Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Münir Göle ? öyküsünü Apuleius’un dilinden okumayı yeterince çekici bulmuyor anlatıcı. “Gür ya da cılız bir ses çıkarma endişesine kapılmadan, kendimce fısıldamak istiyorum.” Bu, kolay bir iş değildir. “ Fısıldamak, fısıldayabilmek bile yeterince zorlu bir uğraş zaten.”(s.28) Anlatıcı “fısıldamanın” gerektiği gibi anlaşılamayacağını düşünmüş olacak ki, amacını da açıklar: “birkaç taşı yerinden oynatarak, ana metnin içeriğinin bozulmayacağını göstermek, bu yolla da farklı sapaklara dalarak anlatıdan anlatı çıkarmak olduğunu” belirtir. “Yeniden yazmak üzerine yazıyor” çünkü o.(s.29) ROMANIN ALT BAŞLIĞI BİN/BİR KADIN SÖVGÜSÜ Sahiden de kadınlar üzerine çok keskin, belki de birçok kadının şiddetle karşı çıkacağı saptamalarda, yargılarda bulunuyor “anlatıcı”. Bu keskin, sivri yargılarda kadın hep zaaflarıyla gösteriliyor. Çok tanrılı dönemlerde bile, tanrıça oldukları halde, “oyunlar” hep süregelmiştir ona göre. Kurgu ve anlatım olarak dikkat çeken Fısıltılar bir başka yönüyle daha dikkat çekiyor. Niçin başka kültürlere ait mitolojik bir öykü? Bizde bu tür öyküler yok mu? Doğu edebiyatı bu bakımdan yetersiz midir? Mesnevi’deki öyküler ilgi çekici değil midir? Hüsn ü Aşk bile tek başına bir Harry Potter’ı geçecek olağanüstü bir hikâyeyi barındırmıyor mu? Tabii ki Yunan mitolojisinden bir öykü seçmenin sakıncası yok, ama romanı bitirince biz kendimize hangi soruyu soracağız? Başına buyruk bir “anlatıcının” kaprisli çıkışlarını mı sorgulayacağız, yoksa bu güzel kurgunun ve anlatımın iyi seçilmeyen bir konu yüzünden nasıl heder olduğunu mu? Münir Göle, sonuçta bir emek harcamış, ortaya iyi bir metin çıkarmış. Bu metnin, türler arasındaki yolculuktan ötürü soluğu kesilmiş. Özellikle de yer yer uzun denemeler serpiştirilmiş metnin arasına, kimi zaman makale tadı verecek çıkarsamalardan da payını almış Fısıltılar. Kadın, aşk, cinsellik, evlilik gibi doğrudan kadının kendisini veya merkezinde kadının olduğu konulardaki sivri çıkışlar dikkat çekici. Bir iki yumuşak örnek: “Kuralları insanlığın en karanlık çağlarına dayanan kadınca kandırmaca oyununda…” (s.70) veya “Kadın, kendisinin nerede durduğunu sorgulamaya yanaşmaz asla.” (s.106) ya da, kadının “yeterince sevilememesi, kendi sevme yetersizliğiyle sınırlıdır. Kendi veremediği, kendini veremediği için alamaz da. Ama o bunu bilmez.” (s.111) Fısıltılar’da “anlatıcı”mız Apuleius’un satırları arasında gizli kalmış sırları açığa çıkarmaya uğraşıyor. Sırların peşinde koşarken kendi çıkarsamalarıyla asıl hikâyeyi daha anlaşılır hale getirdiğine, hatta zaman zaman onu yeniden yazdığına inanıyor. Neden? Çünkü “Hikâyeler hiç bitmez, bitseler bile rahat bırakılmaz, yeniden, tekrar tekrar, sil baştan yazılırlar. Hikâyenin yazgısıdır bu.” (s.134) Ne demişti anlatıcı: “Okur, benim yazdıklarımı kestirmeden tüketmek yerine, onları kendi anlatımıyla biçimlendirecek, zenginleştirecek olandır.” Buraya kadarki satırları da Fısıltılar hakkında bir okurun kendince zenginleştirmesi olarak algılayacak bir olgunlukta olup olmadığını da ne yalan söyleyeyim biliyorum o çokbilmiş “anlatıcı”nın. ? www.sahinyildirim.com Fısıltılar (roman)/ Münir Göle/ Can Yay./ 2007/ 185 s. meyecek kadar derinde yatan düşüncelere giderler. Hiçbir zaman tam olarak aklın diline tercüme edilemezler...”(*) der Ursula K. Le Guin. Oysa rüyalarının dilini; tanımlanamayıp adlandırılamayan sessiz iç sözü, o hassas ve bilgece diliyle konuşturmuş ama onu geveze bir papağana değil açıkça hırıldayan, tekinsiz bir kediye dönüştürmüştür. Tıpkı Edgar A. Poe’nun ‘kunduz’u gibi. Bilinçdışının kuytularından beslenen yaratığı cisimleştirmenin, insansı bir şekle tıkıştırmanın, ona ehil bir kılıf uydurmanın imkânsızlığını bilen Le Guin’in gölgeleri ikna edici kahramanlara dönüştüğünde tercümeye gereksi902 Rüya Arızaları ? Tuğba Benli ÖZENÇ üyük fantaziler, mitler ve masallar gerçekten de rüyalara benzer; bilinçdışından bilince seslenirler, bilinçdışının diliyle, simgeler ve arketiplerle. Kelimeleri kullansalar da, müzik gibi işlev görürler; sözel akıl yürütmeyi devre dışı bırakıp doğruca söylene “B ? SAYFA 25 CUMHURİYET KİTAP SAYI