman. Adasız Deniz denemeler toplamı olmakla birlikte öyküleştirilmiş deneme ya da denemeleştirilmiş öykü bağlamında değerlendirilebilir bana göre. Biz, öykülerle romanlara kendi içlerinden bakarak bir genel yargıya ulaşmaya girişelim şimdi... FARUK DUMAN ANLATISINDA GÖZLENEN GELİŞİM... İlk yıllar yoklama dönemiydi bir bakıma Duman için. İlk üç öykü kitabı (Seslerde Başka Sesler, Av Dönüşleri, Nar Kitabı), ilk romanı (Pîrî), sıra dışına çıkma çabasındaki bir yazarı duyuruyordu bize… Gerçekten bu mayalanmanın farklı bir kabarmaya evrildiği çok geçmeden öyküde de (Keder Atlısı) romanda da (Kırk) kendini göstermekte gecikmedi… Derken o büyük patlama öncesinin püskürmeleriyle karşılaştık hem öyküde (Sencer ile Yusufçuk) hem de romanda (İncir Tarihi)… Bu iki yapıt, yazarın son beş yılında gözlediğimiz büyük dönüşümün ilk aşamaya konabilecek verimleri olarak değerlendirilip notlanabilir herhalde… Kuşku yok ki Faruk Duman, daha ilk yapıtlarında soyutlayımın, dönüştürümün gücünü tartmış, bunu yapıtlarına yaymayı başarmış, anlatıyı gizle buluşturmayı içselC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I F leştirmiş, anlatı evrenleriyle karakterleri yapılandırırken her yapıtında yenileme hüneri göstermiş bir yazar olarak çıkmıştı karşımıza… Ne var ki bunların biliniyor olması, bir yazarı, uygulayıcı öteki yazarlardan ayırmaya yetmiyor, farklı damar yakaladığı anlamına gelmiyor hiçbir zaman. Yazar, geldiği yerin, varmayı düşlediği yere göre olsa olsa bunun bir öncesi olduğunu bilmek zorunda hep… İşte Faruk Duman’ı sıra dışı yapan olgu, “den”, “den” şeklindeki biçemsel kopyalamaya sırt dönerek yazınsal emeği, her kezinde yeniden yoğurabilme gücünde yatıyor. Zaten bu son yapıtında karşımıza çıkan anlatı, farklı bir mecrada akıyor. Ayrıca Faruk Duman’ın, yazınımıza kazandırdığı can alıcı yanlardan biri, yapıtlarını adeta birer halk anlatısı kurarcasına farklı edaya yaslayabilmesi bunu… Anlatısını dümdüz kurarmış gibi yaparken getirdiği soyutlayımla, dönüştürümle üstelik günümüz gerçekliğinin ta kalbine inmeyi başarması… DUMAN’IN SON BEŞ YILDA ALDIĞI BÜYÜK YOL... Faruk Duman’ın, bölüntülü tümce kavrayışı dilcilerle yazınbilimcileri enikonu şaşırtmıştı, okurları da tabii. Oysa bu yaklaşımın da sonuna geldiği görülebiliyor artık onun. Tümceleri bölerek, araya özel bir yabancılaşma etmeni bırakmışçasına okuru bu yalınlıkla yüz yüze getirmek biçiminde özetlenebilecek tutumu, görece geride kalmış görünüyor çünkü… Bunun yerine anlatısına sanki kırık dizeler yerleştiriyor, uzaktan bakıldığında ancak görülebilecek biçimde. Böylelikle anlatıda yalınlık hem daha bir sıkılanıp yoğunlaştırılıyor hem de bu haliyle alabildiğine albenili kılınarak anlatı denizinde adeta güneş altına çıkarılıyor. Tozu alınıp yenilenmiş, çiyleriyle ışıltı salan deyişler eşliğinde… Kaldı ki halk söylemleri, menkıbeler açısından da zengin bir artalana yaslandığı söylenebilir yazarın. Roman evrenlerine yaydığı Hızır, Süleyman vb. anlatılar anımsana1 3 0 1 Faruk Duman bilir bunun için. Faruk Duman’ın romanları, 1. Dil, anlatım, 2. Kurgu, roman evreni, 3. İzlek, olay örgüsü, konu, kavramsallık, 4. Karakterler olarak koyuyor kendini bana göre. Ne var ki biz onun özellikle andığım son evre romanlarında anlatıya sinmiş farklı bir dil tadıyla çevriliyor, söyleyiş çeşnisiyle tanışıyoruz daha çok. Ama öte yandan kurgu ustalığının uzandığı kıyı köşeyi algılıyor, kavramsallık gerçekliğiyle yüzleşiyor, izlekle konunun dansından kaynaklanan büyüye dalıyor, karakterlerin peşine takılıp bütün bunların her birinin oluşturduğu anakaradan geçerek Faruk Duman romanları eşiğine ulaşıyoruz tam bir şaşkınlıkla. Derinlere, daha derinlere doğru… Genişleyen sözcük dağarıyla, alaysamalı göndermelerle, oyun, radyo oyunu, oda müziği, film vb. türleri karşılayıcı bir gösteri, dinleti sanatı edasıyla… Faruk Duman, uzunca süredir insanı doğadaki karmaşa bütününün parçası halinde döngü içine yerleştirerek diyalektik imgelemle kurduğu bu evrende karakter çatışmalarını işlemeye girişiyor. Doğanın saçakları altında insan ruhunun erişilmez dolantıları eşliğinde geliştirdiği anlatı, yazarı özgünleştirmiyor yalnız bunu ciddi örnekçeye de dönüştürüyor aynı zamanda. Bu yeni anlatı biçiminde, bunun anlatılanla uyumunda, örtüşmesinde yazar, doğrusu ya, tam bir yerli yerindelik sergiliyor bana göre. “Gencusta” demiştim Faruk için; son romanında bu nitelemin yetmezliği de çıkıyor ortaya. Bir yanıyla siyasal romanlar çünkü bunlar, öte yanıy2 2 O C A K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear