26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Melih Esen Cengiz’in yeni romanı: “Terk Edilmiş Manalar Cenneti” Kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanabilmesi için yapılan çalışmalarda aktif rol almış, babasının kıyımlarını hep eleştirmiş birisi ve duyguları önemsemeyen babası general için kızının mesleğine getireceği herhangi bir zararın, kızını bile silmesine neden olabileceğinin içten içe farkındadır. AŞKIN VE MANÂNIN DİLDEN DİLE DOLAŞAN HİKÂYESİ Generalin kızıyla Osmanlı halkından sıradan birinin, hem de savaş döneminde iki düşman tarafken aşk yaşaması mümkün mü? Roman, daha yazının başında alıntıladığımız Dostoyevski cümlesiyle bunun mümkün olduğuna inandırıyor bizi. Londra’da eğitim görmüş, zarif bir Osmanlı genci olan; Fenerbahçe Kulübü’nün ünlü futbolcusu Zeki Rıza’nın kardeşi Kâmil’le generalin kızı asi Emma’nın yaşadığı aşk, aslında iki tarafın da hoşuna gitmez. İki gencin birbirine bu denli uygun oluşu ve ırk, sınıf gibi hiçbir ayrımı umursamadan, genç kızın babasının peşlerine taktığı casuslara rağmen aşklarını doludizgin yaşamaları, kimilerini kıskançlığa düşürür. Fenerbahçe takımında yer alan İngiliz Kemâl, komutanın kızından alacakları istihbaratın Lozan’da işlerine yarayacağını düşünerek Kâmil’i destekler; kulüpteki diğer isimler ise bu aşkın Osmanlı gencine zarar vereceği düşüncesindedir. Dedikleri gibi de olacaktır. Bu aşk, savaşla sınanan bir şehrin karanlığında bile her şeyin üstündedir, her şeyin üstünde olabilmiştir. Daha ismiyle “tamlığı” sembolize ettiğini fark ettiğimiz iyi kalpli Kâmil’le Emma’nın aşkı piyanoda çalınan şarkılarla ve dansla başlar. İkiliyi bir araya getirebilen şey, evet, Kâmil’in aldığı Batılı eğitimdir ama başta gereklidir bu. Sonradan aradaki hiçbir farklılığın anlamı kalmayacaktır. İkilinin aradığı şey, romanın başından sonuna dek göreceğimiz şekilde yalnızca aşk değil, manadır. Savaşların hüküm sürdüğü, böyle zor dönemlerde sayısız yanlışlıkla idam edilen insana “savaş zayiatı” gözüyle bakılıp üstünün örtüldüğü “kirli” bir yerde, iyi ve özgürlüğe düşkün insanların yaşayabilmek için ihtiyaç duydukları asıl şey de manadır. Çoktan terk edilmiş manalardır iki gencin aradığı ve bulduklarında da o manaya sıkı sıkı tutunurlar. Sevmeyi bilmeyenlerin cehennemi içinde gerçek bir cenneti yaşamaktadırlar. Romanlar, resmi tarihin aksine savaşlara bir fetih değil, insanların gözüyle baktığı için tarihten daha insancıldırlar. Melih Esen Cengiz’in romanında da, haksızlıklar, çekilenler, işgal, ufacık bir kıvılcımın bile büyüyüp insanların hayatını ellerinden alması, propagandalarla halkların birbirine düşmesi gerçeği içimizi acıtıyor. Savaş, insanların yaşadıkları yanında ufak bir detay olarak kalıyor. Terk Edilmiş Manalar Cenneti romanının alt metinlerinden biri bu. Savaşların resmi tarihi, resmi ellerce yazılır ve bir süre okunur ama aşkın ve mananın dilden dile dolaşan hikâyesi, yüzyıllar boyu okunacaktır. n Terk Edilmiş Manalar Cenneti/ Melih Esen Cengiz/ Altın Kitaplar/ 366 s. K İ T A P S A Y I 1291 Savaş günlerinde aşk Yıl 1923. İstanbul, müttefik kuvvetler ordularının işgali altında. Anadolu’yu düşmandan tamamen temizlemiş olan ordu Marmara’nın karşı kıyısında tüfek çatmış, Lozan müzakerelerinin sonucunu bekliyor. İstanbul ahalisi tedirgin, işgalciler gergin. Aşk imkânsız gibi görünüyor. Melih Esen Cengiz üçüncü romanı “Terk Edilmiş Manalar Cenneti”nde, böyle bir ortamda filizlenen imkânsız bir aşkı; işgal ordularının başkomutanı General Harington’ın güzeller güzeli kızı Emma ile efsane Fenerbahçeli futbolcu Zeki Rıza’nın kardeşi Kâmil’in aşklarını hikâyeleştiriyor. r Erdem ÖZTOP ehennem ne midir? Bence sevme yeteneğinden yoksunların acı çekmesidir.” Melih Esen Cengiz’in yeni romanı Terk Edilmiş Manalar Cenneti, Dostoyevski’nin büyük eseri Karamazov Kardeşler’den alıntılanmış bu cümleyle başlıyor ve roman da tümüyle cennetcehennem olgusu üzerine inşa ediliyor. Melih Esen Cengiz’in üçüncü romanı olan Terk Edilmiş Manalar Cenneti, yazarın birer yıl arayla yazdığı Bir Osmanlı Yazı ve Marlene’in Yetimi gibi, yazarın da özel ilgi alanı olan, 20. yüzyıl başlarını konu alıyor. Yazar, diğer iki romanındaki gibi artık kolayca kalem oynatabildiği savaş yıllarını konu ediyorsa da üçüncü romanının ana ekseni büyük bir aşk hikâyesi etrafında gelişiyor. Roman, gazeteci Tahsin Demir’in, çekeceği belgesele yardımcı olabilecek bilgiyi toplamak için İstanbul’u işgal eden orduların komutanı General Harington’ın torunu Elisabeth Chapman’ın yanına gitmesiyle başlıyor. Resmi tarihte yazılanların pek çoğunun doğru olmadığını öğreniyor gazeteci; dinledikleriyle gazetelerin uğradıkları sansürlere, hiç yoktan hayatına son verilmiş kişilere ve savaş yıllarında gelişen “C imkânsız, bu yüzden de efsanevi bir aşkın varlığına şahit oluyor. Öğrendiği her bilgiyle ufku genişliyor. Bundan sonrası da, gazetecinin dinledikleri… 1923 İSTANBUL’U 1923 İstanbulu’ndayız. Ordu, Anadolu’yu düşmandan temizlemiş ancak Osmanlı’nın başkenti görkemli İstanbul, hâlâ müttefik kuvvetler tarafından işgal altında. Lozan müzakereleri sürüyor; Osmanlı halkı yorgun düşmüş ama inançlı; Osmanlı halkını küçümsemek için hiçbir fırsatı kaçırmayan müttefik ordular ise İstanbul’u yakında alacaklarından neredeyse emin. Roman da o dönemi genel hatlarıyla verebilmek için bu iki düzlemde ilerliyor. Bir yanda, gizlice Anadolu’ya cephane ve yardım göndermek için canla başla çalışan, müttefik orduların moralini düşürebilmek ve Osmanlı halkının inadını gösterebilmek umuduyla İngiliz takımla oynadıkları her maçı kazanan Fenerbahçe Kulübü oyuncuları ve tüm güzellikleriyle Moda semti var; diğer yanda da Büyük Britanya ordu Melih Esen Cengiz’in romanında da, haksızlıklar, işgal, propagandalarla halkların birbirine düşmesi gerçeği içimizi acıtıyor. sunun hırslı komutanı işgalci General Harington, ailesi ve İngilizlerle Amerikalılardan oluşan yeni İstanbul burjuva sınıfı ve arka planda Pera. İstanbul’un savaştan arta kalmış viraneliği, Osmanlı halklarının arasında sürüp gitmekte olan kargaşa ve yoksulluk sürerken müttefik ordular, İstanbul’da tenisten krikete, garden party’lerden Pera Palas’taki şık davetlere kadar; kendi kurallarını koydukları, steril hayatlarını sürdürmektedir. General Harington, bu hayatı destekleyen isimlerin başındadır. İstanbul’da kazanacağı başarının, Ankara hükümeti hakkında alacağı gizli istihbaratın Lozan’da işe yarayacağı ve kendisinin de hak ettiği payeyi kazanacağı düşüncesiyle hiçbir duyguyu önemsemeyen biri haline gelmiştir. Öyle ki onun için askerlikten başka hiçbir şey yoktur; ailesinin içinde sürüp giden trajediyi de bu sebeple görmesi mümkün olmaz. Şehrin en güzel kadınlarından biri olan, Harington’ın küçük ve asi kızı Emma, yaşadığı rahat, lüks ve konforlu hayata rağmen babasının kurallarına ve adaletsizliğe hep karşı çıkmış birisi olarak öne çıkıyor. Emma, hiçbir katliamı unutmuyor. Başına ne gelecek olursa olsun, fikrini her yerde dile getiriyor. Haksızlığı yapan kim olursa olsun, karşısına alıyor; bu kişi babası bile olsa… S A Y F A 3 2 n 1 3 K A S I M 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear