25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Oya Baydar’dan “Yetim Kalacak Küçük Şeyler” ‘Anlarımızın izdüşümü bir duygu güncesi’ Oya Baydar yeni kitabı “Yetim Kalacak Küçük Şeyler”de, arkamızı dönüp giderek haksızlık edeceğimiz o küçük ve güzel anlara dokunuyor. Sıcak ve duygu aktarımı sağlayan bir üslupla o anları derliyor; yetim kalmasınlar, başkalarında yaşasınlar diye. Çünkü dediği gibi “An gelir, gitme vaktidir” ve “Yazmak, insanın var olma çırpınışından başka nedir ki zaten!” Olaylarla değil anlık duygularla anlatılan bir yaşamöyküsü, bir çeşit otobiyografik roman “Yetim Kalacak Küçük Şeyler”. Baydar’la kitabını konuştuk. r Gamze AKDEMİR “HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVMİŞİM” Hastayken başında bekleyen, “Canım kızım” diyen, annesinin alıngan bir sesle “Tek sevdiği sensin” dediği, atının üstünde üniformasını kuşanmış doludizgin giden babanız... “Benim kızım ufka at koşturan hür bir süvari olacak” diyen... Çakmak çakmak gözlerinde puslu bir nem olan babanız... Yazar ve aydın kimliğiniz babanızdan ne kadar miras? Ne kadar kaleminiz, ne denli içseliniz babanız? Yetim Kalacak Küçük Şeyler’i yazarken fark ettim babamın, kişiliğimin biçimlenmesinde ne kadar belirleyici etkisi olduğunu. Özgürlük duygusu, kendi mahallemden çevremden dışlanacağımı bilsem de susmamak, doğru bildiğimi savunmak, haksızlığa, adaletsizliğe isyan... Sanırım bunları babamdan öğrendim; farkına bile varmadan içselleştirdim. İnsan sevdiği kişiye benzemeye çalışır, demek ki ben de Can Yücel’in şiirindeki gibi “Hayatta en çok babamı sevmişim.” Kurmay subay babanızın madalyasını bulmanız... O nasıl bir andır? Sanırım Dersim madalyası’ndan söz ediyorsunuz. Önce, babamın Dersim katliamında, zulmünde payı olabileceği düşüncesini reddettim. Sonra doğrudan değil ama harekât planlarının hazırlanK A S I M 2 0 1 4 yorum. Hayatı ölümden çekip almak... Derde, kedere bir nebze olsun derman olabilme arzusu... Bir şeylerin parçası olabilmek, ışıldayan yeni devrimler, ülküler yaratmak tutkusu, susmamak, susturulmamak, içselleştirmemek bunu, ayak diremek, mücadele etmek ve unutmamak, unutturmamak... Anlatınız öznel, her safa, her cepheye bir manifesto gibi diyebilir miyiz? Manifesto sözcüğü çok iddialı, benim çapımı da niyetimi de aşar. Daha alçak gönüllü bir ifadeyle duygu anlarıyla yazılmış bir yaşam öyküsü diyebiliriz. Belki de biraz tedbirsizce, kendimi korumadan paylaşıma sunduğum o anlar paylaşanları da kendi anları üzerine düşündürür, kendilerini daha iyi tanımalarını sağlar. “DEVRİM, KENDİ BAŞINA BİR UMUT DEMEK” İnsanın yaşamın her yönüyle, her anıyla imtihanı: sevinç, keder, direniş, mağlubiyet, zafer, umut, çöküş, aşk, ihanet; ve bir sürü önemsiz görünen, küçücük duygu kıpırtısı... Bir geçmişten bir bugünden, bir “ben”den bir “biz”den, ilmek ilmek örülen “an”ların toplamı diyebilir miyiz Yetim Kalacak Küçük Şeyler’e? Bunları aktarırken kaleminiz kavruluyor sanki. Tam da böyle diyebiliriz. Yürekten geldiği, yapay duygusallığa yer vermediği, nasıl hissetmişsem öyle aktardığım ve okur karşısında duygu çıplaklığına cesaret edebildiğim için, kavurucu mu bilmem ama sıcak ve duygu aktarımı sağlayan bir üslup tutturabildim sanırım. Mevsimler, geçişler, hele ki yaprak dökümleri... Kısasa kısas zamanların örselenmeleri, anları... Eski tüfeklerle duygudaşlık, yoldaşlık, hasret... Devrim/ devrimler hangi duygularda buluşuyor metinde ve kazanılan ve kaybedilen devrimleri nasıl anıyor ve kutsuyor metniniz? Siyasi anlamından, reel devrimlerden soyutlarsak, devrim, kendi başına bir umut demek. İnsanın yaşamına anlam katma çabası, geleceğe doğru atılım. Kaybedilse de kazanılsa da devrimci ruh kişiyi daha iyi insan yapar, daha sağlıklı, daha umutlu kılar. Kitaptaki anlarda yenilginin ezikliği ve kederiyle coşku, umut, sevinç iç içe. Hayat da böyle bir şey değil mi zaten? “ANLATI BENCE ÇOK SESLİ, ÇOK TÜRKÜLÜ, ÇOK MÜZİKLİ” Anlatı’nın müziği Enternasyonel’de buluyor ifadesini demek yanlış olur mu? “Hüzünlü bir türkü mü oldu?” sorusuyla birlikte... Anlatı bence çok sesli, çok türkülü, çok müzikli. Caz da klasik Türk veya klasik Batı musikisi de halk müziği de, devrimci marşlar da, hüzünlü ezgiler de var. Ama Enternasyonal’in duygu ânının bendeki yeri çok özel. Hele “hüzünlü bir türkü”ye dönüşmesinin ardında yatan dramatik çöküşü düşünürsek. Ve Hrant’ın öldürülmesi... Yürekte, vicdanda, beyinde şimşek çaktıran o an. Yiten dayanışmalar, mazinin yoldaşlıkları, komşuları, arkadaşları, tanışları... Kopuşlar... “Duyduk da duymadık!”, “Gördük de görmedik” dediklerimiz... Anlatının ruhunda bu vargılar nasıl yer K İ T A P S A Y I 1291 ir otobiyografik ruh bütünü. Geçmiş ile gün iç içe. Kronolojik olarak ilerlememekle birlikte okuma boyu yaşamdan süzülmüş “an”lar, önünde sonunda otobiyografik bir ruh bütünlüğüne varıyor. Otobiyografi yazmayı hiç düşünmedim. İnsanın kendi yaşamını anlatması çok iddialı bir şey, gerçeği yansıtması da pek mümkün değil. Buna karşılık anlık duygular yalan söyleyemez. Bu kitapta anlar ve anımsamalar var. Kronolojik değil çünkü anımsamalarımız kronolojik değil. Anlık duygular anımsanırken zaman sırasına sokulmaz. Nasıl bir bellek pratiği “Yetim Kalacak Küçük ŞeylerAn’lar Kitabı” ve yetim kalanlar ne kadar yarım bırakılmış aynı zamanda? Sonra geç kalınmışlıklara nasıl dokunmalar içerir? Bilinçli bir bellek zorlaması veya pratiği değil. Anlarımızın duygusunu sadece kendimiz biliriz, çok özel ve mahrem. Biz bu dünyadan çekip gidince onlar da hiçliğe karışır. Bizi tanıyanlar, hatırlayanlar da bilmez o anları. Tabii ki yarım bırakılmışlıklar, geç kalınmışlık duyguları, pişmanlıklar da içerirler. Belki de yarım kaldıkları için anımsarız o anları. S A Y F A 2 8 n 1 3 B masında payı olabileceği gerçeğiyle karşılaştım. Karmakarışık duygular içinde kaldım. Hâlâ tam hesaplaşamadım kendimle ve babamla. O an, iç muhasebem açısından, kendimi babam üzerinden sorgulama açısından hayatımın en dramatik anlarından biri. “KÜRDİSTAN’IN ANLARIMDA BÜYÜK BİR YERİ VAR” Doğu’da yakılan dağlar, kurşun delikli ev duvarları, yıkık damlar, barakalar, hâkinin hakimiyeti, mahrumiyet... İsyan... ‘Dağlar kurtuluştur, özgürleşmedir, umuttur bizim için’ diyerek isyanlarını dağlara taşıyan çocuklar... İçte sızlayan yara... Doğu’nun yalnızlığı, Batı’nın gönül sağırlığına duyulan öfke... Anlatı’nızdaki dağlar ve isyan nasıl sorulmaz size? Haklısınız, galiba kitap boyunca en sık geçen sözcüklerden biri de “dağlar” sözcüğü. Çünkü dağlar isyanın ve kurtuluş umudunun sembolüdür benim için. Doğu diyerek bir coğrafî bölgeye indirgediğimiz Kürdistan’ın an’larımda büyük yeri var. Zaten kitaptaki an’lardan büyük bölümü insanların yoksulluğu, yoksunluğu ve acıları karşısındaki, insanın ezilmesi, haksızlığa uğraması karşısındaki duygu yüküyle ilgili. Bu yüzden de sadece benim özel anlarım, özel duygularım olmadıklarını, evrensel ve çoğul olduklarını düşünü C U M H U R İ Y E T Fotoğraflar: Kaan SAĞANAK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear