25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Memet Baydur’un anısına saygıyla Orhan Pamuk’un “Gelmiş geçmiş en büyük tiyatro yazarımızdır” yargısıyla selamladığı Memet Baydur’un yegâne hikâye kitabı Gözün Kahverengi Suyu ilk yayımlanışından on beş, yazarının zamansız ölümünden ise yaklaşık on yıl sonra nihayet kitapçılardaki yerini aldı. Baydur’un 19741994 yılları arasında Nairobi, Ankara ve İstanbul’da kaleme aldığı kitap, yine Pamuk’un deyişiyle “Memet Baydur’un yalnızca Türk tiyatrosunun en parlak yazarı değil, ne yazmışsa alıp okunacak, saklanacak olağanüstü yazarlarımızdan” biri olduğunu gösteren küçük bir mücevher. Ë Alişan ÇAPAN “Bir gün, bir uzun gün hep denize baktık/ miller ve ağırlıklar bitti/ gelip geçmeler bitti, gemilerin/ beyaz ve kocaman gövdeleri/ gözün kahverengi suyuna geldik.” Edip Cansever 951 doğumlu Memet Baydur’un en önemli tiyatro yazarlarımızdan biri olarak parladığı dönem, 1981 yılında ilk oyunu Limon’un Devlet Tiyatroları’nda Müşfik Kenter tarafından sahnelenmesine denk düşer. Baydur’un otuz yaşında görücüye çıkan yazarlığının ürünleri elli yaşında aramızdan ayrıldığı 2001 yılına kadar geçen yirmi yılda 26 tiyatro oyununa ulaşır. Baydur Yalnızlığın Oyuncakları, Yangın Yerinde Orkideler, Cumhuriyet Kızı, Tensing, Düdüklüde Kıymalı Bamya, Kamyon gibi her biri kendi adına birer başyapıt olarak kabul edilebilecek bu oyunların yanı sıra biz okurların yirmi yılını paylaşabildiğimiz kısa ama olağanüstü verimli yazarlık serüvenine sağlığında yayınlanan bir hikâye kitabı Gözün Kahverengi Suyu, Cumhuriyet gazetesindeki “Kuşbakışı” köşesindeki yazılarından bir seçki Hepsini Okudunuz mu?, ve ünlü İspanyol yazar Max Aub’dan bir çeviri, Örnek Suçlar sıkıştırmıştı. TİYATRO, EDEBİYAT VE SİNEMA Ölümünden sonra Memet Baydur’un yapıtlarını “bütün eserleri” başlığı altın Edebiyatımızın son büyük yazarı da yayınlamaya başlayan İletişim Yayınları ilk olarak yazarın son kaleme aldığı oyun olan Lozan’ı yayımladığında yıl 2003’tü. Bu oyunu sırasıyla Cumhuriyet yazılarının tamamını içeren Uçello’nun Kuşları ile Sessiz Güvercinler Ülkesinde izledi. Ardından Memet’in vazgeçemediği aşklarından biri olan sinemaya bakışını anlatan Sinema Yazıları. Memet Baydur’un Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda verdiği sinema dersleri için kaleme aldığı bu yazılar belki de en yetkin oyun yazarımızın yedinci sanat hakkındaki engin bilgisini, tükenmek bilmeyen merakını kendine özgü mizahıyla benzersiz bir şekilde ortaya koyar. Sinema Yazıları’nı izleyen kitap ise Memet Baydur’u yakından tanıyanlar için bile bir sürpriz olur. Adalet Ağaoğlu ile 1978 yılında başlayıp 1986 yılına kadar süren mektuplaşmalarına tanıklık eden 412 sayfalık kitap, Memet Baydur’un neden ülkemizde az rastlanır türden bir entelektüel, aydın ve yazar olabildiğini birinci elden anlatan, Baydur’un aklının, yeteneğinin, gönlünün ve edebiyatının ipuçlarını barındıran, yine edebiyatımızda eşine pek rastlanmayan bir yazar dostluğunun ürünüdür. Memet Baydur’un bütün eserleri serisinin beşinci kitabı yazarın müptelalarını sahaf sahaf dolaşıp biçare bir şekilde oyunlarını toplamaya çalışmaktan kurtaran Tiyatro Oyunları’dır. Baydur’un yirmi yıla sığdırdığı yirmi oyunun yer aldığı bu 869 sayfalık yekpare başyapıt, kütüphanedeki rafta ya da masanızın üstünde durduğunda bile kolay kolay aşılamayacak bir doruk olduğunu hissettirir meraklı okurlara. Bütün eserleri serisinin altıncı kitabı olaraksa nihayet meraklılarının sabırsızlıkla beklediği bir başka sahaf öznesi Gözün Kahverengi Suyu çıkageldi geçtiğimiz günlerde. Memet Baydur’un tek hikâye kitabının öbür yapıtlarına göre daha çok satmaya aday olduğu düşünülürse İletişim Yayınları gibi ülkemizin önde gelen bir yayınevinin “Bütün Eserleri” mertebesinde ele aldığı Baydur’un Gözün Kahverengi Suyu’nu on yıl boyunca bekletmesinin yayıncılık mantığı açısından savunulacak pek bir yanı olmasa da içinde bulunduğumuz ahval ve şerait dikkate alındığında böyle bir gelişmeye yine de sevinmek gerek. Şüphesiz amacım Gözün Kahverengi Suyu’nu bahane edip bu satırlarda ilkel bir Memet Baydur haritası çizmek değil. Beni Memet Baydur’un yapıtının bütününe yönelten aslında bütün büyük yazarlarda gözlemleyebileceğimiz bir özellik. Ne yazarlarsa yazsınlar, hatta sanatın hangi alanında ürün verirlerse versinler büyük sanatçıların yapıtlarının tamamına sinmiş bir insanlık, bir dünya ve hayat algısı vardır. İşte bu bütüncül bakışı, (gerek evrensel ölçekte gerekse yerel ölçekte) kuşanabilmiş belki de son yazarımız olması nedeniyle Memet Baydur’un yapıtının toplamı için söylenebilecekler büyük ölçüde Gözün Kahverengi Suyu için de geçerlidir. Eksiği olabilir o ayrı. İDEOLOJİK BİR DURUŞ Cevat Çapan, Baydur’un yapıtlarını değerlendirirken şöyle bir saptama yapıyor: “İlginç bir kimyasal madde kullanıyor sanki Memet Baydur. Öyle durumlarla, sözlerle karşı karşıya getiriyor ki insanları, önemliymiş, değerliymiş gibi görünen sözlerin ne kadar sahte olduğu, ne kadar gülünç olduğu ortaya çıkıyor. Tabii bunun acıklı bir yanı da var.” Jale Parla’nın Gözün Kahverengi Suyu için yazdıkları Çapan’ın bıraktığı yerden devam ediyor: “Baydur’un mizahı türün zorunluluğundan kaynaklanarak bir miktar hicve yaslanır ama çok az yaslanır. Buna karşın ironi dozu yüksektir. Hicvinin okları ise ukala aydınlara, görmemiş zenginlere, kendinden hoşnut burjuvalara, aptal ve kültürsüz, ama en çok duygusuz, güç düşkünü zalimlere yönelir.” Bu bağlamda Baydur’un duruşu ideolojiktir şüphesiz. Ama bu ideolojinin basmakalıp bir didaktikliğe de kurban olmadığını hemen belirtmek gerekir. “Tiyatro sahnesi ahlaki bir ders alanı olmamalıdır seyirci için. Günümüz insanına oyun yazarının vereceği hiçbir ders yoktur. Tiyatro bir dershaneden çok ‘büyülü bir haz alanı’ olarak düşünülmelidir,” diyen Memet Baydur’un bu bitmek tükenmek bilmeyen, sevecen, aydın merakı Everest fatihi ünlü Sir Edmund Hillary’nin rehberi olan Tibet yerlisi Tensing için yazdığı oyunun başına düştüğü notta en berrak ifadelerinden birini bulur: “Tensing belki de Batılı insanın kaçırdığı ve yüzlerce yıldır yakalamaya çalışıp, durmadan ıskaladığı bir fırsattır. Bu 1 noktada Batı’ya karşı Doğu’yu yüceltip, olup biteni mistik bir tül perde arkasına çekmemek gerekir. Oyunumuzda anlatılan Doğu, bazı kişilerin anlayabildiğinden daha batıdadır… Oyunu yazmaya başladığım zaman Tensing’i seviyordum. Şimdi Hillary’yi de sevmeye başladım.” İşte Memet Baydur’un bu dünyanın bütün kıymetlerini kucaklama çabası onu evrensel ölçekte bir yazar yapar. Şüphesiz bu evrensellik Tarkovski’nin Bunuel ile ilgili bir yazısında çok yerinde bir şekilde tespit ettiği gibi sanatçının önce kendi etrafındaki, anadilindeki yapıtları özümsemesiyle mümkündür. Bu noktada Memet Baydur’un sağlığında yayımladığı tek hikâye kitabına Edip Cansever’in bir dizesinin adını vermesine şaşmamak gerekir. Ne de olsa o başrollerinde Edip Cansever’le Turgut Uyar’ın olduğu Menekşe Korsanları adlı bir oyun kaleme almış, henüz yirmili yaşlarının başındayken bira ve patates kızartması eşliğinde Yılmaz Güney’le Bergman tartışmış, Haldun Taner’le prova arasında Japon kale maç yapmış yegâne yazarımızdır. Biraz magazinleşmek pahasına Oğuz Atay’ın şiir seven, bir nevi şairliği de barındıran bir uzantısı, Türk edebiyatının geleceğe doğru dünya ölçeğinde bir adımı olarak tanımlanabilir Memet Baydur. Gözün Kahverengi Suyu’nun üçüncü hikâyesi olan “Bir Hayalet Hikâyesi”nin başlangıcı, Baydur’un gizil şairliğinin yabana atılmayacak bir örneği: “Batık bir gemiydim eskiden. Bir sürü çatal bıçak yarası O ırmak senin, bu ırmak benim dolaşır dururdum. Batık bir gemi olarak. Sağrılarıma yapışık midyeler. Bir iki kaptan kasketi. Yeşil mor deltalarda konaklardım. Bir bira ısmarlanırdı bana. Gezinirdim. Batık bir gemi olduğum için…” Gözün Kahverengi Suyu ile ilgili söylenmeden geçilmemesi gereken bir nokta da bu kitapta yer alan toplam on altı öykünün okurda hemen hemen tamamının farklı yazarlar tarafından yazılmış olduğu izlenimi yaratacak kadar farklı olduğu. Memet Baydur belki zaman bulamadığından, belki de saygısından, ünlü Portekizli şair Fernando Pessoa gibi farklı özgeçmişleriyle, farklı şairler yaratıp onların ağzından kalem oynatmaz ama yaratıcılıkta ve şiirsellikte ondan pek geri kaldığı da söylenemez. Şimdi Memet yanımızda olsa, “Abi hikâye kitabını basmak için on yıl beklediler, üstelik arka kapağına da senin her fırsatta dalganı geçtiğin postmodernizmin tekniklerini yetkinlikle kullandığın notunu düşmüşler, zaten kitaplarını da biner biner basıyorlar, bütün eserleri serisi tamamlandığında kitapların çoğu çoktan sahaflara düşmüş olacak” diye kendisini kışkırtsam, o her zamanki gibi bütün gözlüğü ve sakalıyla güler, “Boşver patron, gel biz birer cin tonik koyup Red Garland dinleyelim, olmadı Tati’ye geçeriz, hem geçenlerde Naipul’un mektuplarını okuyordum, ne diyor biliyor musun…” diye bu atağımı tatlı tatlı savuşturur, onun o sevecen sağaltıcı sanatkârlığı bütün çevremizi sarıp sarmalardı. Gözün Kahverengi Suyu’nu okursanız anadilimizin bu büyük ustasının sizi de kâh güldürüp kâh ağlatıp çaktırmadan iyileştirdiğine şahit olacaksınız. İyisi mi biz yine sözü ustasına bırakalım: “Yağmurun ne zaman duracağını biliyor musun? “Mümkün müdür patron? Böyle güzel bir şeyi bilmek?” ? Gözün Kahverengi Suyu, “Tarzan”/ Mehmet Baydur/ İletişim Yayınları/ 60 s. SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1060
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear