Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Aydın Büke’den bir Mozart biyografisi Olağanüstü bir yaşam Bu yıl pek çok Mozart biyografisi yayımlandı. Aydın Büke’nin ‘Mozart Bir Yaşamöyküsü’ adlı kitabı bu türün dışına çıkıyor. Kitabın dokusunu mektuplar oluşturuyor. Mozart’ın yaşamında sözü edilen her olay, kendisinin ya da babasının bir mektubuna dayanıyor. Olaylar yıllara ayrılarak kronolojik sıralanmış. Kimi uzun soluklu, kimi kısa. ? Nazan İPŞİROĞLU tubuna dayanıyor. Olaylar yıllara ayrılarak kronolojik sıralanmış. Kimi uzun soluklu, kimi kısa. Ancak kitap alışılagelen kronolojik sıraya göre kurgulanmamış. Yazar iki gizli bölümle bu alışılagelen sıranın dışına çıkmış. Gizli diyorum, çünkü üzerine bölüm diye yazmamış. Hele ikinci bölüm adeta bir sürpriz gibi karşımıza çıkıyor. Okumaya başladığımızda 17561782 tarihlerini görüyoruz. Bunlardan ilki Mozart’ın doğum yılı. İkincisi ne ola? 1982 yılında Viyana’dan babaya yazılan bir mektup var önümüzde. Oğul evlendiğini haber veriyor babasına. Bu mektubu aldığında Leopold Mozart, hiç istemediği, zorla onayını verdiği bu evlilikle oğlunun deyim yerindeyse artık avucundan çıktığını acı acı duyumsuyor . okula gitmiyorlar. Babaları, müzik eğitiminin yanı sıra diğer konularda da onlara evde eğitim veriyor. " ...o dönemde Salzburg’da soylu olmayan ailelerin çocuklarının eğitim alabileceği okullar yok denecek kadar azdı ve onların da durumu hiç parlak değildi." (s.24). BABA MOZART’IN OTORİTESİ Leopold Mozart iyi eğitim almış, açık fikirli bir kimseydi. Büke, onun büyük bir olasılıkla okumamış olduğu, J.J.Rousseau’nun Emile’indeki düşüncelere koşut, çocuğun doğal yapısına uygun bir eğitim yöntemi uygulamanın doğruluğuna inandığına işaret ediyor. Ama onun despotluğa varan otoritesinden hiç söz etmiyor. Tersine, onu savunur gibi bir duruşu var. "...çocuklarının eğitimi söz konusu olduğunda, kalıplaşmış ve eski yöntemler yerine, ilerici bir anlamda günümüz pedagoji öğretileri doğrultusunda hareket edecekti. Wolfgang’ın en büyük şansı, böyle bir babanın oğlu olmak, onun gözetiminde yetişmekti. Leopold Mozart, bazı müzik tarihçileri tarafından, oğlunu Avrupa’nın dört bir tarafında bıkıp usanmadan dolaştırdığı için olumsuz eleştirilere hedef olsa da, bunun artıları eksilerinden daha fazlaydı."(s.20). Gerçi o dönemde baba otoritesi çok doğaldı, başka türlüsü düşünülemezdi. Leopold da yaşadığı süre aile üzerinde baskısını sürdürmüş, eşinin, çocuklarının yaşamlarını kendi kafasına göre programlamıştı. Ne zaman hangi yolculuklara çıkılacak? Nasıl bir rota izlenecek? Kimlerle görüşülecek? Kimlerden tavsiye mektupları istenecek? Çocuklar nerelerde konser verecekler? Yolculukları en ince ayrıntılarına kadar hesaplıyordu. Kendisinin katılmadığı Paris yolculuğunu da uzaktan mektuplarla idare etmişti. Bütün bunları ayrıntılarıyla kitapta okuyoruz. Kuşkusuz, o da özverilere katlanarak onların iyiliği için uğraşıyordu. Ancak bugünün açısından geriye baktığımızda ister istemez açıkta kalan bir soruyla karşılaşıyoruz. Onlara ne denli yararlı olabilmişti? Bu otorite baskısının gerçekten "artıları eksilerinden" daha fazla olabilmiş miydi? Bu soru açık. Nannerl’in de üstün yeteneği tıpkı kardeşi gibi küçük yaşta kendini belli etmişti. Ama babanın bütün hırsı oğul üzerinde yoğunlaşınca onun yeteneği piyano dersi vermekle sınırlanmıştı. Yaşamını istediği gibi biçimlendirememiş, sevdiği adamla evlenmesine babası izin vermemişti. Sonunda onun da kardeşi gibi parlak başlayan yaşamı, çok çocuklu bir dulla evlenip ev, çocuklar ve baba arasında harcanıp tükenmişti. Annenin ise yaşamı daha hazin. Oğluyla Paris yolculuğuna çıkması onun yaşamına mal olmuştu. Neden Mozart’la birlikte gönderilmişti? Mo MOZART VE AİLESİ... Leopold Mozart’ın geriye bakışıyla konunun içine giriyoruz. Büke Mozart’ın yaşamını dönemi içinde ele almış. Tarihsel ve toplumsal olguların bağlamında, roman tadında bir yaşam öyküsü okuyoruz. Önce Leopold Mozart’ı tanıyoruz. Böylece Mozart’ın nasıl bir toplumda ve nasıl bir ailede dünyaya gözlerini açtığını göz önünde tutarak okumayı sürdürüyoruz. İkinci gizli bölüm 1782’den Mozart’ın ölüm yılı olan 1791’e uzanıyor. Yine bir mektupla başlıyor. Birden şaşırıyoruz. Yıl 1826 Mozart çoktan ölmüş, ama mektup Wolfgang imzalı. Anneye yazılan bir mektup. Constanze ile Mozart’ın küçük oğulları Wolfgang’ın, baba bildiği üvey babası Nissen’in ölüm haberi üzerine annesine yazdığı satırlar. Bu kez oğlunun mektubundan çok duygulanan ve anılara dalan Constanze. Otuz beş yıl geriye gidiyor, Mozart’la birlikte olduğu on yılı düşünmeye başlıyor. Böylece biz de iki geriye bakışla Mozart’ın yaşamını tüm ayrıntılarıyla, çevresinde dönen/döndürülen olaylarla öğreniyoruz. Yapıtları da bu bağlamda yaşam öyküsü içinde yer alıyor. Küçük bir çocukken yazdıklarından son bestesi olan Requiem’e kadar çalgısal, dinsel yapıtları, operaları üzerine ayrıntılı bilgi ediniyoruz. Hangi tarihte hangi koşullarda bestelenmişler? Bestelenme süreçleri, operaların konuları, libretto yazarları, nerede kimler tarafından seslendirildikleri, halkın nasıl karşıladığı… Yazar bütün bunları büyük bir titizlikle inceleyerek okuyucuya sunuyor. Büke, anlatısını mektuplarla belgelemekle kalmıyor. Mozart’ın yaşamıyla ilgili tartışmalı, tam açıklığa kavuşmamış olaylara, müzik tarihçilerinin değişik fikirlerine de işaret ediyor, okuyucuyu bunlar üzerinde düşünmeye yöneltiyor. Etkin bir okuyucu, başka deyişle yazarla birlikte düşünen okuyucu, bu yaşam öyküsünde sadece Mozart’ın yaşamıyla değil, dönemin toplum yaşamıyla da ilgili iç içe geçen pek çok sorun üzerinde düşünmeye başlıyor. Dahası kimi zaman ayrıntı gibi görünen şeylerin de tek bir zincirin halkası olarak önemli bir yeri olduğunun bilincine varıyor. Örneğin aile ilişkileri, ailede çocuğun yeri, çocuk ölümleri, eğitim, toplumda kadının konumu, değişik ülkelerde Büke, anlatısını müzik, dinsel müzik, mektuplarla belgelemekle kalmıyor. opera, sarayın ve halkın Mozart’ın yaşamıymüziğe bakışı vb. la ilgili tartışmalı, Burada iç içe geçen tam açıklığa kavuşbirkaç sorunu Mozart’ın mamış olaylara, eğitimi üzerinde odaklamüzik tarihçilerinin değişik fikirlerine narak açmaya çalışacade işaret ediyor. ğım. Mozart ve ablası G ünümüzün tanınmış orkestra şeflerinden Nicolaus Harnoncourt, Salzburg’da Mozart yılının açılış konuşmasında "Mozart’ın bizim onu onurlandırmamıza gereksinimi yok, ama bizim ona gereksinimiz var" diye söze başlıyor, besteci Mauritio Kagel’in müzik dünyasında çok alıntılanan Bach için söylediği bir sözüne gönderme yaparak. Mozart’ın müziğini dinleyip onun iletisini anlamaya çalışacak yerde, kutlama, yüceltme adı altında ondan kazanç kaynağı olarak yararlanmanın; müziğini paramparça edip olur olmaz her yerde ortaya çıkartmanın utanç verici bir durum olduğunu söylüyor. Harnoncourt’un bu düşüncesine katılmamak olanaksız. Değil radyo/televizyon reklamlarında, telefonda bekletildiğimizde bile Mozart’ın müziği karşımıza çıkıyor, beklediğimiz süre durmadan yinelenen birkaç ölçüyü dinlemek zorunda kalıyoruz. Ancak Harnoncourt’un beklentisinin çok seçkici bir yaklaşım olduğunu da kabul etmek gerek. Ona göre, Mozart’ın dinleyicilerinden beklediği müziğinin anlaşılmasıydı. Bu doğru. Biz bu yılı fırsat bilerek şimdiye değin bu müzikle neler yaptık, ya da yapamadık bunun hesabını vermeliyiz. Bu da doğru. Ne var ki, böyle bir hesaplaşmayı yapabilecek olanların sayısı müzisyenler arasında bile parmakla gösterilecek kadar az. Geniş çevrelerde bu harika çocuğun yaşamı, nasıl yetiştiği ve özellikle erken ölümündeki gizem merak konusu olmuş. Mozart’ın yaşamının hiçbir zaman tam açıklığa kavuşmamış olması etrafında dedikodular yaratılmasına yol açmış. Hakkında yazılanlar yapıt incelemeleri dışında genellikle okuyucunun merakını karşılamaya yönelik. Mozart’ın ilk biyografisi, eşi Constanze’nin ikinci eşi olan Nissen tarafından anılarına dayanarak yazılmış. Anıların ne denli doğru olduğu belli değil. Sonradan yapılan araştırmalarda bu kitapta yazılan bir çok şeyin doğru olmadığı ortaya çıkmış. Bunların kimi aydınlanmış, kimi de tartışma konusu olarak günümüze kadar süregelmiş. Böyle bir ortamda en güvenilir belgelerin Mozart’ın ve ailesinin mektupları olduğu söylenebilir. Bu yıl pek çok Mozart biyografisi yayımlandı. İnternette kitap tanıtımlarını taradığımızda çoğunluğun az önce sözünü ettiğim türden olduğunu görüyoruz. Aydın Büke’nin Mozart Bir Yaşamöyküsü adlı kitabı bu türün dışına çıkıyor. Kitabın dokusunu mektuplar oluşturuyor. Mozart’ın yaşamında sözü edilen her olay, kendisinin ya da babasının bir mek zart o sırada kendi ayakları üzerinde durabilecek yaştaydı. Ona arkadaşlık etsin diye mi, yoksa hizmet ya da kontrol etmesi için mi, pek belli değil. Oğlu bütün gün çalışırken, önemli görüşmeler yaparken ya da eğlenirken, o evinden uzakta, dilini anlamadığı bir ülkede alışmadığı koşullar altında tek başına karanlık ve soğuk bir odada oturmak zorunda kalıyordu. "Bütün gün tek başıma, sanki hapisteymiş gibi karanlık bir odanın içinde oturuyorum. Oğlumu bütün gün göremediğim gibi, havanın nasıl olduğundan bile haberim olmuyor. İçeriye sızan ışığın altında güç bela bir şeyler örmeye çalışıyorum…" diye kocasına yazdığı mektupta yakınıyordu (s.151). Çektiği bu acının, elbette sadece babanın oğlunun üstüne aşırı düştüğü için karısına yaptığı baskıdan kaynaklandığı söylenemez. O dönemde orta halli ailelerde kadının söz hakkı yoktu, konumu soylu kesimde olduğundan çok farklıydı. Mozart’ın yaşamına baktığımızda baba baskısından kendini kurtarmak için çok çaba harcadığını görüyoruz. Sonunda Salzburg’dan ayrılıp Viyana’ya yerleşiyor. Babasının istemediği bir kızla evleniyor. Babasından yakayı kurtarıyor ama bu kez de karısının kanatları altına giriyor. Constanze’ye olan bağlılığı, on yıllık birlikteliklerine bakınca büyük bir aşktan çok güvendiği birine sığınma gereksinimi gibi görünüyor. Geç ele geçen özgürlük tam özgürlük olamamıştı. Mozart, annesinin ölümünden sonra Paris’teki acılı günlerinde çok sevdiği Christian Bach’a rastlaması ona biraz teselli vermişti. Onunla birlikte Londra’ya gitmeyi bile düşünmüştü. Babası bunu önlemek için elinden geleni yapmıştı. Gerçi o, Paris’te mutlu değildi, nasıl olsa ayrılacaktı, ama Salzburg’a gitmeyi de hiç istemiyordu. "Salzburg’a geri dönme fikri Mozart’ın çok hoşuna gitmemiş ancak başka çaresi olmadığı için kabul etmek zorunda kalmıştı." (s.160). Ch.Bach’la Londra’ya gitseydi, kuşkusuz Londra ona yepyeni olanaklar açacaktı. Babası onu özgür bıraksaydı kişiliği daha farklı mı olurdu? Ya müziği? Bu soru da açık. Müziğinde duyduğumuz hüzün, neşe ve umarsızlık ardına gizlenen bu içselleştirilmiş hüzün, belki de bambaşka bir biçimde kendini gösterecekti. EN ÖZGÜN BELGELER Mozart’ın kişiliğini bize tanıtan en özgün belgeler müziği dışında onun mektuplarıdır. Değişik kimselere yazdığı mektupların her birinin tonu, üslubu, ifade biçimi ötekinden farklıdır. Kişiliğinin değişik yanları bu mektuplarda kendini gösterir: Babasına yazdığı mektuplarda ciddi, ağırbaşlı; annesine saygılı, şefkatli; ablasına yazdıklarında şakacı, oyuncu ama bir hayli yukarıdan bakarak, kardeşten çok ağabey tavrıyla; kuzinine her tür baskıdan sıyrılmış, kibarlık taslamayan, arkadaşça, esprili; karısına tatlı, sevgi dolu. Mozart’ın kişiliği müziğine de aynen böyle yansıyor. Kimi yapıtlarında sadece bir yanını görüyoruz. Kiminde bir kaçını ya da hepsini birden... Kanımca sonuncuya en güzel örneği Don Giovanni veriyor. Büke kitabında mektuplara ağırlık vermekle okuyucuyu dolaylı olarak Mozart’ın müziği üzerinde düşünmeye çağırıyor. Son yıllarda çeşitli yayınlarla, filmlerle (özellikle Amadeus filmi) yanlış bir Mozart imgesi yaratıldı ve geniş çevrelerde benimsendi. Aydın Büke bu yüzeysel yaklaşıma karşı bir duruşla kalemi eline almış. Dedikodulardan uzak bir Mozart imgesi çiziyor. Kendi deyimiyle "Amadeus olmayan" bir Mozart. Bunda çok da başarılı olmuş. Kitabın özelliği Mozart’a ilgi duyan herkesin kolayca okuyabileceği açıklıkta yazılmış olmasının yanı sıra yapıtlar üzerinde de durarak özellikle müzik öğrencileri için sağlam bir kaynak oluşturması. ? Mozart Bir Yaşamöyküsü/ Dünya Kitapları/ Aydın Büke/ 344 s. SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 847