24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

? Kitabın ekmekle bir tutulduğu okullardan, silahla bir tutulan okullara ve Troya savaşlarındaki kaba güce ve şiddete tapan topluma evrilişimizi mi? 1977, 1 Mayıs’ında 34 kişiyi öldürenlerin peşine düşülecek yerde, mitingde öldürülen lise öğrencisi Jale Yeşilnil’in cenazesini mezarlığa götüren öğretmenlerinin ve arkadaşlarının katıldığı 500 kişilik kalabalığın,Kadıköy’de bir polisin yaralanması gerekçe gösterilerek Başaran da içlerinde, yerlere yatırılıp tabutun dahi aranmasını mı? Yol boylarındaki söğütler gibi Çentik çentiktir benim yaşamım Acıların kör bıçağını denediler gövdemde Dallarımda kırağıları Kızgın demirlerle çizildi / Alnımın haritası Ki dağlanmış yanlarım sızlar ………………………………. Ah beni taze derilere belesinler (Sis Dağının Başında Borana Bak Borana, s. 18) Başaran’ın hem tekil olarak kendisinin hem de ailesinin çektiği acılar,sıradan insanların karşılaşacağı ve dayanabileceği türden değildir. Bir yazımda bu konuda şöyle yazmıştım. Spinoza’ya göre yaşamın üç katı vardır. İnsan birinci katta tekildir. Ailesiyle, ailesine ilişkin mutluluklar ve acılarla yaşar. İkinci katta evrensele ulaşır. Toplumsallaşır. Üçüncü evrede yeniden tekillik başlar, ancak bu tekillik sonsuza kavuşan bir tekilliktir. Bu tekillik, ölümsüzlüğün kendini gösterdiği tekilliktir. Ölümsüzlükse, dünyada en geniş bilince ulaşmış olmanın getirdiği ölümsüzlüktür. (1) Başaran'ın bu üç katta çile çektiğini görüyoruz. Aydınlanma savaşımının ateşini canlı tutanlara adadığı kitaplarından birini, daha çok o ateşe canını atan kızına (Deniz'e) adıyor. (16 yıl önce canından bir parçasını bu ateşe verdi.) Kızının kendine kıymasını unutamadan eşi, belki onun tek şansı eşi "Hatun Başaran" en kötüsüne yakalanır sayrılığın ve bu şansı da buraya kadar der. Çok sevdiği eşini de yitirir kızından sonra... Onun çektiği bu acılar, Yunan mitolojisindeki, insanları açlıktan, soğuktan, karanlıktan kurtarmak için Güneş Tanrısı'ndan ateşi çalan Prometheus'u anımsatır. Tanrı Zeus, güneşinden bir parça çalıp insanlara verdiği için Prometheus'u Olimpos Dağı'nda bir ağaca bağlatır, beynini kartallara yedirir, ölüp kurtulamaz ölüp ölüp yeniden diriltilerek işkence sürdürülür. Kaçak Aç Harmanı Ceylanköy’de savaş yılları, yarı yarıya boşalmış Trakya. Köyler,"ofis yıllarını" yaşıyordu. Savaş yoklukları, ofis memurlarının gaddarlıkları... İzinli gittiğinde kaçak aç harmanı döverken bulmuştu ailesini Başaran... Dört gözle bekliyorlardı okulu bitirmesini, dardaydılar... Yüksek bölüme gitmesine hiç razı olmamışlardı... İsmail Hakkı Tonguç’un "Öğrencilerine kendini herkesten çok sevdireceksin" öğüdüyle ve bu öğüde sıkı sıkıya bağlı kalarak, Antalya Aksu’ya çıkan kurayla başlayıp dünya cenneti Ege’de süren filozoflara denk, unutulmaz öğretmenlik, başöğretmenlik yaşamı... İstanbul Kartal Ortaokulu, Göztepe Ortaokulu, Tarhan Lisesi’nde süren Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaşamı... Sokratesçe işlenen dersler. Başka derslerden kaçıp onun dersine girmek isteyen öğrenciler... Öğretmenliğin nasıl yapılması gerektiğini göstere göstere geçen bir meslek yaşamı... Kitabın emekle bir tutulduğu okullar ve Sokrates yöntemi Enstitülerin en önemli ders aracı ders dışı kitaplarıydı. Enstitülerin yüreği, beyni kitaplıklardı. Dersler, öğretmenler sonra gelirdi. Kitaplık iyi çalışıyorsa, işler yolundadır o enstitüde. Dünya düşünürleri yaCUMHURİYET KİTAP SAYI zarları da derse katılıyorlar demektir. Bu her okulda böyle olmalıydı. Descartes’ın dediği gibi "Dünyanın en ünlü düşün, sanat adamlarıyla, ozanları, yazarlarıyla, önceden düzenlenmiş bir toplantıya katılmış gibi geçmeliydi" dersler. "Bir sanatçı, bir yontucu olmalıydı öğretmen öğrencisinin içindeki yeteneği ortaya çıkarıp geliştirmeli, yardımcı olmalı gelişmesine. Ama şimdi çocuklar art niyetliliğin, ilkelliğin, acımasızlığın kuşatması altında..." Eflatun Başaran anlatıyor: Özene bezene şu sözü yazıyorum tahtaya: "Çalışkan olmak yetmez, karıncalar da çalışkandır, amacın ne onu söyle". (H.D.Thoreau) "Çok güzel diyor" Jale Yeşilnil. "Biz de yazalım arkadaşlar" Başlar doğrulunca özdeyişin açıklamasını, tartışılmasını öneriyor Tamer Sabah. Gürcan ayağa kalkıyor: "Hep çalışkan olmamız istenir bizden arkadaşlar, notlarımız iyiyse, hele bir de teşekkür, takdirname almışsak bizden iyisi yoktur. Karınca da dolap çeviren bir at da çok çalışkandır. Var mı bir amacı? " ‘Peki’ diyorum, ‘Köylerde yaşıyor olsaydınız, geçim sorumluluğu binecekti omuzlarınıza. Birkaç tümceyle öğreniminizi sürdürme amacınızı yazın öyleyse’ Suskunluk yoğunlaşıyor, düşünmelere varıyorlar..." (S.211) Kitap boyunca, kendi öğretmenliğimi sorguladım. Şimdilerde yapılan öğretmenliğe baktım. Özellikle birçok özel okulda öğretmenler derse hiç de istekli gitmiyorlar. Savaşa gider gibi giden öğretmenler biliyorum. Suçlu ne öğretmenler ne öğrenciler kuşkusuz. Beş gün okul, iki gün dershane haftada yedi gün sıkış tıkış her türlü hazır bilgiyi almaya zorlanan, sınav baskısı altında bunaltılan öğrenciler, veliler, bu çılgınca ‘çalışmanın’ neye yaradığını sorgulayamayan, okulundan yetişmemiş, iyi ve doğru örnekler görmeden derse girmiş öğretmenler... Her öğrenciden aynı başarıyı bekleyen, çoklu zekâdan habersiz yöneticiler, öğretmenler, veliler ve öncelikle tapılan bu sınav sistemi... Okullardaki "zihinsel soykırımın" sorumluları. Öğretmen sendikalarının da sorumluluğu yok mu bunda. Öğretmen Yeter Şahin aktarıyordu: " ‘Kazanamayacağım savaşa girmek istemiyorum’ diyor bir öğretmen. Kazanılmayacak savaş, öğretmenle 1213 yaşında bir çocuk arasında geçiyor!.. Öğretmenlik herhangi bir iş değil. Tıpkı hekimlik, gibi, mimarlık, mühendislik gibi. İşi sabote edemezsiniz, üretim nesnelerine zarar veremezsiniz ‘sektörde’ yaşanan sorunları görmezden gelemezsiniz. Ya iş bırakırsınız ya da üretirken sadece bütün bilginizi, biriki849 minizi değil, vicdanınızı da üretim sürecine katarsınız. Bu ürün de hatalı oluversin diyemezsiniz"(2). TÖS döneminde TÖBDER döneminde öğretmenlerin tamamı ya Köy Enstitülü, ya öğretmen okulundan yetişmeydi. Öyleyken, bu öğretmen örgütleri, öğretmenlerin meslek içi eğitimlerine önem verir, sınıfında başarılı iyi örnekleri tüm meslektaşlarıyla çeşitli yollarla, kitapçıklar yayınlayarak, seminerler düzenleyerek paylaşmanın yolunu bulur, mesleğe zarar verenleri üye yazmazdı. Devrimci öğretmen hareketinin tarihinden, TÖS’ün TÖBDER’in zenginliğinden ve bu örgütlerin devrimci kitle çizgisinden yararlanmak, bir bakıma köksüz kalmamak istiyorsa, EğitimSen de öğretmenlerin sınıf içi başarısına dek eğitimin ve öğretmenin sorunlarını dert etmelidir. Böyle güzel örnekleri kitapçıklara dönüştürerek öğretmenlere ulaştırmalıdır. Başaran’ın bu kitabını tüm üyelerine önermelidir örneğin. Devletin dediği mi, Cevdetin dediği mi? Başaran’ın dersliği Zeytin ülkesi... Başaran gezici başöğretmendir. Her gün bir yerde Zeytinli, Narlı, Küçükşapçı, Doyran, Gömeç... Eşi gibi dört duvarla sınırlı de ğildir dersliği... Değildir ama ona da rahat vermez Ege’nin zeytin ağaları, yöneticileri. Devletle Cevdet köylerin aydınlanmasına karşıdırlar. Okul yaptırmak için önce toprak ağası Cevdet’ten izin alacaksın, devletten değil. Çünkü onların partisi (DP) iktidardadır. Demokrasicilikten anlaşılan bu... Devlet adamlığı geleneği yok... Köye okul yaptırma işini başöğretmenle konuştu diye, toprak ağası Cevdet muhtarı kâhyalıktan kovar. Öfkesi burnundadır ağanın: "Ulan nankör, bunca yıl ekmeğimi yediniz, madem okul istiyorsunuz, gelip diyemez miydiniz bana? Ben de size bir derin hoca bulup bir Kuran kursu açtırmaz mıydım? Hem bu dünyanızı hem... Defol karşımdan... Zeytinlerimi de başka köylere toplatacağım..." (S.102) Muhtarın öfkesi de başöğretmen Başaran’adır. Sonra çaresiz yumuşayarak bu kez başöğretmene yalvarır acıyla: Hem işimizden hem de ekmeğimizden olduk. Biz okul mokul istemiyoruz efendi. Gücün yeterse kurtar bizi bu beladan..." Burası ne Muş’tur ne Diyarbakır, ne Van... Burası, Tanrıların kendisine ayırdığı yerlerdir. Ege’nin Zeytin ülkesidir. Edremittir, Burhaniyedir... Toprak ağalarının da yaman olduğu yerlerdir. Hem de Sabahattin Ali’nin ve de Kuyucaklı Yusuf’un yaşadığı yerlerdir. Hem de antik çağdan beri baştanrı Zeus’un yurt tuttuğu, ovalarından yağ, yaylalarından bal akan yerler... Ozanın, "Bu ne yaman çelişki " dediği bir karşıtlığı besler. "Kara sarı kesildi parti başkanı Sütüven ‘Ben bu yüzden demokrat olmuştum. Belki bir şeyler değiştirilebilirdi... Neredeee! Ekonomik yapıya dokunamadıkça... Köylü, devlet mi Cevdet mi, demekte haklı. Yukarda gene onlar." (102) Yedi düveli yenip kurtarmak toprağını; ama toprak ağalarına yenilmekti bu. Ekonomik güç kırılmadıkça sandıkmış, seçimmiş. H.Wegels, " Cahil halkın önüne sandık koymak cinayettir" diyor. Daha sonra Mustafa Kemal de bu sözü şöyle söyleyecektir: “Hiçbir iyi devrim gerçeği görenler dışında halkın genel oyuna başvurarak yapılamaz." Yapılırsa bu toprak ağalarının istediği bir seçim olur. Cevdetler seçim yoluyla devleti yeniden ele geçirirler. Kemalist küçük burjuvazi, onca iyi niyetine karşın, o süreçte en çok gerekli olan kararlılığı gösterip gerçek bir toprak reformuyla hem köylülüğün toprağa hasretine hem de toprak ağalarının iktidarı yeniden ele geçirebilme gücüne son veremeyince, kendi iktidarına son vermiş oluyordu. Mehmet Başaran'dan Eflatun Başaran'a Bu nedenle Başaran gibi tüm gerçek aydınların, karanlığın ağalarına karşı özgürleşme söylemini eylemine de geçirenlerin, kör bıçakla çizilmiş alınlarının haritası, acıların toplamı yaşamları çentik çentik edilmiş.. Prometus’tan beri, Spartaküs’ten Pir Sultan’dan beri... Sokrates’ten beri... Zeus’tan çaldıkları ateşi karanlığa taşıyanlar, taşıdıkları, ateşte yana yana aydınlağa çıkarıyor insanlığı... Bugün kuşatma derinleşerek sürse de.. Yeryüzünde tek bir ‘insan’da kalsa, özgürleşme eylemi, en soylu insan eylemi olarak sürecektir. Mehmet Başaran’dan Eflatun Başaran’a... 80. yaşa 40. kitap. İşte Köy Enstitüleri budur. Mehmet Başaran onun 1926’da doğduğu yerin ve zamanın adıdır. Eflatun Başaran onun bugüne evrildiği kimliğinin adıdır. Bu nedenle, kendisinin dediği gibi Köy Enstitüleri de bir özgürleşme eyleminin adıdır. Bu soylu eylemin tüm sürdürücülerinin "Kuşatılmış Yaşam" ve onun diyalektiği Günaydın Aşk’tan ve "Eflatun Başaran"dan öğrenecekleri var... ? (1))Afşar Timuçin, Özgür Prometheus. İnsancıl Yayınları, 1997 (2)Birgün,16,04.2006 (3)26 Şubat 1998,EğitimSen Uluslar arası Demokratik Eğitim Kurultayı,Ankara SAYFA 21
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear