Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
D ursel Duruel’in bir öyküsünden yola çıkarak “Öyküde Kadın Duyarlığı”nı anlattığım yazımda, bu duyarlığı bir yazıyla sınırlamanın yeterli olmayacağını anımsatarak, başka öykücü kadınların yorumlarıyla konuyu genişletmenin yararlı olacağını belirtmiştim (Cumhuriyet KİTAP, “Öyküde Kadın Duyarlığı”, 29 Temmuz 2010). eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN ‘İncir Çekirdeği Yanığı’ N Bir yazar, öykü kahramanı olarak kadını anlatırken, kendi düşlem gücünde yeniden yaratır. Artık o tam olarak yaşarken tanıdığımız kadın değildir. Öyküsünün yorumunda yeniden kişilik kazanan öykü kadınıdır. Öykü yazarı kadın olursa o duyarlığı daha iyi sezebilir. Daha iyi anlatır, demek istemiyorum. Ama kadın duyarlığını anlamak, anlatmanın ilk aşaması sayılır. Ne de olsa tek bir öykü o duyarlığın belli bir yönünü gösterir. Nice ilişkilerin belirsizliğinde kadını tanımak gerekir. Gene de genelleme yapmak olanağı yoktur. Ama o belirsiz ilişki, kadının bilinmeyen yönlerini gösterebilir. UZUN BİR ARADAN SONRA Şiir Erkök Yılmaz, o kadın ilişkilerine ince bir alayla bakmasını bilen bir öykücü. Son öykü kitabı “Enayi Bir Aşk” 1997’de yayımlandığına göre, 13 yıllık bir aradan sonra, yeni bir öykü kitabı yayımlanmış oluyor (İNCİR ÇEKİRDEĞİ YANIĞI, Öykü, Yapı Kredi Yayıncılık, 2010). Şiir Erkök Yılmaz’ın bir sözünden yola çıkarak öykülerindeki kadın duyarlığına bakmak daha anlamlı olacak: “Kurumsallaşan bir bakış açısı belki de güzellikleri tüketen.” Bir öykücü hazır yargılardan yola çıkarsa, alışılmış sözleri bir öykü kişisine yamamaya kalkarsa, onun kişiliğini belirtmiş sayılır mı? Güzellik eksikleriyle, yanlışlarıyla birlikte yaşar. Her yanı yontulmuş bir güzellik anlamsızlaşır. Önce, magazin öyküsü izlenimi bırakan, Orhan Bey’in gönül ilişkilerinden yola çıkalım. Orhan Bey evlidir. Bir kız, bir oğlan iki yetişkin çocuğu vardır. Eşi Canan Hanım’ı da sever. Canan Hanım biraz daha yorgun, Orhan Bey orta yaşın dinginliği içinde, her işe koşan, bir başka kadının teninde sevi ilişkisi arayan, yakışıklı bir adamdır. Bir kadınla ilişkisi yüzünden nerdeyse evlilik düzeni bozulacaktı. Düzeni korumasının, iki ayrı sevgiliyle ilişki kurmak olduğuna inandı. Ama o iki sevgili Orhan Bey’i yitirmemek için birbirine düştüğü zaman tensel ilişkinin anlamı kalmaz. Yaş ilerlese de cinselliğin geçmeyeceğine inanılır. Kimi kadınlar mutluluğu yabancı bir gövdeye sığınmakta arar. Kimi kadınlar da, aldatmaktansa aldanmanın daha insanca olduğunu inanırlar (Onurlu Gururlu Bir Öykü). Yaşlanırken cinselliğin yitirileceği korkusu kadınlarda daha mı ağır basıyor? Şiir Erkök Yılmaz öykülerine ince bir alayla mı bakıyor? Öykü kahramanlarını seviyor mu? Onlara biraz acıyor mu? “Onurlu Gururlu Bir Öykü” dulları koruyan, “dullara yas yaraşır” görüşüne karşı duran bir anlayışı anımsatıyor. Belki de yaşlanmaya aldırmayan kadının gücünü gösteriyor. DEĞİŞİK SEVİ İLİŞKİLERİ Kişilikli kadın, erkeğin yanında nasıl bir yeri olduğunu bilmek ister. Ama o, içindeki en özel yeri hangi kadına ayırmıştır? Böyle bir kadın var mı? Kendisi de onun yaşamında sıradan biri midir? Kadın şöyle düşünür: “Sevgi merdiveninin en üst basamağa hep ‘rezerve’dir ki, tanrı bilir, boştur. Seninkisi müşteri kızıştırmak. Seninkisi bir bileyi taSAYFA 20 Şiir Erkök Yılmaz, o kadın ilişkilerine ince bir alayla bakmasını bilen bir öykücü. şında sevgileri bilemek. Dikkat! Bileyi taşı bilediği gibi törpüler de! Seninkisi sevgileri törpülemek! Seninkisi bir puta sığınıp sevgilileri ufalamak! Seninkisi korku!” Hem bir insanı böyle tanıyacaksın, hem de ondan kopmayacaksın. Ocaktaki incirleri yakacak kadar telefona bağlanıp kalacaksın. İnsan ilişkilerindeki çelişkiler yumağını şöyle çözüyor Şiir Erkök Yılmaz: “Çünkü seni seviyorum. Bilene bilene keskinleşen bir sevgiyle. Her zaman kendini belki seni de kanatarak.” Ancak Şiir Erkök Yılmaz gibi bir öykü yazarı kadın duyarlığını sevide böyle sınayabilir. (İncir Çekirdeği Yanığı). Birbirini seven, ama açılamayan iki sevgili, bir başkası da olduğu yalanına sığınarak birbirinden uzaklaşırlar. Arada belirgin bir engel de yoktur, ama koparlar birbirlerinden. Sevi ilişkisi çözemediğimiz gizlerle dolu (Kırmızı Başlıksız Kız). Tekdüze çalışma koşullarında, birbirine benzer günlerde sürüklenip durmak insanı bunaltabilir. Böyle durumlarda insan kendinden kurtulmak ister. Şiir Erkök Yılmaz bu bunalımı resimlere yansıtan bir kızın iç dünyasını anlatıyor: “Sıkıntılı bir gününde yıldız çiçekleriyle balık kuyrukları çizen bir kızın bilinç altında neler gizlidir? Çık bakalım işin içinden. Serserilik.” Bir kadının kendinden kurtulmasını anlatmak kolay değildir (Kaçmak). Bir öğrenci yurdunda kalan genç kadın kız arkadaşına da yakınlık duyabilir. Onun “Telve Gözlüm” adındaki şiiri bir kız arkadaşına da, erkek arkadaşına da adanabilir. Kadın, içindeki düğümleri çözemeyişin bunalımındadır (Sevilmek İstiyorum Bu Gece: Kurşunlanacak Bir Gece). Şiir Erkök Yılmaz, sevildiğini bilen bir kadının gözlerini anlatırken değişik bir bakış tanımlar: “Sanki gözlerinle bakmıyorsun, sanki gözlerinin dibinde harelenen bir ikinci göz var, sanki o bakıyor, sen görüyorsun.” Şiir Erkök Yılmaz’ın şu sözleri edebiyat eleştirmenlerini de düşündürmeli: “Bir yazarın kendini, sürekli kendini yinelemesi yasak mıdır? Roketler bile ilk fırlatıldıkları günkü gibi yükselmez, ama belli bir yörüngede yol izler. Bunun için bir yazar, yazarlıktan atılabilir mi? Demek ki önyargılı bir eleştirmenin öncelikle bir yazarı anlamayı zorlaştıran alışkanlıklarından kurtulması gerekecektir. Hele kadın duyarlığını anlatmanın ustası olan bir öykü yazarına geniş açıdan bakması gerekecektir. KENDİMİZİ ÖĞRENMEK Şiir Erkök Yılmaz’ın kitabında Dr. Mustafa Şerif Onaran’a adanmış bir öykü var: “Yazı Yaşamak.” Sindirim Hastalıkları Cerrahisi’ne emek verdiğim yıllarda kanser hastalarının cerrahi girişimle iyileştirilmesi önemli yer tutmaktaydı. Gene de öyledir: Erken tanı, erken girişim hastayı kurtarabilir. Öyküdeki hekim hastasına: “Yazı yaşa, oğlum” diyor. Hasta eşiyle birlikte yazı yaşamaya hazırlanıyor. Kendini yaşamanın akışına bırakan hasta öyle bir iyileşme gösteriyor ki, hekim bile gözlerine inanamaz. “Acaba yanıldık mı?” der. Ama kadın duyarlığı, bir kanserli hastanın içindeki gizli ölümü sezer: “Karı koca bile olduk. Ameliyattan bu yana yapamadığımız bir şeydi. Neden bilmem, bir ölüyle seviştiğim duygusuna kapıldım. Bir an önce bitsin diye doygunluk taklidi yaptım.” Kesin gerçek ölüm olduğuna göre, insan ilişkilerindeki ayrıntılar artık anlamını yitiriyor. Öykü yazarı bir kadın çevresine alaycı bir gülümsemeyle bakınıyor. Şiir Erkök Yılmaz, bir kadın ayağını özleyen çorapların bile anlatılmaya değer bir öyküsü olduğuna inanıyor (İpte Asılı Kalmış Bir Çift Çorap). Ayakkabının tabanına yapışan sakız gibi anlamsız bir ayrıntı yaşamanın akışını değiştirebilir mi? Ama “Sakız” da bir simge sayılır. Sakız gibi bize yapışan asalaklardan kendimizi kurtarabiliyor muyuz? Şiir Erkök Yılmaz öyküyü şöyle sonlandırıyor: “Amma da taktım kafayı şu sakıza! Gücüm bir sakıza yettiği için mi? Ya hayatımdaki diğer sakızlar? Gücüm onlara yetiyor mu? Tanrım, yoksa sakıza sakız olan ben miyim?!” Şiir Erkök Yılmaz’ın öykülerindeki alaysamalı biçem özelliği, yaşamaya değişik bir açıdan bakmamızı kolaylaştırıyor. O bakış, aralarında ayrı dünyalar olan insanları bile yakınlaştırıyor: “Bir bakış yetmişti birbirimizi sevebileceğimizi anlamamıza... Ne çok uyumsuzluk vardı oysa aramızda” (Bozkırdaki Bağlama). Belki de yaşamanın anlamına varmak bozkırda çiçek açtırmaktır. Bir kadının yaşamasını anlamlı kılan, onun gizli yönlerini anlamayı kolaylaştıran insan, kendini yeniden keşfetmesini sağlayacaktır. Artık o insan, “Bozkırda, benim kendi bozkırımda, binlerce çiçeği açtırarak...” diye anılarında yaşattığı bir sevgili olacaktır. Anlamsız bir ayrıntı bile insanın kendini tanımasını kolaylaştırırken, yaşamasını değiştiren bir insan kadın duyarlığına özel bir anlam kazandıracaktır. Şiir Erkök Yılmaz, değişik etkilerden yararlanmasını bilen, onları, incelikli bir alaya dönüştüren, dolaylı olarak bize kendimizi anlatan bir öykücü. Kendini bile alaya almaktan çekinmeyen, sevi ilişkisini tende arayan insanların yalnızlığına ayna tutan bu öykücüyü yeniden keşfettiğimizin ayrımına varalım. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: EDEBİYAT ORTAMINDA SİLİNMEK Bir yazar, her gün yeni bir arayış içinde, kendini bir başka çalışmaya adamalıdır. Belli bir çalışmayı yinelemeden derinleştirmeli, aynı konuya değişik açılardan bakabilmelidir. Edebiyat ortamında kimi yazarların hakkı yenmiyor mu? Gereksiz yere daha çok anılan bir yazar, bir başka yazarın hakkını yemiş sayılmıyor mu? Yeni bir yazarı keşfeden bir usta eleştirmen ondan beklentilerini de göstermeye çalışmalıdır. Onun kendini geliştirdiğini gördükçe, edebiyatta yeni bir yıldız olacağına inanır. Araya çıkar ilişkileri girer mi? Bir yazarın kendini kullandırmak istemesinde ne gibi özellikler vardır? O çıkar ilişkilerinde cinselliğin de payı olabilir mi? En saygın bir eleştirmenin bile çürük bir yanı olduğu söylentileri doğru mudur? Şiir Erkök Yılmaz’ın “Kıskançlık” öyküsü, sıradan bir öykü olmanın ötesinde, edebiyat ortamına yöneltilen bir eleştiri özelliği taşıyor, “Kıskançlık” öyküsünde anlatılan kişiler birer simgedir: Kendilerini öne çıkarmak için en yakın arkadaşını nasıl harcadıklarının simgesi. Belki de gereksiz bir alınganlık. Diyelim ki bir ozandan umutlusunuz. Yeni imgelerle, değişik bir kurguyla alışmadığımız bir şiire yönelmektedir. Şiirimiz için böyle yeni bir umudu karşılamak bir eleştirmenin görevi olmalı. Ama gerilerde bekleyen öyle çok ozan var ki, kendilerine ne zaman sıra geleceğinin telaşı içinde, olumsuz yargılara varırlar. Şiir Erkök Yılmaz’ın “Kıskançlık” öyküsü edebiyat ortamına kuşkuyla bakmamıza yol açıyor. Bunu, hakkı yenen bir öykücünün başkaldırısı olarak nitelendirmeliyiz. Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1068