05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

ntalya edebiyat ve sanat konusundaki en duyarlı ilimiz. Altın Portakal Şiir Sempozyumu ve Şiir Ödülü, Altın Portakal Film Festivali ve ANSAN'ın düzenlediği Antalya Öykü Günleri bu ilimizin edebiyata ve sanata verdiği değeri gözler önüne seriyor. 6. Antalya Öykü Günlerinin Onur Konuğu Sevgili Erdal Öz'dü. Bu etkinlikte yapılan konuşmalardan biri de Ayşe Sarısayın'a aitti. Erdal’ı bu konuşma metniyle bir kez daha analım istedik. Sarısayın'a Faruk Duman ve Necdet Neydim de eşlik ettiler. A Ansan tarafından düzenlenen 6. Antalya Öykü Günleri’nin onur konuğu Erdal Öz için Bir okur gözüyle ‘Erdal Öz öykücülüğü’ "Erdal Öz öykücülüğü" konusunda bir panele katılma önerisini aldığımda büyük bir sevinç ve onur duydum, ancak bir anda dehşete kapıldığımı da itiraf etmeliyim. Erdal Öz’ün kitaplarının yakından izleyicisi bir okur gözüyle öykülerinden algıladıklarıma geçmeden önce, bu "dehşet" duygusundan söz etmek istiyorum. ? Ayşe SARISAYIN rdal Öz’ün kitaplarıyla sanırım 1973 ya da 1974 yılında tanıştım. 12 Mart döneminde ortaokul öğrencisiydim. O dönemi yansıdığı kadarıyla basından izleyerek, onca insanın neden tutuklandığını, öldürüldüğünü ya da ölüm cezasıyla yargılandığını anlamaya çalışarak ve evimizdeki fısıltılı konuşmalara kulak kabartarak geçirmiştim. Ansızın çıkagelen ve arama yapan askerler, sessiz ve korkulu bekleyişler... Annemle babam, bazı dostlarının gözaltına alındığını ya da tutuklandığını duyduklarında iyiden iyiye suskunlaşıyor, ardından birinin salıverilme haberi geldiğinde bir an için rahat bir nefes alıyorlardı, ama sessiz bekleyiş uzayıp gidiyordu. Bu iki haber arasında yaşanılanlar konuşulmuyordu nedense; çocuksu sorularıma aldığım kısa yanıtlar yeterli değildi, hayal gücüm ise yetersiz kalıyordu neler olup bittiğini kestirmeye. İşte o günlerin hemen ardından gelen kitaplardan biri de Kanayan’dı. Kanayan’ı bir solukta okuyup bitirdiğimi, bir yandan insan olmanın utancını yaşarken, bir yandan da yazarına, bu duyguyu bana yaşattığı için hayran kaldığımı anımsıyorum. Beni ülkemde olup bitenler konusunda aydınlatan ilk isimlerden biriydi Erdal Öz; üstelik bu aydınlanma kuramsal bir boyutta değil, yaşamın tam E içinden, daha o yıllarda tutkunu olmaya başladığım edebiyat yoluyla gerçekleşmişti. Kanayan, edebiyat tutkunu çok genç bir okuru insancıl duygularla yakalayabilmişti. YORGUNLAR Ardından Yaralısın geldi, ve Gülünün Solduğu Akşam. Bu üç kitap yalnızca birer edebiyat ürünü olarak değil de, ne yazık ki –üzülerek belirtiyorum bunuanlattıkları ve uygulamalarıyla da hep hayatımızda kaldı. Bu arada geriye dönüp Yorgunlar’la tanıştım. Çoğu çocukluk ve ilkgençlik yıllarında dolaşan öykülerden özellikle Çocuk ve Babamdı yer etti belleğimde, belki benim de yeniyetmelik dönemi bunalımlarıma, farklı yönlerden de olsa uzanabildiği için. Birkaç gün önce Erdal Öz’ün kitaplarına yeniden göz atarken, Yorgunlar’ın ilk basımını buldum kitaplığımda. Babamdan kalan bazı kitaplar arasında sıkışıp kalmış, kırk beş yıl içinde iyiden iyiye sararmış, biraz da yıpranmış minicik bir ilk kitap! A Dergisi Yayınları, 1960, fiyatı 250 kuruş. Kitabı karıştırırken, eski bir gazete kupürü çıktı içinden. 2 Nisan 1961 tarihli Vatan gazetesinin "Her Gün Bir Kitap" köşesinde 70’li yıllarda yitirdiğimiz değerli bir edebiyatçımız olan Tahir Alangu tarafından yazılmış kısa bir yorumdu bu. Şöyle başlamış Tahir Alangu yazısına: "Genç kuşağın öncü hikâyecilerinden biri de Erdal Öz. Hikâye alanındaki son denemelerini A Dergisi Yayınları arasında yayınladığı ‘Yorgunlar’ adındaki kitabında toplamış. Erdal Öz, erginlik çağına yaklaşan çocukların ‘bulanıklık devresi’ dediğimiz basamağındaki yaşantılarını anlatan ilgi çekici, güzel hikâyeler yazmış. ‘Çocuk’ hikâyesinde, gelişip tam bir ifade değerine ulaşmamış davranışları, kavraması çetin dolaşık ruh hallerini, uca içe itilmiş cinsiyet bağlarına kadar giden refleks mekanizmalarını yaptığı işi bilen bir sanatçının güveni içinde çözümlüyoruz." Bu arada kırk beş yıl önce gazetelerde, her gün bir kitabın tanıtıldığı köşeler olduğunu öğrenmek de şaşırtıcı ve bugün gelinen noktaya baktığımızda bir o kadar da üzücü oldu benim için. Erdal Öz’ün öykülerinin devamı için uzun yıllar beklemek zorunda kaldım, nasıl olduysa Havada Kar Sesi Var’ı atlamıştım çünkü, ama neyse ki Sular Ne Güzelse ve Cam Kırıkları’nı gecikmeden okuyabildim. Defterimde Kuş Sesleri’ni ise Erdal Öz’ü yalnızca kitaplarından değil, şahsen de tanımış biri olarak çok daha farklı bir heyecanla bekledim. UMULMADIK SÜRPRİZLER Erdal Öz’le kitaplardaki birlikteliğim otuz yılı aşmış, ancak tanışıklığımız pek eski değil, sanırım üç yıl ancak. Kanayan’ı okuduğum yıllarda, günün birinde Erdal Öz için düzenlenen bir panele katılacağımı söyleselerdi, bir düş gördüğümü sanır, üstelik bu düşü de hayra yormazdım. Bu durumda da "dehşet" duymamak söz konusu olamıyor elbette! Hayat, gerçekten de umulmadık sürprizler hazırlıyor insana. Erdal Öz’ün öykücülüğüne ilişkin bir inceleme yapıldığında bazı kuramlardan, etkilendiği akımlardan, öykülerinin dönemlerinden, 1950 kuşağı olarak anılan yazarların ortak ya da farklı yönlerinden söz edilebilir kuşkusuz, ancak böyle bir KİTAP SAYI ? SAYFA 24 CUMHURİYET 849
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear