22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

O Ukde Akif Kurtuluş “Ukde”de geçmişi, gerçekleri unutmak, unutturmaya çalışmak, yüzleşmeden kaçınmak gibi olguları ülke olarak yüz yıldır konuşup, tartışıp bir sonuca vardırmaktan kaçındığımız bir sorun üzerinden tartışmaya açıyor. İdeal bir eş, iyi bir iş ve ün... Özenilen tüm başarılara ulaşmış gibi görünen bir adamın yaşamının bir anda nasıl bir kâbusa dönüştüğünü anlatıyor Norman Mailer “Amerikan Rüyası”nda. rmeniler, Türk romanında varlıklarına pek rastlanmayan, ratlandığında da hayırla anılmayan yurttaşlarımız. Murat Belge “Edebiyatta Ermeniler”de (2013, İletişim Yay.) bu durumu kendi bakış açısıyla irdelemişti. Belge’nin deyişi ile “Ermeni sorunsalı” ise ya tamamen görmezden gelinmiş ya da devletin resmi görüşüne dayanarak genellikle milliyetçi bir anlayışla ele alınmış edebiyatımızda. Kuşkusuz “soykırım” öncelikle konuşulup çözüme varılması gereken bir sorunsal ama ona gelmek için atmamız gereken birçok adım var. O adımlar atılmadan “soykırım”ın soğukkanlılıkla, yansız bir bakışla araştırılması da, tartışılması da mümkün görünmüyor. “Ukde” (2014, İletişim Yay.) eski mühendis Nuri’nin ölümünden sonra bulunan günlüğünden aktarılan bir dostluk öyküsü ile başlıyor. Nuri’yle Benjamin’in, bir Türkle bir Ermeni’nin dostluğu. Milli aidiyetleri, önyargıları akla getirilmeden, üzeri örtülen tarihi anımsamadan önyargısız bir dostluk kurmak mümkün müdür? Nuri, Benjamin Ağabey’inin olgunluğu sayesinde bu aşamayı geçmeyi başarıyor. Benjamin Ağabey’le dostluğu, ondan dinlediği 10 yaşındayken anasız babasız kalıp giriştiği yaşamda kalma mücadelesinin öyküsü Nuri’yi kendi geçmişini anımsamasını kolaylaştırıyor. Geçmişinde kendine bile ifade edemediği bir gerçek var. Yalanlarla örttüğü bu gerçekle yüzleşemediği için de hep derin bir sızıyla yaşamış. Nuri’nin babası ölen ağabeyinin karısı ile evlenmiş. Bu evlilikten Nuri doğmuş. Nuri’yi doğurduktan hemen sonra annesi evi terk edip baba evine dönmüş. Nuri bu durumu hep annesiyle kendi arasında bir sır olarak saklamış. Geçmişle yüzleşmeyi beceremediği için karısına bile S A Y F A 1 0 n 2 2 kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Akif Kurtuluş E söylememiş. Nuri’nin sürekli huzursuzluğunun bir nedeni de annesinin babasını sağken affetmesini sağlayamamış olması. Benjamin Ağabey iki kişinin bildiği bir şey sır olmaktan çıkar suç ortaklığı olur diyor ve annenin affetmesi değil babanın af dilemeye gitmesi gerekirdi diye ekliyor. Akif Kurtuluş “Ukde”de tabu sayılan/ saydığımız konularda toplumsal olarak da tek tek bireyler olarak da nasıl “zımni suskunluk anlaşması” uygulandığımızı kahramanlarının yaşadıklarıyla anlatıyor. Müslümanlaştırılmış ya da evlat edindirme ve evlendirme yoluyla Türkleştirilmiş Ermenilerin varlığı ancak son yıllarda yüzleşebildiğimiz bir gerçek. Geçmişlerini sorgulayıp dedelerinin ya da ninelerinin Ermeni asıllı olduğunu öğrenenlerin sayısı artıyor. Ölmek üzere olan halasının anlattıkları ile Gurbet’in geçmişini keşfi de bu duruma benzer ama daha acı. Eşini dostunu komşularını ihbar eden bir muhbirin torunu olduğunu öğreniyor. Akif Kurtuluş bu kendi geçmişi ile tanışma durumunu da ele alıyor. Geçmişi ile yüzleşip barışmanın ne denli zor olduğunu, yalana nasıl kolayca sığınıp, travmalarla yaşandığını da anlatıyor. Salâh Birsel’in adını anmadan “Kuşları Örtünmek” adlı günlüğünden yaptığı “Gerçekler tarihlere ya geçmiyor ya da çok başka kılıklarda geçiyor” cümlesi romanın anahtarlarından biri sayılabilir. “Ukde” sadece Ermeni sorunsalında “soykırım” öncesi tartışıp halletmemiz gereken sorunları gündeme getiren “politik” bir roman değil. Yaşamın her alanında gizlediğimiz gerçekler olduğunu, çoğunlukla yalanla yaşamayı, gerçekleri inkâr etmeyi tercih ettiğimizi, geçmişle yüzleşememenin, “affetme hakkı”nı kullanmamanın derin yaralar yarattığını, o yaralarla ömür boyu yaşamanın olanaksız olduğunu kahramanlarının diğer öyküNorman Mailer leriyle anlatıyor. O C A K 2 0 1 5 Akif Kurtuluş “Ukde”de somut ve sıcak bir sorun üzerinden çok temel varlık sorunlarını ele alıyor. Üstelik bunu diyaloglarla gelişen kısa ve öz bir romanda, akıcılığı ve merak unsurunu kaybetmeden, her cümlesini ince ince dokuyarak yapmayı başarıyor. Etkileyici bir roman. AMERİKAN RÜYASI İdeal bir eş, iyi bir iş ve ün... Özenilen tüm başarılara ulaşmış gibi görünen bir adamın yaşamının bir anda nasıl bir kâbusa dönüştüğünü anlatıyor Norman Mailer “Amerikan Rüyası”nda. Stephen Rojack, İkinci Dünya Savaşı’nda bir muhaberede öldürdüğü Alman askerleri nedeniyle asker dönüşü bir “Milli Kahraman” olarak sunulmuş, hemen ardından senatör seçilmiş, ülkenin en zenginlerinden birinin kızıyla evlenmiştir. Senatörlük görevi sonrasında üniversitede ders vermekte, televizyona program yapıp sunmaktadır. Kitapları yayımlanmıştır. Herkesin yerinde olmak istediği bir adamdır o. Genç, yakışıklı, başarılı, zengin ve iyi bir aile kurmuş bir kahraman... “Amerikan Rüyası”nın beden bulmuş hali. Aslında Rojack’ın yaşamı hiç de göründüğü gibi değildir. Bir süredir güzel ve zengin karısı Deborah’dan ayrı yaşamaktadır. Çok fazla alkol alıp evlilik günlerinin muhasebesini yapar, kimlerle kaç kere aldatıldığını anlamaya çalışırken gecenin bir vakti birkaç haftadır görüşmediği karısını arar. Deborah da onu evine davet eder. Karısıyla karşılaşması bir anda hesaplaşmaya, geçmiş günlerin muhasebesine dönüşür. Evliliğinin, karısıyla aşklarının bir yalandan ibaret olduğu düşüncesine kapı lıp kendini kaybeden Rojack, Deborah’yı boğazlayıp öldürür. Daha sonra da onuncu kattan aşağı atar. “Amerikan Rüyası”nın aslında bir kâbus olduğu da sonraki 24 saat boyunca Rojack’ın yaşadıkları ile anlaşılır. Bol alkol, seks ve adrenalinle dolu bir 24 saattir bu. Rojack, karısını öldürdükten sonra evden çıkarken evin hizmetçisiyle sevişerek bu hareket ve hesaplaşma ile dolu 24 saati başlatır. Hizmetçiyi suç ortağı yapıp karısını aşağı attıktan sonra karşılaştığı caz şarkıcısı Cherry McMahan “Amerikan Kâbusu”nda Rojack’ın yoldaşı olur. Cherry’nin gangster kılıklı erkek arkadaşı, yanlarındaki mafya babası ve caz barda karşılaştığı boksör eskisi aslında ona hangi yolda olduğunun mesajını verirler. Amerikan’ın ışıltılı gündüzünden karanlık gecesine geçmiştir artık. Ama işlediği cinayetle bir sınırı aştığını hisseden Rojack yine de kâbusunun üzerine yürümeyi tercih eder. Sonuçta Cherry’nin kalbini kazanmıştır ve geceyi onunla geçirecektir. Rojack sanki bir cinayet işlememiş, suçlu değilmiş gibi davranır. Hiçbir şeyi bilinçle yapmadığına, dışarıdan, örneğin Ay’dan gelen mesajlarla hareket ettiğine, şiddete başvurmasının, öldürmesinin nedeninin dolunay olduğuna ve dolunay hali geçmeden eski durumuna dönemeyeceğine kendini inandırır. Bu ruh haliyle Deborah’yı öldürmesinde kendini haklı çıkartacak gerekçeler bulur. Hiç de inandırıcı olmasa da polise Deborah’ın intihar ettiği yalanını büyük bir rahatlıkla söyler. Polisi inandıramasa da tutuklanmamayı başarır. Ama şimdi asıl sınavdadır sıra, Deborah’ın babası Barney Kerry ile karşılaşması ve ona hesap vermesi gerekmektedir. Güç ve zekâsı ile ülkenin en zenginlerinden biri haline gelmiş bu adamı intihar yalanına inandıramayacağının farkındadır. “Amerikan Rüyası” (Kasım 2014, çev. Ahmet Ergenç, Sel Yay.) 1965’te yayımlanmış. Norman Mailer’in dördüncü romanı. Mailer, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki, 60’lı yıllardaki Amerika’yı Rojack’ın 24 saatinde anlatıyor. Bir düş gibi gösterilen Amerikan tarzı yaşamın ne kadar sahte olduğunu, adalet, aile gibi değerleri dayatarak insanların kandırıldığını anlatıyor. Sistem her şeyiyle çürümüştür. “Amerikan Rüyası”nın ele aldığı konular, kahramanının davranışları, özellikle kadınlara yaklaşımındaki maçoluk altı çizilip eleştirilen konular. Ama kitabın beğenilip kült roman haline gelmesinde en önemli etken anlatım tekniği ve dili olsa gerek. Mailer bir anlamda Fitzgerald’ın “Muhteşem Gatsby”sinin arkasındaki gerçeği yazıyor ama Fitzgerald’dan çok farklı bir anlatımı var. Amerikalı eleştirmenler Mailer’in anlatımını şiirsel bulmuşlar. Diyalogların içinde gelişen metaforlarla bu şiirselliği yakaladığı belirtilmiş. Öyle de. Bu şiirselliği sokağın diliyle, sert anlatımıyla dengeleyip kendine has bir üslup yaratmış olması da bence esas başarısı. “Amerikan Rüyası” üzerinde çok tartışılmış bir roman. Konusuna, anlatımına, diline kapılıp hızla okunuyor. Yayımının üzerinden 50 yıl geçmiş olsa da hâlâ taze, gündemde konulara değiniyor Mailer ve bol bol altı çizilecek ya da soru işaretleri konacak cümleler buluyorsunuz. n K İ T A P S A Y I 1301 C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear