28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

? miydi? Hazır yeri gelmişken; bir de niçin bu kadar beklediğinizi sorabilir miyiz? Hayatımı gazetecilikle kazandığım için kitap yazmaya zamanım yoktu. Aslında 1986 öncesi yayımlanmış 7 kitabım daha var, fakat yayıncımla inanılmaz sorunlar yaşadım ve kitap yazma isteğim kayboldu. 20 yıl boyunca bir daha cesaret edemedim. Sonra editörüm Murat Batmankaya (Say Yayınları) ortaya çıktı, benimle çok ilgilendi, teşvik etti ve 2 yıl boyunca adeta yazmaya zorladı. THE TÜRKLER KİMDİR? Biz kime benziyoruz? (Yoksa nevi şahsına münhasır mıyız sahiden?) Bir düşünür, bir şeyi tanımlarken onun aslında ne olmadığını söylemememiz gerektiğini hatırlatır okura. Bu bağlamda The Türkler kimdir, kimler değildir? Diğer uluslardaki durumların ayrıntılarını tam olarak bilmiyorum, ama biz hangi gelişmişlik düzeyindeysek, o düzeydeki uluslarla benzerliklerimiz olabilir. Benzer nedenler benzer sonuçlara yol açar. Benim savım şu; gelişmek istiyoruz ama bu konuda fazla bir şey yapmıyoruz. Çok zeki, fakat tembeliz. Bu durumda ‘kurnazlıklar’ başlıyor. Kurnazlık, akıldan farklı olarak, toplumu değil, kişileri zengin eder. Ne var ki, en zenginler bile azgelişmiş bir ülkede fazla rahat edemez. O yüzden kurnazlık akıllı işi değildir. Benzer bir öz değerlendirme yıllar sonra yapıldığında farklı bir şey görebilir miyiz The Türkler’de? Eğer görülürse kitabım bir işe yaramış demektir. Demek aksayan bazı noktaları göstermişim. Şunu da ekleyeyim: ‘Haksız mizah olmaz’. Bir olay aksamıyorsa dalga geçemezsiniz. Geçerseniz o gülmece değil, gülünç olur. Kitle iletişim araçları, hem okurda hem de bizlerde yapay bir gerçeklik yaratıyor. Ve bu gerçeklik zaman zaman hakikatle karışıyor. Daha önce, Pınar Altuğ’da, yakın zamanda da Sanem Çelik vakasında bunu gördük. Kurmaca ile hayat arasındaki farkı görmede zorlanıyor izler kitle. Benzer bir şey, The Türkler için de oldu. Gündelik hayatın içinde her an karşılaştığımız tipik vakaları, kimliğimize yönelik hakaret olarak algılayanlar çıktı. Bir mizah yazarının sosyolog, yar gıç ya da vs. olmadığını, salt işini yaptığını nasıl anlatmak gerekir sizce? Osmanlı döneminde bile Nasreddin Hoca veya Bektaşi mizahı kimseyi kızdırmıyordu. Şimdi hoşgörümüzü epey kaybetmişiz. Ya da ‘elifi görünce mertek sananlar’ çoğaldı. Ben bir mizah kitabı yazıyorsam, bir de herkese mizahın ne olduğunu anlatmak zorunda değilim. Sizin de malumunuz olduğu gibi, bazı çevreler, demokratik haklarını kullanıp aleyhte beyanatlar verdi. Bildiğim kadarıyla buna bir itirazınız olmadı. Ancak provokatif, hedef gösteren, fikir özgürlüğünü ihlale giren demeçler, suçlamalar da oldu. Ve siz, bunlara da tepkisiz kaldınız. Bu tepkisizliği, yalnız mizahi hoşgörüyle yorumlamak doğru değil, sanırım. Bugün baktığınızda, yanlış olanın ne olduğunu söyleyebilir misiniz? Bunları ciddiye almak istemedim. Zaten ben bu türleri kitabımda alaya alıyorum, nasıl ciddiye alabilirim! Üstelik bu tür tepkiler beni haklı çıkaran unsurlar. Medya için de kitabımda bazı saptamalar var. Basınımızın güzide (!) mensupları bu hoşgörüsüz, anlamsız ve gayri ciddi tepkileri ciddiye alarak ve onların değil, benim üzerime gelerek, o konuda da haklı olduğumu gösterdi. Haklı çıktığıma sevineyim mi, üzüleyim mi bilmiyorum. YEREL UNSURLAR Bazı mizahi eserler, dünyanın dört bir yanında üç aşağı beş yukarı benzer tepkilerle karşılanır. The Türkler’in de yabancı dillere çevrilmesi durumunda ilgi göreceğinizi düşünüyor musunuz? Yoksa kitabın çok yerel olduğu kanaatinde misiniz? Yerel unsurlarla dalga geçen mizah kitapları başka bir dile çevrildiğinde ilgi görüyor. ‘The Türkler’ de çevrilse ilgi çekebilir. Özellikle işçilerimizin yoğun olarak yaşadığı ülkelerde... çünkü ortalıkta sadece kendi kendimizi övdüğümüz kitaplar var. Peki bu kadar iyiyiz, güzeliz, çalışkanız da, neden çalışmak için başka ülkelere gidiyoruz? Bunların nedenlerini ‘The Türkler’ işi mizaha vurarak açıklıyor. ? The Türkler/ Yalçın Pekşen/ Çizimler: İsmail Gülgeç/Say Yayınları / 238 s. “Osmanlı döneminde bile Nasreddin Hoca veya Bektaşi mizahı kimseyi kızdırmıyordu. Şimdi hoşgörümüzü epey kaybetmişiz. Ya da ‘elifi görünce mertek sananlar’ çoğaldı. Ben bir mizah kitabı yazıyorsam, bir de herkese mizahın ne olduğunu anlatmak zorunda değilim.” CUMHURİYET KİTAP SAYI 847 SAYFA 23
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear