Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Dionysios Byzantios’tan tarihi bir çalışma Boğaziçi’nde Bir Gezinti Boğaziçi’nde Bir Gezinti, okurun gözünden kaçmaması gereken ilginç bir kitap. Bir bilgi kaynağı olmasının yanı sıra gerek kendi tarihinin işaret ettikleriyle, gerek İstanbul tarihi açısından da önemli bir belge değerinde. Ë Makbule SEZER oğaziçi’nde Bir Gezinti’nin yazarı Dionysios Byzantios hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmiyor. Hakkında bilgi veren tek kaynak, Bizans döneminde yazılmış Suda adlı bir ansiklopedi, “Byzantionlu epik şair” diye tanıtılıyor ve eserleri şöyle sıralanıyor: “Bosporos’ta Deniz Yolculuğu’nun Tasviri (Periegesis tou en to Bosporou Anaplou) ve Ağıtlar Üzerine (Peri Threnon, cenaze ağıtları içeren bir şiir, bu eser günümüze ulaşmamıştır). Dionysios’a bir de Stephanos Byzantios’un eserinde, “Khrysopolis” maddesindeki atıfta rastlanıyor. Boğaziçi’nde Bir Gezinti (Anaplous Bosporou) adlı eserinin günümüze ulaşma hikâyesi ise uzun ve meşakkatli bir sürece işaret ediyor. Eserin, Kanuni dönemine kadar geldiği biliniyor. Sürecin bundan sonrası, Fransız kralı I. François tarafından İstanbul’a gönderilen heyetin içinde bulunan Pierre Gilles’in, yazar olarak bilinen adıyla Petrus Gyllius’un çalışmalarına bağlı olarak ilerliyor. ANTİK İSTANBUL Gyllius (14901555), 15441547 ve 1550 tarihlerinde İstanbul’da araştırmalar yapmış ve Dionysios’un eserinden faydalanmış. Bununla kalmamış ve eserin büyük bir kısmını Latinceye çevirip kendi eserine (de Bosporo Thracio) dahil etmiş. Gyllius öldükten sonra yeğeni 1561’de onun Boğaz’la ilgili araştırmalarını yayımlamış. Daha sonraları Dionysios’un Hellence olan asıl eseri kaybolmuş. Giriş kısmına 17. yüzyılın başlarında Vatikan ve Paris yazmaları arasında rastlanmış ve bu fragman Charles du Frense du Cange tarafından Constantinopolis Christina adlı eseriyle basılmış. Eserin Hellence yazmasının bir kopyası ise eksik olarak 1841 yılında Aynaroz’daki Vatopedi manastırında bulunmuş. Bu yazmanın 156 maddelerini içeren bölümü Paris Halk Kütüphanesi’ne, 96112 maddelerini içeren diğer bölümü ise British Müzesi’ne ulaşmış. Caralous Wescher, eksik kısımları Gyllius’un çevirisinden alıp, Hellence metni Latince çevirisiyle birlikte 1874’te yayımlamış. Yarım asır sonra ise R. Güngerich bu elyazmasını ve Gyllius’un Latince çevirilerini yayımlamış. Boğaziçi’nde Bir Gezinti, antik İstanbul, Haliç ve Boğaziçi hakkında ayrıntılı bilgi veren önemli bir kaynak. Dionysios önce Boğaz’ın uzunluğu, genişliği, coğrafik yapısı, akıntıları, akıntılarının oluşum nedenleri, manzarası vb. hakkında bilgi verip kısa bir giriş yapıyor. Ardından Byzantion dahil Haliç sahillerini, Boğaz’ın Avrupa yakası ve Asya yakasını madde madde ele alıyor, en güzeli de tüm bu yerler hakkında tarihsel, doğal ve mitolojik bilgiler sunuyor. Bu bilgiler çok eski kaynaklardan alınan haritalar, betimleme niteliğinde resimçizimler, heykel resimleri vb. belgelerle destekleniyor. Kitabın sonuna alınan “Türkçe Yer Adları Dizini” ve “Antik Yer Adları Dizini” de kaynak değerindeki bu kitabı daha iyi kullanmak ve hatta başka kaynaklara gidebilmek açısından çok faydalı. “Bibliografya” (“Atıfta Bulunulan Eserler”) ise İstanbul üzerine çalışma yapması gereken herkes için bulunmaz bir yol göstericilik görevi üstleniyor. Çevirmen Mehmet Fatih Yavuz, gerek çeviri gerek kitabın başındaki “Giriş” çalışmasıyla önemli bir hizmete imza atmış. “Giriş çalışması” diyorum, çünkü Yavuz’ın bu özenli yazısı da Dionysios’un eseri kadar İstanbul ve çevresi hakkında değerli bilgiler sunuyor. Kitap, bu giriş yazısıyla birlikte gelişmiş, yeni bir bütün olmuş. Yavuz, girişten hemen sonra, Dionysios’un sözünü ettiği yerleri sırasıyla Hellence ve Türkçe adlarıyla listelemiş ki bu liste de okurun, özellikle araştırmacının işini kolaylaştırmış. Mehmet Fatih Yavuz, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi. Antik İstanbul ve çevresi üzerine araştırmalar için American Research Institute in Turkey’den (ARIT) doktora sonrası araştırma bursu sahibi ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve University of Pennsylvania’nın ortaklaşa yürüttükleri Granicus Survey Project’te (Granikos Yüzey B Araştırması) yer almış. TİCARET VE İSTİLA YOLU: BOĞAZ İstanbul ve İstanbul Boğazı’nın günümüzdeki önemini daha iyi anlamak için antik dönemde gördüğü ilgiye bakmakta fayda var. İstanbul’un antik bir kent olduğu zamanlarda da göç yolunun üzerinde yer almış. Boğaz, prehistorik dönemlerden itibaren, şimdiki göç yönünün tersine, Avrupa’dan Anadolu’ya göç eden çeşitli kavimler için bir geçit olmuş, Asya ile Avrupa arasında köprü görevini en erken dönemlerde de üstlenmiş. Boğaz’da bilinen ilk köprü, Pers Kralı Dareios’un komutasındaki Pers ordusunun MÖ 513/512 yılında İskit Seferi sırasında Asya’dan Avrupa’ya geçmesi için, Rumelihisarı civarında yan yana dizilmiş gemilerin bağlanması ile oluşturulmuş. Her zaman ticaret yolu şeklinde nitelenen Boğaz, istilalar için de önemli bir yol olmuş. Kıyısına kurulan kent için istilalar açısından bazı dönemlerde dezavantajlı olsa da, Byzantion kentinin zenginliği ve öneminin ardında, İstanbul Boğazı’nı kontrol etmesi yer alıyor. Karadeniz’den Ege’ye, Ege’den Karadeniz’e giden gemiler İstanbul Boğazı’ndan geçmek için Boğaz’ı kontrol eden Byzantion’a “geçiş vergisi” ödemek zorundaydı. Öyle ki Atina güçlü olduğu dönemlerde Boğaz’ı kontrol etmek ve geçen gemilerin geçiş vergilerini elde etmek için Boğaz’ın girişine, Khrysopolis’e (Üsküdar) vergi istasyonu kurmuştu. Ayrıca Byzantion önemli bir liman kentiydi. Boğaz’ın tehlikeli sularına girmeden, en uygun seyahat koşullarını beklemek için kentin limanlarına demir atan gemiler hem liman parası ödüyor hem de yiyecek, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılayarak kentin ekonomisine katkıda bulunuyordu. Bu noktada MÖ 4. yüzyılda yaşamış tarihçi Theopompos’un yaptığı sosyolojik bir vurgu oldukça dikkat çekici. Theopompos, Byzantion’un ticaret için uygun bir yer olduğunu ve bütün Byzantionluların vakitlerini agorada ve kıyıda harcadığını, dolayısıyla da kendilerini meyhanelerde eğlenceye ve içkiye verdiklerini, “hedonistik” bir yaşam sürdüklerini söyler. Tüm bu gelirlerin yanında kentin aslında en önemli ekonomik kaynağı balıkçılık. Byzantion antik dünyanın balıkla özdeşleşmiş kentlerinden biri. Sayısız balık sürüsünün geçiş yolu olan Boğaz mükemmel bir balık sahası. Günümüzde Galata Köprüsü üzerinden hiç eksilmeyen balık avcıları, Coğrafyacı Strabon’un şu yazdıklarıyla daha bir anlaşılacaktır: “Byzantionluların şehir duvarına yakın olan Keras (Haliç), batıya doğru yaklaşık 60 stadia (11 km.) uzanan bir koy. Birçok girintisi olduğu için tıpkı ağaç dalları gibi geyiğin boynuzlarına benzer. Palamutlar buradaki girintilerde yüzer. Sayılarının fazlalığından, balıkları sürü şeklinde sürükleyen akıntının gücünden ve girintilerin darlığından dolayı kolayca avlanır. Bu girintilerin darlığı nedeniyle çıplak elle bile yakalanırlar.” Günümüzde kentte yaşayanların gündelik hayat konuşmaları içine bile sık sık konu alan Boğaz akıntısı ise denizciler ve araştırmacılar dışında şairler, yazarlar için de ilgi çekici bir konu olagelmiş. Romalı şair Horatius, antikçağın tehlikeli sularına yelken açan Fenikeli denizcilerin Boğaz’dan çok korktuğunu söyleyerek onun şöhretinin altını çizer. Şaire göre bu korkutucu bir şöhrettir: “Navita Bosporum / Poenus perhorrescit, neque altra / Caeca timet aliunda fata (Fenikeli gemici Boğaz’dan çok korkar. Ama onun dışında başka yerlerde göremediği geleceğinden çekinmez).” Bu meşhur konuda Dionysios Byzantios ise şöyle diyor: “3 (F53a): Boğaz düz değildir; birbirini izleyen paralel görkemli burunlara ayrılmıştır. Bu yüzden Boğaz’da sürekli anaforlar ve aynalar meydana gelir. Akıntı, dar alanda çalkalanır ve her iki kıyının arasındaki mesafenin daralmasıyla oluşan baskı sonucu, hızlanarak şiddetle akar. Boğaz’daki burunlar birbirleri ile örtüşür ve gemicileri neredeyse yanıltır ve sanki ilerlemelerini engeller. Kanaatimce kayaların Symplegades adını almasının ardında bu durum yatar. Zira (birbirleriyle çarpışanlar) yaklaşınca ayrıldığı, uzaklaşınca da bir araya geldiği izlenimi verir. Nitekim son olarak görünen şey, yeni bir başlangıçtır.” Boğaz uzunluğu, genişliği, koyları, akıntıları vb. özellikleri ile de ta o zamandan günümüze hep ilgi çekmiştir. Hakkındaki bazı bilgiler için İstanbul liman başkanlığı yerel deniz trafiği rehberi: http://www.denizcilik.gov.tr/tr/haberoku/haberoku.asp?haberID=183#) . ? Boğaziçi’nde Bir Gezinti/ Dionysios Byzantios/ Çeviren: Mehmet Fatih Yavuz/ Yapı Kredi Yayınları/ 100 s. SAYFA 9 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1068