Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? rabildiğine inanıyor. Sizce böyle bir şey mümkün mü? Yazar olarak amaçlarınızdan biri bu mu? Bir yuvanın ya da bahçenin, deniz kenarının, şehir manzarasındaki dingin sıradanlığın resmedilmesinde Tanrı’nın yüceliğini hissetmek bizleri Tanrı’nın yüceliğinin olması gereken yerde hissedilmesi hususunda terbiye eder. Dünyanın hâlâ kendi köşesine çekilip resim yapan insanlara ihtiyacı var mı? Başka hikâyelere, peki ya da bir başka şiire? Evet. Biz insanlar hayatımızın uzun yıllarını kendimize dönüp bakmadan bir telaş içinde geçiriyoruz. Sağlıksız bir yarış içinde, bir kayanın ya da bir çocuğun yanağındaki yağmur damlasının hazzını duymadan yaşıyoruz. Hepimizin bildiği bir hikâye bu. Eğer bir hikâye, bir tablo ya da bir şiir, bizi sonunda bir parça gerçeklik keşfettiğimiz daha derin bir hayata doğru itiyorsa, evet, sanatın işlevi, sanat eserini ortaya çıkarmak için göze alınan her şeyi haklı kılar. Zaten bu da her sanatçının amacıdır. Sonsuzluğa gelince, kısmi olarak onu algılayanın sorumluluğundadır. ARAŞTIRMA SÜRECİ Hüzün Renkli Kız’ı yazmaya başlamadan önce ne gibi bir araştırma yaptınız? Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, yaptığım araştırmadan çok memnun kaldım, çünkü araştırma süreci kendi kökenimi ve sahip olduğum mirası anlamamı sağlayarak yazdıklarıma yön verdi. Güvercin beslemeyi yasaklayan emir, cadılarla ilgili batıl inançlar, yıkıcı seller, yel değirmenlerinin inşaası ve Fransız işgalinin etkisi, olay kurgusu, dokusu, karakterler ve metaforlar için gerekli tüm malzemeyi bana sağladı. Daha önce Hollanda’ya sadece bir kere, o da yirmi beş yıl önce üç günlüğüne gitmiştim. Üstelik çıplak gözle hiçbir Vermeer tablosu da görmedim. Bu yüzden Vermeer, Hollanda sanatı, sosyal ve kültürel tarihi, denizin doldurulması süreciyle değişen Hollanda coğrafyası, Nazi soykırımının Hollanda’daki yansımaları, Erasmus’un özdeyişleri, geleneksel kıyafetler, Yahudi gelenekleri ve Hamursuz (Fısıh) Bayramı, elmas ticareti üzerine bol bol okuma yaptım. Hikâyenin geçtiği dönemdeki köylerin ve kanalların gerçekten var olup olmadığını öğrenmek için San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi’nin muhteşem harita arşivinden yararlandım. Bu araştırma, yazma süreciyle birlikte yürüdü. İnsan ancak gerçekten yazmak istediğinde neye ihtiyaç duyduğunu anlayabiliyor. Şöyle bir bakıyorum da, yetmiş beş kitaptan yararlanmışım. Özellikle şu kitaplar çok yardımcı oldu: National Gallery ve Royal Cabinet of Paintings Mauritshuis’in 199596 yılı Johannes Vermeer sergisi kataloğu, John Montias’ın Vermeer and His Milieu: A Web of Social History kitabı, Jacob Presser’in yazdığı Ashes in the Wind: The Destruction of Dutch Jewry adlı eser ve Mozes Heiman Gans’ın Memorbook: History of Dutch Jewry adlı kitabı. Kitaptaki sekiz bölümden dördü daha önce kimi dergilerde yayımlanmıştı. Hepsini bir kitapta toplamaktaki amacınız neydi? Olay örgüsünü neden günümüzden geçmişe gidecek şekilde kurdunuz? Kitabı yazmaya başından mı yoksa sonundan mı başladınız? Bir roman yazmakta olduğumun farkına varmadan önce çeşitli sanat dalları üzerine yazılmış hikâyelerden oluşan bir seçkinin ilk hikâyesini, "Love Enough"ı yazmıştım. Yarattığım kurgusal tabloyu yarı yolda bırakmak istemediHüzün Renkli Kız / Susan Vreeland / Çeviren: Elif Özsayar / Literatür Yayıncılık/176 s. ğim için bir de tablonun öznesinin bakış açısıyla bir hikâye yazıp ismini "Magdalena Looking" koydum. Bu iki hikâye arasında müthiş bir boşluk vardı. Aklıma tablonun sahiplerinin izini sürerek her yüzyıl için bir hikâye yazabileceğim geldi. Bu seriyi "Delft Quartet" olarak adlandırdım. Ne var ki, hayal gücüm hikâyeler arasındaki ufak boşlukları uygun hikâyelerle tamamlamadıkça rahat etmeyecekti. Tablonun yağmalanarak ellerinden alındığı bir Yahudi ailesi yaratmak istedim. Sonra, tablonun türlü tehlikelerle karşılaşmasını ve sanatçının kendi adına konuşmasını istedim. Ancak, Vermeer’in kendi hikâyesi olan "Still Life"ı yazdıktan sonra ortaya bir roman çıkardığımı fark ettim. Birinci hikayeyi tam olarak kavradıktan sonra, zihnim böyle bir yol izlemiş ve böylece tablonun gerçekten Vermeer’e ait olup olmadığı gizemini korumuştu. Romana tablonun yapılışıyla başlamak hikâyeyi mahvederdi. Kitabınızın bu kadar geniş bir kitleye hitap etmesinin sebebi sizce nedir? Sizce bu kitap okuyucuya ne veriyor? Tablodaki kız sökük dikmek yerine sadece pencereden bakıp düşünerek, bizlere telaş içinde koşturmadan da hayatımıza bir şeyler katabileceğimizi gösteriyor. Saskia’nın iyi ama işkolik kocasına, "Biraz da güzellik olmalı" demesi ya da Adriaan’ın "Aşkı parçaları bir araya getiren ana eksen olarak değil de, kendiliğinden olan basit bir şeymiş gibi düşündüğü" için birden derin bir ıstırap duyması, "aşkın gücü karşısında şaşkınlıkla donakalmayışı" karşısında duyduğu pişmanlık, bizleri yaşamlarımızda daha fazla aşk, güzellik ve düşünceye yer vermemiz ve küçük şeylerden haz duymamız konusunda uyarır. HAYATTAKİ DETAYLAR... Edebiyat, yazı ve sanat öğretmenliğiniz romana yaklaşımınızı ve yazım biçiminizi nasıl etkildi? Bana göre şiirsel parçalar, boyalar ya da kelimelerle oluşturulan sahneler ya da doğanın gözlemlenmesi, yazdıklarımda bir araya gelir. Bir yazar olarak aslında bir avcı ve toplayıcı gibi çalışıyorum. Mecazları anlattığım bir ders için kinaye sanatı üzerine araştırma yaptığımda kendi şiir dilimin de bunlarla zenginleştiğini fark ederim. Öğrencilerime okudukları eserlerde kullanılan dili, karakterlerin psikolojik derinliklerini, farklı temaların keşfini, hayat, ölüm, aşk, sadakat, sanat ve kendini gerçekleştirme gibi temel olguların nasıl bir araya gelebildiğini gözden kaçırmamalarını söylerken, bu söylediklerimi kendi yazdıklarıma da yansıtırım. Öğrencilerimi okuma serüvenleri sonunda kendilerini gerçekleştirmeye yüreklendirirken, ben de kendimi tüm bu olguları zihnimde ya da hayalimde değerlendirerek yeniden gerçekleştiririm; yani, diğer hayatları yaşayarak kendi hayatımı uzatırım. Michelangelo’nun "Tanrı detaylardadır" dediği rivayet edilir. Aynı şekilde, yazarken de hikâyenin temel yapısı ortaya çıktıktan sonra, aralara ayrıntılar serpiştirmek çok hoşuma gider. Bu yüzden Michelangelo’nun ünlü Pieta’sı üzerindeki fildişi parlaklıkla, yazmanın son aşamasına cilalama denmesi bana pek tesadüfmüş gibi gelmez. Cilalama sesi berraklaştırır, olay örgüsündeki bağlantılar beklenmedik şekilde çözülür, okurlarımın hayatlarındaki detaylarla birlikte, yazdıklarıma yeni anlamlar yüklemeleri ihtimalini güçlendirir. Hayal edebileceğim en muhteşem deneyim olan bu durum insanın başına arada sırada gelir ve her seferinde şükran duyarım. ? Çeviren: Murat Padar CUMHURİYET KİTAP SAYI 846 SAYFA 9