Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Günü anlamak için bir kitap Finansallaşma ve Kapitalizmin Krizi, Costas Lapavitsas editörlüğünde hazırlanan dünyanın önemli iktisatçılarının yazılarından oluşan bir derleme. Kitaptaki makalelerde yakın zamanın küresel krizlerinden, günümüz kapitalizminde bankacılık ve özel olarak merkez bankacılığına, genel olarak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki finansal hareketlerden ve özelde Japonya ve Türkiye deneyimlerine kadar pek çok konu mercek altına alınıyor. Ë Elif KARAÇİMEN inansallaşma, 2007’de ABD’de çıkan krizle birlikte giderek daha fazla akademik çalışmanın konusu oldu. Akademik literatürde finansallaşma terimine farklı perspektiflerden yaklaşan pek çok çalışma bulunduğundan, ortaklaşa bir tanım yapmak mümkün değil. Genel olarak bu kavram, ulusal ve uluslararası alanda finansal işlemlerin ve finansal kurumların gittikçe hâkim duruma gelmesini tanımlamak için kullanılıyor. Bu kitaba yazılarıyla katkıda bulunan iktisatçılar ise finansallaşma kavramına, Marksist ve heterodoks bir perspektiften yaklaşıyor. Bu bağlamda finansal piyasaların son yıllarda artan hâkimiyetinin sadece bu piyasalarda meydana gelen değişimler incelenerek ele alınmaması gerektiğini; finansal krizlerin, bankaların işleyişindeki değişimlerin, rezerv hareketlerin ve diğer tüm finansal gelişmelerin kapitalist sistemde son otuz yılda meydana gelen yapısal değişiklikler bağlamında irdelenmesi gerektiğini vurguluyorlar. Kitaptaki ilk makalede Lapavitsas, 20072009 ABD ipotek krizinin ortaya çıkışından hareketle finansallaşmanın kapitalist ekonomilerde nasıl bir dönüşümü temsil ettiğini değerlendiriyor. Bu çerçevede yazar, büyük sınai ve ticari işletmelerin giderek artan oranlarda açık piyasalardan borçlanmalarının bir sonucu olarak bu işletmelerin bankalar ile ilişkilerinin zayıfladığını öne sürüyor. İkinci makalede Dymski, ABD krizinin temel nedenlerinden biri olduğunu ileri sürdüğü ABD ipotek piyasalarında yaşanan ırka dayalı dönüşümü ampirik verilerle ortaya koyuyor. Yazar 1990’lara kadar finansal piyasalardan dışlanmış olan ırksal azınlıklara, 1990’lardan itibaren ağır koşullar altında yüksek riskli ve yüksek maliyetli ipotek kredileri verildiğine dikkat çekiyor. Dymski Amerikan işçi sınıfı ücretlerindeki uzun süreli düşüş nedeniyle konut fiyatları ve ücretler arasındaki makasın gittikçe açıldığını ve geri ödenemeyen ipotek kredilerinin çok yüksek seviyelere ulaşmasıyla 2007 yılında krizin patlak verdiğini belirtiyor. Dos Santos tarafından kaleme alınan üçüncü makalede ise bireysel bankacılığın gelişmesiyle birlikte bankaların eskiden olduğu gibi işletme kârlarından ziyade artık giderek artan boyutlarda direkt ücretlerden kazanç sağladığı vurgulanıyor. İlk kısımdaki son makalede Papadatos yine Marksist bir bakış açısıyla merkez bankacılığını toplumsal, siyasal yönleri ve sınıf çıkarları ile ilişkileri bağlamında ele alıyor. Yazar özellikle finansallaşma döneminde merkez bankalarının tek stratejisi olarak öne sürülen enflasyon hedeflemesini mercek altına alıyor. Papadatos enflasyon hedeflemesinin genel olarak toplumun çıkarlarına ters düşmesine rağmen sermayenin finansal çıkarlarının lehine olması nedeniyle benimsendiğini ileri sürüyor. NEORİBERAL DÖNEMİN SONU İkinci kısımdaki ilk makalede Itoh, ABD’deki son krizi 1929 Büyük Bunalımı ve 1990’ların Japonya krizi ile karşılaştırıyor. Krizin toplumsal maliyetini de değerlendirdiği çalışmasında Itoh; bu krizin, neoliberalizmin sınırlarını ortaya koyduğunu ve neoliberal dönemin sona erdirilmesi gerektiğini gösterdiğini belirtiyor. İkinci kısmın ikinci ve üçüncü makalelerinde finansallaşma döneminde yoğunlaşan sermaye hareketleri değerlendiriliyor. İlk olarak Morera ve Rojas özellikle son 10 yıldır dünya kapitalizminde üretim ve dolaşım arasındaki dengenin dolaşım lehine nasıl dönüştüğünü ortaya koyuyor. Yazarlar işgücü piyasasındaki değişim ve devletin dönüşümünün, daha önce eşi benzeri görülmemiş boyutlarda tasarrufun sermaye elinde toplanmasına olanak sağlayacak koşulları yarattığını öne sürüyor. Morera ve Rojas, doların hegemonyası altında dünya ekonomisinde meydana Finansallaşma ve Kapitalizmin Krizi Costas Lapavitsas F gelen kredi bollaşmasını ve gelişmekte olan ülkelerden özellikle ABD’ye yönelen sermaye akımlarını ampirik verilerle gözler önüne seriyor. Sonraki makalede Painceira yine sermaye hareketlerini ele alıyor. Yazar, ABD ekonomisi ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki sermaye hareketlerini inceledikten sonra bu hareketlerin gelişmekte olan ülke ekonomilerine olan etkilerini inceliyor. Painceira bu sürecin gelişmekte olan ülkelere çok büyük toplumsal ve iktisadi maliyetler yüklediğini ileri sürüyor. Kitaptaki son makalede Ergüneş, orta gelirli ülkelerdeki finansallaşmayı Türkiye örneğini analiz ederek ele alıyor. Yazar çalışmasında, Türkiye’de finansallaşmanın çeşitli yönleri olarak enflasyon hedeflemesi, sermaye hareketleri, reel sektörün finansmanı ve bankacılık sektöründeki değişimleri değerlendiriyor. Ergüneş, 2000’li yıllarda artan finansallaşma döneminde, Türkiye ekonomisinin ithalata bağımlı üretim, cari açık, işsizlik, yüksek kamu ve özel sektör dış borçlanması ve bireylerin artan borçlanması ile karakterize olduğunu verilerle ortaya koyuyor. ? (*) Londra Üniversitesi, Şarkiyat ve Afrika Araştırmaları Okulu’da (School of Oriental and African Studies) araştırma görevlisi. Finansallaşma ve Kapitalizmin Krizi/ Yayıma Hazırlayan: Costas Lapavitsas/ Çeviren: Tuncel Öncel/ Yordam Kitap, 336 s. Ahmet Ada’dan ‘Paçalı Bulut’ Dünya ve hayata bağlılığın şiirleri Ahmet Ada’nın Paçalı Bulut adlı kitabını oluşturan şiirlerinde, yaşama sevinci, hayata bağlılık, günlük yaşamın akışı belirgin biçimde göze çarpıyor. Ada, günlük yaşamın geçtiği mekân, zaman, olay ve çeşitli nesneleri şiirsel söylemine taşıyor. Ë Mustafa GÜNAY hmet Ada’nın Paçalı Bulut isimli kitabındaki kimi şiirlerinde ölüm imgesi (Pars) bulunsa da, bunun önceki kitaplarına ve şiirlerine göre geri planda kaldığını söyleyebiliriz. Ancak insanın doğa ve dünyayla bütünleşmesi yine belirgin: Nesneler, şeyler ve onların dili ve söyleminin bu kitapta yer alan şiirlerin örgüsünde belirleyici bir rol oynadığını ifade edebiliriz. “Biliyorum nesnelerin de dili var/ konuşurlar durmadan birbiriyle/ yitmemek için kısacık zamanda” (s. 50). Ada, yer yer doğanın, doğal olanın kendi sesiyle şiiri kurmaya çalışarak, insan ve doğa arasındaki kopuşun ve yabancılaşmanın aşılmasına yönelik bazı işaretler de ortaya koyar. Bu bağlamda özellikle “kuşlar”ın ayrı bir yeri olduğu dikkati çeker. Belki de hem gökte hem yeryüzünde yer alabildikleri için. Kuşlar hem konmayı, yerleşmeyi, yuva kurmayı, bir yaşama mekânı inşa etmeyi hem de göçmeyi, kaçmayı, uzaklaşmayı ve sonsuzluğa uzanmayı imledikleri için Ada’nın şiirinin temel unsurları arasında yer almayı sürdürür. “Göl Düşleri” şiirinde, geçirdiği ameliyat, yaşadığı sıkıntı, acı ve iyileşme dönemi kadar, yeryüzünü yaşanmaz kılan “yeryüzü tefecileri”ni de eleştirir: “Yoğun bakım cehenneminden yeni çıktım/ gömleğim kanser lekesi, mutsuzluğum/ günden güne artıyor, biçimini buluyor bende/ kaçıp sığındığım hüzün// sözcükler kan, yeryüzü çığlık çığlığa/ gömülmüş damağıma sürgün muhabbeti/ siz ey dünyanın tacirleri, yeryüzü tefecileri/ sancağı yükselttikçe sancaktar/ çözülmektedir ayakları şeyhle A rin de” (s. 16). Ada, hayata bağlılık ve iyileşme sürecini varoluşsal bir boyutta ele alır. Bu konuda “Hayata Bağlılık” şiiri dikkati çeker: “Bugün yüreğimin erinci uçuyor/ kayalıklara çarpan denizin üstünde/ nedir bu tinimin martılarla uçuşu/ uzanırken bedenim toprağa upuzun// ağaç olsam geyikler gelir mi?/ nereden bileyim, bildiğim şey/ sayrıyım güneşe çıktım/ nisan kuşlarının sevinciyle” (s. 21). Tinin sonsuzlukla, bedenin toprakla bütünleşmesi, insandaki iki farklı yöne işaret etmekle birlikte, şair dünya ve hayata bağlılığı ve bunun verdiği sevinci dile getirir. Öyle ki bazı durumlarda bütün toplumsal ve varoluşsal kaygılardan uzakta, yalnızca hayatta olmak ve bunu hissetmek bile mutluluk kaynağı olabilir. “Hava Değişimi” şiiri de, ruhu arındıran “doğanın mucizeleri”nden söz eder: Oh, elmalar iyileştirir hasta bedenimi/ yaz günü, kıyısında bir çilek tarlasının/ sevince kuruyorum saati/ imrenerek doğanın mucizelerine” (s. 26). Doğanın sesine kulak vermek, bir bakıma insanın unuttuğu bazı şeylerin hatırlanmasına da yol açabilir: “Artık olmasın ölümler sevgilim/ insan unutmasın göğe ağan ağacı/ ve yaprağın suyun arı dilini/ rüzgârın bütün gün değdiği” (s. 32). İnsanın doğayı gözlemlemesi, düşünmesi belli bir mekânda ve ortamda söz konusudur. Ada da kimi şiirlerinde şiir yazdığı mekânlardan söz eder. Burada balkon akla gelir: “Bu balkon, deniz gören şiirin yurdu// bu balkon, zaman dışı dünya” (s. 27). Ada’nın Paçalı Bulut kitabındaki şiirlerinde doğanın sesine ve sessizliğine daha yoğun biçimde kulak vermeye yönelmekle birlikte, yaşadığı şehre, toplumsal ve kültürel ortama karşı ilgisiz olmadığını söyleyebiliriz. Şehirden ve özellikle Mersin’den söz eden şiirleri bu kitabında da buluruz. Ada’nın şiirinde kente inen geyikler yine karşımıza çıkar: “İçimdeki ağaç sensin/ yüzlerce kuş havalanır üstünden/ sevgilim/ seni çoğala çoğala sevdiğim zaman/ tuhaftır/ geyikler kente iner” (s. 23). “Gölge” adlı şiirde de Ada, şairin kentteki konumunu ve kendisine ilişkin kanaatleri dile getirir: “Bir gölge gibi geçti Mersin çarşılarından// umutsuzluğa düşeni gördükçe/ kederi arta arta gezerdi/ kendinin olmayan ölü saatlerde/ bir yabancı gibi dolaşırdı kenti” (s. 53). “Kayıp Oğul” metinlerarası bir şiir olarak dikkati çeker. Cemal Süreya’ya, Can Yücel’e ve Kavafis’e göndermelerle örülen bir şiirdir. “Kayıp Söz”de Turgut Uyar’a, “Eylül Girer”de ise Edip Cansever’e yapılan göndermeler söz konusudur. Ada’nın bu kitabında yalın, duru bir söylemin ön plana çıktığı söylenebilir. Ama söz konusu olan derinliği içeren bir yalınlıktır. Yalın ama derin bir şiirin sesiyle Ada, poetik serüvenini sürdürüyor. ? Paçalı Bulut/ Ahmet Ada/ Artshop Yayınları/ 56 s. SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1068