25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Oktay Akbal'la edebiyatın sularında “Yazmak Yaşamak” demiştim, daha ne diyeyim? O günlere, ilkgençlik yıllarıma dair us'ta kalan birkaç karenin içinden damıtılan şu: Taşramda, Uşak'ta büyükbabamın yanına uğradığımız vakitler, çocuklarını etrafına toplayarak, elinden düşürmediği Cumhuriyet gazetesinin sayfaları arasında gezinip, “Bakın, Oktay Akbal bugün ne yazmış, bakın İlhan Selçuk ne de güzel söylemiş” gibi sözcüklerin dile gelmesi ve sonrasındaki o okumalar… İşte, ben de 'o' anların her daim kulak misafiriydim. Etkilenmeler o günlere dayanıyordu ki, lise yıllarında kalemi elime alıp (kalemi almalar da hep ders çalışılıyor zannedilirdi tabii), amcam Şener Öztop'tan aldığım feyzle, Kitap ekine ilk yazdığım yazılardan biridir Oktay Akbal'ın kitapları… “İstinye Suları” ve “Lunapark”tan aldığım enfes tadı unutmak ne mümkün!.. Peki ya, “Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey…” sözünün hâlâ etkisini devam ettirmesi… Söyleşilere başlarken, bir gün de Oktay Akbal'la söyleşme isteğim son ana kadar devam etti. Yeter ki doğru zamanı bulayım. Yayın yönetmenimiz Turhan Günay'a Oktay Akbal'la söyleşmek istediğimi belirtince, “Çok iyi olur, bir an önce istiyorum ama,” açıklamasıyla süreci hızlandırdım hemen. Akşamına Akyaka'ya telefon ettim; Oktay Bey'e söyleşme isteğimi dile getirmek için. Sıkılgandı sesi, “olur” dedi gerçi ama, pek niyetli de değildi sanki. “Haftaya İstanbul'a geliyorum, ara beni sen gene,” demesi büyük sevinç kaynağımdı. Değerli büyüğüm Adnan Binyazar'a bu süreçten bahsettiğimde hemen ertesi gün, “Oktay Ağabey'in sesi öyledir, merak etme, güzel bir söyleşi gerçekleştirirsiniz,” demişti. Günlerden çarşambaydı hiç unutmuyorum, Adnan Ağabey'in sesi müjdeli bir haber veriyordu bana, “Yarın Köy Enstitülüler olarak Oktay Akbal'lara gidiyoruz, senden bahsettim, Erdem de gelsin,” dedi sözü bende inanılmaz heyecana ve mutluluğa yol açtı. Yola koyuluşumdaki heyecanı dile getirmekse imkânsız… Önce sevgili eşi Ayla Hanım, sonra da Oktay Bey'le selamlaştıktan sonraki sohbetin tadı hâlâ damağımdadır. O günkü toplantının sonunda, beni haftaya beklediklerini söyleyince, sıkı bir çalışmaya koyuldum hemen. Eskişehir'i, fikirdaşdost Fidan'ı arayıp, durumdan bahsettim ve “Fotoğraf makineni al gel, Oktay Akbal'lara gidiyoruz söyleşmeye,” deyince, ondaki mutluluk selinin de benimkinden farkı yoktu. Akşam yemeğindeydik. Birlikte kadehlerimizi kaldırdık buluşmanın şerefine. Sonrası sohbetin ardından, Akbal'lar Akyaka'ya döndüler, ben de dönüşlerinin peşi sıra, tam da Akbal'ın doğum gününde ilettim sorularımı! Soruları gönderdiğim paketin içine bir de güzel kaplı bir defter koydum, doğumgünü hediyesi olarak. Okuduğumuzdan öğrendiğimiz, Akbal'ın en beğendiği hediye boş deftermiş, yazmak için! Bir an önce bizlerle yeni öyküler, öykücükler buluştursun istedik… Yanıtları faks aracılığıyla iletti Akbal, bense hemen dizdim ve eke gönderdim. Sabırsızlıkla beklenen söyleşiyi birazdan okuyacaksınız. Benim heyecanım hâlâ devam etmekte; sonunda, bugüne kadarki isteğim gerçekleşmiş oldu. ? Erdem ÖZTOP S evgili Oktay Akbal, yazmak… Ne ifade ediyordu? Şimdilerde ne ifade ediyor? Değişikliklere uğradı mı bu edimin amaçları? “Yazmak Yaşamak” demiştim, daha ne diyeyim? İlkgençliğimde yazmanın ne anlamı varsa, bugün de öyle!.. Fıkra yazıyorsunuz!.. İşi makaleye vardıran meslektaşlarınız bir hayli fazlalaştı. Nedir sizce onların sayfalar dolusu açıklamalar yapma istekleri? Halbuki yazılarınızı okuyarak, anlıyoruz ki, bu iş için uzun uzadıya laflar sarf etmek gerekmiyor, tek bir cümle dahi, konuyu özetleyebiliyor! Ben elli yıldır köşeyazısı yazıyorum. Daha önce öyküler, romanlar, denemeler yazdım, yayımladım. Yani ben, edebiyattan geldim gazete yazarlığına… Toplumu, dünyayı, insanları, olayları hep, bir edebiyat adamının bakışı, duyuşu, algılayışıyla gördüm, yazdım. Gazete yazıları bence kısa, özlü olmalıdır. Okurla kısacık bir dostluk kurmaktır. Kimileri uzun yazılarla okurlarını daha iyi, daha derinden bilgilendirmek istiyorlar. O yazılara 'makale' derler! Tabii anlayana mantığı mı ağır basıyor dersiniz? Okurun anlama katsayısı oranları mı düştü, illaki örnekleri büyüterek mi anlatmak gerekiyor? Okurlar çoğunlukla uzun yazıları okumuyorlar. Bir türlü bu gerçeği anlamak istemeyenler var. Ben bunu okura saygı göstermemek sayıyorum! Fotoğraflar: Fidan Çobanoğlu Erdem Öztop, Oktay Akbal ile... Köşenizde kimi zaman, geçmiş yazılarınıza yer verirsiniz! İbretliktir! Daha geçende 1962'deki bir yazınızdan alıntılar yapmıştınız. Aradan kırk beş yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen, hiçbir şeyin değişmediğini görürüz, hüzünleniriz… Elbette hüzünlendirmek değildir gayeniz, ama... Son yarım yüzyılı gün gün yaşadım. Hem bir edebiyatçı hem de bir yurttaş olarak… Birçok şey değişti, ama birçok şey de yerinde kaldı. Değişenler iyi mi oldu, bilmem. Hep tartışmalı, çekişmeli bir düzende yaşadık. Bu yüzden 1956'larda, 60'larda Vatan'da; daha sonraki yıllarda, seksenlerde, doksanlarda Milliyet'te, Cumhuriyet'te çıkan köşe yazılarında sık sık aynı konular, sorunlarla uğraştım. Eskiden yazdığımızı yıllar sonra yinelemek zorunda kalmak bir yazar için çok üzücüdür. Ama toplumda bir gelişme olmadıkça bundan kaçınmak zor. Oktay Bey, bir de şunu merak ediyorum; şu dönemde artık gündemi yazıyorsunuz. Edebiyatçı kimliğiniz bunu nasıl besliyor? Dediğim gibi, ben bir öykücüyüm, topluma hep bu gözle baktım. Gazeteci olarak nasıl başka bir gözle bakabilirim. Benim köşe yazılarımın çoğu kitaplaşmıştır. Deneme türünde olan bu yazılardan oluşan kitaplarımı burada belirtmek KİTAP SAYI ? SAYFA 30 CUMHURİYET 901
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear