25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

K Dikmen Gürün’e… itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Tiyatro için tiyatroyla geçen bir ömür yatroda üretilen değerlerin üleşilmesi için de çaba harcıyor sürekli. Gerçekten Merhaba Gösteri Topluluğu’nun perde açmaya koyulduğu 1970’lerde amatör tiyatro olgusunun siyasal tiyatroyla aynı kavrayış yönünde örtüştüğü söylenebilir pekâlâ. Nitekim toplulukla birlikte 1968 dalgasına uygun yükselişte bir ivmeyle yola çıkan Devrim İçin Hareket Tiyatrosu, ODTÜ Oyuncuları, SBF Tiyatro Kulübü gibi topluluklar tiyatronun gücünü siyasallaşan bir sanat paydasında buluşturmanın kavgasını veriyor bu süreçte. BİR TİYATRO AYDINI OLARAK AKARSU... S.Günay Akarsu, kişisel çabalarıyla tiyatro üzerine kitaplar, oyunlar yayımlamanın görece öncülüğünü yapan biri olarak alınabilir. Tiyatroya özgülenmiş dergi yayıncılığını da buna eklemek olanaklı sanıyorum. Onun gerek sahne eylemi deneyimine gerekse tiyatro kuramına özgü uygulayımı, yaklaşımı S.Günay Akarsu kitabında açıkça görülebiliyor. Pek çok dergide, gazetede “S.Günay Akarsu” imzasıyla yer alan tiyatro eleştiri, değerlendiri, incelemeleri, kuramsal yazılar “devrimci tiyatro”nun bu sevgili gönüllüsünün ne çok katkı koyduğunu gözler önüne seriyor. Bu çerçevede yapılması gereken ilk iş, tiyatromuza bir siyasa kazandırmak Akarsu’ya göre: “Oyunu seyrettikten sonra tiyatrodan çıkan biri, girdiğinden başka olmalıdır, kazançlı çıkmalıdır tiyatrodan.” “Tiyatrolarımızın da böyle aydın, ileri bir seyirci yetiştirmekte sorumluluk yüklenebilmesi için bir politika edinmesi gereklidir.” “Tutarlı bir insan politik çalışmalarında bir türlü, sanat çalışmalarında başka türlü olamaz.” “Daha tiyatrolarımızın bir politikası yokken, politika tiyatrosu istemek zamansız görünebilir belki. Ama bu isteğe katılan tiyatrolar çıkarsa amaçlarına erişmeleri hiç de olanaksız görünmüyor bize.” (50, 53, 63) Bütün bunlar, Ocak 1959’da Şükran Kurdakul yönetimindeki Yelken dergisinde başlayan tiyatro eleştirileriyle Akarsu’nun aslında 1950 sanatçılar kuşağının tiyatroya vuran yansıması olduğunu görmemizi sağlıyor. 1950 kuşağının öyküden şiire, romandan oyuna, resimden müziğe bütün sanat alanlarında nasıl büyük dönüşümler yarattığı, sonunda bir büyük çığıra yol açtığı, adeta çığa dönüştüğü göz ardı edilebilir mi? 1950 kuşağı sanatçılarının verimlerinin 1961 Anayasası’yla gelen özgürlükçü ortamda daha bir serpilip sağlıklı gelişme koşullarına kavuşması üzerinde nice durulsa yeridir… Zaten Türk tiyatrosunun gelişim gösterdiği, yetkinleşip olgunlaştığı, köklenip dal budak saldığı evre de asıl bu evre olmuştur bana göre. Bunun üzerinde aralıklarla durduğumdan burada konuya yeniden girmeyeceğim. Tiyatro eleştirisinde yaklaşım yöntemi bağlamında nesneye özgülüğü, nesnelliği elden bırakmayan Akarsu, konusuna yoğunlaşırken çok yönlü bir beslenmeyi, birikimi temele aldığını da gösteriyor. Bu açıdan Türk tiyatrosunda yarım yüzyıldır değerini koruyan bir eleştirmen olarak alınması zorunlu onun. Akarsu, tiyatro eleştirmeninin nasıl olması gerektiğini dile getirirken bu anlayışını şu Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, bugün sunulan gösterimin ardından sona eriyor… İK(e)SV’nin geçmişten günümüze içselleştirerek büyüttüğü emekle kotarılan bu anıt etkinlik için ne söylense, eksik kalacaktır yine de. İKeSV’nin öteki etkinlikleri gibi tiyatro festivali de kim bilir nice gönüllünün emeğiyle ulaşıyor bize… Kimlerin, kaç yıllardır döktüğü emek, görkemli bir somluğa dönüşüyor böylece. Herkeslerin bildiği Şakir Eczacıbaşı çınarının yanına eklenebilecek adlar arasında Bülent Eczacıbaşı başkanlığında bugünkü tüm yönetim ve yürütme kurulları, etkinliğin Danışma Kurulu üyesi olarak görev üstlenen Yıldız Kenter, Cevat Çapan, Metin Deniz, Zehra İpşiroğlu, Özdemir Nutku, Zeynep Oral, Ayşegül Yüksel gibi bilimciler, sanatçılar anımsanabilir. Ama kendilerini gönüllülük görünmezliğine büründürerek aramıza katılmış sayılamayacak, yazılamayacak o denli çok kahraman yer alıyor ki festival etkinliklerinde, bu insanlara da festival direktörü Dikmen Gürün’ün şahsında teşekkür borçluyuz kanımca… 17. Zaten tiyatro sanatının sürdürülebilmesi bir ölçüde bu gönüllülükten, “rıza lokması”nın yüceliğinden kaynaklanmıyor mu? Geçmişten günümüze tiyatroyu yaşatanların neredeyse tümünde bu tür gönüllülüğün, özverinin izi sürülebilir herhalde. Böylesi tutumlarla dünyanın öteki yerlerinde yapılan tiyatro eylemlerinde de karşılaşılması rastlantı olmasa gerek! İşini maişet kaygısıyla, kolluk memuru kavrayışıyla sürdüren tiyatrocular hiç mi yok peki? Olmaz olur mu, hem de çok! Ne ki tiyatroya omuz verenlerin büyük bölümünün bu işi gönüllülük temelinde sürdürdüğü unutulmamalı yine de. Bunun yanında bir de erkelerini, herhangi karşılık beklemeksizin tümüyle tiyatroya vakfeden insanlar var… Onlar tiyatronun gönüllüsü olmayı da aşıp kendilerine sunulmuş bir ömrü tiyatro sanatına verip geçivermiş görünüyorlar daha çok. Böyleleri sayıca düşük kalıyor kuşkusuz… İşte tiyatro için tiyatroya ömür vermiş bu adlardan biri de S.Günay Akarsu. Ona sunulan kitap da bu ölçüde değer taşıyor: Toplumcu Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam/ S.Günay Akarsu (MitosBoyut, 2009). TİYATRODA ÜRETİLEN DEĞERE ZAMAN BİÇMEK... S.Günay Akarsu kitabını, Akarsu’nun da kurucusu olduğu Merhaba Gösteri Topluluğu’nun, artık erişkin yaşlardaki beş üyesi yayına hazırlamış: Mustafa Sercan, Şefika Görgülü Kamcez, Rüksan Doksatlı Tuna, Dündar İncesu, Erdinç Özköylü. Bu beş değerbilir insanın ortaya koyduğu yapıt, hiç kuşkusuz bir ahde vefa örneği aynı zamanda. Bu yüzden yazının girişinde bu “delikanlı”ları kutlamayı gerekli gördüm doğrusu. Mustafa Sercan’ın “Sunu”sunda altını çizdiğim satırlar şunlar oldu: “Sabri Günay Akarsu emekten yana, emekçiden yana, sosyalizmden yana taraf olmuş, yaşamının eksenini bu doğrultuda sanata, tiyatroya adamış bir düşün insanıydı.” “Örgütlüydü.” “Örgütçüydü.” “Politik sanattan yanaydı.” “Israrla sanatlı bir yaşamın savunucusu oldu.” “Farklı sol görüşlerden birçok kişiyle çalışmayı bir yaşama tarzı haline getirmişti.” “Tiyatro eleştirisini dünya görüşü doğrultusunda bir yazı yöntemi geliştirerek uygulamıştı.” “Tiyatroyu tarihle, felsefeyle, sosyolojiyle, kuramı ve uygulamasıyla, bir bütün olarak kavramaya çabalayan, öğrendikçe öğreten, öğrettikçe öğrenen bir öğretmen.” Sürdürelim okumayı: “Profesyoneldi. Her yaptığını işin gereklerini yerine getirerek, eksiksiz tamamlamaya çalışır, işe ve işle ilgili her nesne ya da kişiye saygı gösterirdi.” “Amatördü. Profesyonel tiyatroların işlevini yok saymadan, amatör tiyatroların işlevini gören, tanımlayan, toplumcu savaşımda önemini vurgulayan bir amatör tiyatro adamı. Amatörlüğü para almadan yapılan, heves işi olarak değil, gönüllü yapılan ikinci iş olarak tanımlayıp uyguladı.” S.Günay Akarsu, bu nitelikleri kuşanır, kendi özünde bunları yoğururken onun kısacık bir ömür sürdüğünü de unutmayalım. 8 Mayıs 1933’te doğuyor, 30 Kasım 1982’de ölüyor. Demek kırk dokuz yıl bir yaşam sürüyor Akarsu. Ama 1957’de İTÜ Sanat Kulübü Tiyatrosu’nun kuruluşuna katıldığı tarihten sonra yaşamının geriye kalan yirmi beş yılını tümden tiyatroya özgülüyor. Akarsu için bu, geç bir tarih sayılabilir, çünkü yirmi dört yaşından önce de özellikle Ankara Atatürk Lisesi’nde öğrenciyken tiyatro çalışmalarına katılmış, en azından bu yolda adım atmış olmalı bana göre. Ne ki kitapta, bu konuda bir bilgi notuna rastlanmıyor. Ama 1957’den sonra gürül gürül bir ırmak akmaya koyuluyor tiyatromuzda. Amatör tiyatromuzun önemli uğrak yerlerinden biri olarak da alınabilir Akarsu’nun bu yöndeki çalışmaları. Çünkü o, ti sözlerle somutluyor: “Seyircimizin yeniliğini göz önünde tutan, tiyatroyu öğrenme, alışma çabalarında bulunduğunu bilerek yazan eleştirmeciler gereklidir bize. Her sanat kolunda olduğu gibi tiyatroda da bu tiyatrocularla, bu seyirciyle yola çıkacağımıza göre yurdumuzun, koşulların sorunları içinde yetişmiş, halkın istediğini her zaman vermenin doğru ya da güzel olmadığını bilen, bazı bazı beğenilmemeyi, sevilmemeyi göze alabilen eleştirmeciler… Türkiye’yi hiç tanımadan, soyut tiyatro kurallarını ezberleyerek yapılan eleştirmelerin tiyatromuza bir kazanç sağlayacağına inanmıyorum.” (46) TİYATRONUN AYDINLIĞINDA ZAMANA DİRENMEK... Bütün bu veriler, S.Günay Akarsu’nun, bir toplumcu tiyatrocu olarak aydınlanmacı tutumunu ele veriyor kuşkusuz. Akarsu, ta elli yıl önce 1961’de “Toplum İçin Tiyatro” başlıklı yazısının bir yerinde şu vurguyu getiriyor: “Bizim gibi büyük devrimler başarmış, Doğu’nun dar, kalıplı yaşam anlayışından kurtulup Batı’nın her olayı belli nedenlere bağlayan bilimsel görüşüne geçmek için çaba gösteren uluslar, toplumlarının eğitilmesinde, yetiştirilmesinde tiyatrodan yararlanmaya her ulustan daha çok zorunludur.” (37) İKeSV, işte böylesi bir işlevi yerine getiriyor on yıllardır. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, sanatımız, yanı sıra ekinimiz için bir turnusol işlevi üstlenirken bize başarmamız gereken işleri de gösteriyor tiyatronun aynasında. 1963’teki sözleri Akarsu’nun bu bağlamda alınabilir: “…Tiyatro alanında çok geri değiliz artık. Tiyatrocularımız tek tek ya da topluca yurtdışında başarılı oyunlar veriyorlar; alkışlanıyorlar, beğeniliyorlar. Tiyatro geçmişimizin çok kısa olduğunu düşünürsek hiç de küçümsenecek başarı değil bu. Dünya tiyatrosunun çağdaş çizgisine erişmemize çok kalmadı; birkaç zaman sonra bizim de tiyatro alanında söyleyeceğimiz olacak bu gidişle.” (49) Tiyatromuzun 195060’lardaki “altın çağı” ile amatör tiyatronun yükselişindeki koşutluğa dikkat çekerken de şunları söylüyor Akarsu: “Bir ulusun sanatı, ancak o ulusun halkına dayanarak, o ulusun halkına yönelerek var olabilir.” “Son yıllarda, tiyatroya bütün yurdumuzu kaplayan bir akış başladı. Hemen hemen her kentte, her ilçede gençler bir araya gelip çalışmalara başlıyor. Köylere değin uzandı tiyatro artık. Kendi kendine tiyatrosunu kurup, tiyatro yapısı edinmeye çalışan köylerimiz bile var. (Bademler Köyü gibi). Tiyatro geçmişimizin çok kısa olduğu göz önünde tutulursa bu mutlu gelişmenin değeri daha da artar elbette.” “…Memet Fuat ile açtığımız ‘Her Yer Tiyatrodur’ kampanyası işte bu gerçekleri gönüllü tiyatroculara duyurmak, onları atılıma zorlamak için başlatılmıştır.” (69, 61, 62) Aydınlanma doğrultusunda değer üretmenin de kılavuzluğunu yapıyor demek ki S.Günay Akarsu kitabı. Bu çerçevede salt tiyatroya sunulmuş ömre dönük vefa borcu ödemek anlamına gelmiyor söz konusu yapıt. Tiyatromuzda ekin, kuşak, deneyim vb. açısından estetik kopukluğun giderilmesinde ya da köprüler kurulmasında önemli işlev üstleniyor aynı zamanda. Dilerim, tiyatromuza ömür veren, henüz adları çevresinde gerekli yayın yapılmamış ötekiler için de uyarı niteliğini taşır bu kitap… Hak ettiği yere konulup, ilgi gösterilir ona! S.Günay Akarsu, ürettiği değerle tiyatromuzda olduğu kadar aydınlanma tarihimizde de varlığını koruyor çünkü… İşte kıpkısa bir ömrün upuzun sürecek özeti bu! ? SAYFA 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1060 Dikmen Gürün
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear