29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

José Saramago ile önce demokrasi, sonra edebiyat üzerine... ‘Yazmak bir ağaç gibidir’ J dür, asla iyi değil. “YAZIK OLDU KARANFİL DEVRİMİ’NE” Dünyanın belki de en şık devrimi olarak nitelenebilecek, askerlerin namlularına karanfil taktıkları, 1974 Karanfil Devrimi'ni sormak istiyorum. Saygı duyuyoruz. Sizde neler çağrıştırıyor? Bugün o devrim adına Portekiz'de neler kaldı? Her şey istenildiği gibi olmadı maalesef, bu beni çok üzüyor. Portekiz'de bu devrim, İspanya'da gelişen bazı devrimlerle paralel olarak gitmedi, gidemedi. Yazık oldu. Her şey çok çabuk unutuldu/unutuluyor. Sosyalist bir toplum yaratmak adına yapılan bu devrim fiyaskoyla sonuçlanmasa da çöktü. Her ülkeye bir ılımlı gerek diyenler... Yani. Dış güçlerin bunda büyük etkisi oldu, İspanya modeli uygulanabilseydi bu devrim çok önemli sonuçlar getirebilirdi. Halklar başaracak… Öyle umuyorum. Kanarya Adaları'na yerleşme nedeniniz de bir kırgınlık sonucu oldu değil mi? 1992'de yayımlanan “İsa'ya Göre İncil” adlı kitabımla ilgili bir konuydu. Kitabın basılmasında bir sorun olmamıştı, basıldı ve hayli okundu da. Hatta Portekiz'i temsilen bir yarışmaya gönderilmesi söz konusu olmuştu fakat pek çok yayıncı tarafından buna karşı çıkıldı, izin verilmedi. Pek çok Katolik Portekizli için gurur kırıcı olacağı, incitici olacağı düşünüldü. Bunu kabul etmem mümkün değildi, ben de 1998 yılında Kanarya Adaları'na yerleştim. Ama bir Portekiz vatandaşı olarak bütün vergilerimi ödemeye devam ediyorum ‘OTURUR, ODAKLANIR YAZARIM’ Edebiyat cephesine gelirsek, nasıl bir disiplininiz, belki rutininiz var? Bilgisayar harika bir alet. Gelenek der ki yazabilmek için önce oturmak gerekir. O yüzden bir sandalyeye oturup, bilgisayarın başına geçmem benim için yeterlidir. Bu arada ilham gelirse de çok iyi olur tabii ama gökten inmesini beklemem, oturur odaklanır yazarım. Derin yazar havalarına girmem. Yazmak aynı bir ağaç gibidir, ağaç bir yere kadar büyür büyür sonra gelişimini tamamlar ve durur. Benim romanlarımda da bu böyledir. Hiçbir zaman bir bölüme başladığımda bu uzun oldu, bu kısa oldu, bunu törpüleyeyim, bununla oynayayım demem. Serbest bırakırım, bir ağacın kolu gibi düşünürüm, biri kısadır biri daha uzundur, olabilir. Her şey gittiği yere kadar gider. Bilgisayarın stili bozduğunu söyleyenler vardır. Doğrudur, stili olmayanların stilini bozar. (gülüyoruz) KİTAP SAYI osé Saramago… Asıl adıyla José de Sousa Saramago… Okuma yazma bilmiyordu ailesi, fakirdiler üstelik. Yükseköğrenim yapamamış, doğrudan hayata atılmıştı bu nedenle. Sağlık görevlisi oldu, yayıncı, eleştirmen, çevirmen, gazeteci. Komünistti bir de. İnanılmaz kitaplar yazdı, onlarca ülkede milyonlarca okuru ardından sürükledi, içlere işledi yazdıkları. 1998'de Nobel aldı. Dünya en ufak bir kuşku duymadan alkışladı. Yeteneğindeki harmanın reçetesi tartışılmazdı: Gerçekle kol kola bir hayal gücü, sevecenlik, ironi, bolca hümanizm, az biraz komünizm, değişen dünyaya ve yaşama dair hayli farkındalık, din konusunu bir tamam aşmışlık, hani hafiften kafaya bile alma ve elbette tam doz olağanüstü bir yetenek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin davetlisi olarak geldiği İstanbul'da, düzenlenen imza gününde okurlarıyla buluştu Portekizli yazar. "Umut Tarlaları, Körlük, Ressamın Elkitabı, Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl, Bilinmeyen Adamın Öyküsü, Kısırdöngü, Mağara, Lizbon Kuşatması'nın Tarihi, Baltasar ve Blimunda, İsa'ya Göre İncil, Yitik Adamın Öyküsü" adlı yapıtları ülkemizde Merkez Kitaplar, Can Yayınları, Gendaş Kültür, Türkiye İş Bankası Yayınları tarafından yayımlanan José Saramago, son kitabı "Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş"u da (Merkez Kitaplar) tanıttı okurlara. Saramago gelir de biz gazeteciler onu rahat bırakır mıydık? Tabii ki hayır, son dakika verilen bir haberle belirlenen söyleşileri sırasında son derece rahat, canayakın ve neşeli olduğu gözümüze çarptı usta yazarın öncelikle. Dünyayı yakından izlediğini, olan bitenden özellikle siyasi arenalar ve eğilimler anlamında haberdar olduğunu elbette biliyorduk ama bu kadarını da beklemiyorduk doğrusu. Söyleşilerin ana konusu önce demokrasi, sonra edebiyat oldu bu nedenle. Bu arada söyleşimizin sonunda kendisine ifade ettiğim laik demokratik ülkümüzü evrensel platformda paylaştığını belirten José Saramago'nun, Cumhuriyet çalışanlarının kendisine sevgi ve saygılarını yolladıklarını ilettiğimde de ellerini iki yana açarak “Tüm o insanları kucaklamak isterdim” dediğini de belirtmeliyim. Ve özellikle gece görevi başladığı için söyleşiye çok ama çok istediği halde benimle birlikte gelemeyen meslektaşım Cafer Kurt ile de gıyabında ismini heceleyerek selamlaştığını da… Nobel mi, geçiniz! Saramago'nun salt kendisiyle tanışmak bile her şeye değerdi. Yapıtlarından aşina olduğumuz, ironi sihirbazı, dobra dilli masalcıydı karşımızdaki. Enstantaneleri kimilerinin aklına zarar, bizim ise tam kafamıza göreydi. Tıpkı beklediğimiz gibiydi. İyi ki de öyleydi. José Saramago ile önce demokrasi, sonra edebiyat dedik. ? Gamze AKDEMİR iraz önce de anlattığınız gibi yanlış demokrasi tanımıyla derdiniz olduğunu biliyoruz. Nasıl değiştirmeli tanımı? Demokrasi yeniden icat edilmeli. Demokrasinin kolu bacağı kırık. Milletler demokrasiden sadece belli aralıklarla gidip oy kullanmayı anlıyor. Demokrasi belli sürelerde halka oy vermeyi hatırlatmaksa, yapılıyor işte. Özellikle Avrupa'da kolu bacağı kırılmış, sakatlanmış bir demokrasi söz konusu. Sözde demokratik olmakla meşgul hepsi de. Hiç mi özgür değil demokrasi, eli B kolu neden bu kadar bağlı? Özgür değil tabii. Dünyada her şey konuşulur, tartışılır; bir tek şey hariç: Demokrasi. Demokrasi tartışılmıyor. Ne özgürlüğü.. İnanç, din, sistem tekelleri buna izin verir mi? Ya da nereye kadar izin verir? Benim genel anlamda özgürlük ile ilgili tuhaf bir tezim var, insanoğlu özgürdür ama ancak doğduktan sonra birkaç ay süreyle. Herkes hür doğar. Kimse boynunda haç ile doğmaz, onu Hıristiyan yaparlar, kimse kendiliğinden olmaz. Ben ateistim, dolayısıyla mensup olduğum grup, ki herhalde dünyada birkaç milyon varız, dünyadaki en hoşgörülü gruptur. Ve dolayısıyla en demokratik gruptur. Din işleri karıştırıyor, bunu is teyenler hep oldu, hep olacak. Peki ya şu 'ılımlı İslam' tasarımı? Ilımlı bekleyen insandır. Sizin ülkenizde de ordu'nun bildirisini getiren koşulların, ılımlı İslam tasarımının sonuçlarına tepki olarak geliştiğini biliyorum. Çok iyi tahmin etmekle birlikte küreselleşme, tehdit altındaki halklar, kültürlere, yazar ve aydın olarak tepkinizi sormalıyım? IMF ve Dünya Bankası suçludur. Küreselleşmeye kim karar verdi? Halklar mı, hayır? Ayırdına iyi varılmalı. IMF, Dünya Bankası, suçludur. Oturup bizim için neyin iyi neyin kötü olduğuna çıkarları doğrultusunda tabii karar veriyorlar. Bunlar kötü ? SAYFA 4 CUMHURİYET 902
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear