24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

? lojinin yeni imkânları da bu alanda kullanılıyor. Evangelistlerin patlamasında televizyonların, mega kiliselerin çok büyük rolü var çünkü bunlar yalnız Amerikalıyı çok cezbeden ve ona bir sosyalleşme imkânı sağlayan şeyler. Ve globalleşmenin en çok tokadını yiyen bölgelerde, Kansas gibi demokratların kalelerinde muhafazakârlar muazzam yükselişte. Bir paradoks gibi gerçekten. İşini kaybeden gidip daha fazla muhafazakâr oluyor halbuki muhafazakâr vergileri zenginlerden kesip sosyal harcamaları kısıyor. Amerika’da şu anda ne sağlık sistemi işliyor, eğitim sisteminde çok ciddi sorunlar var. Amerika’nın İsrail ile kader birliği ve Yahudilerin Amerika’da her alanda ne kadar etkin oldukları ortada. Oysa Amerika’da Yahudiler daha çok Demokrat Parti yanlısıdır ya da öyleydi en azından. Bush ve Muhafazakâr Partisi’nin bu bağlamda Yahudilerle ilişkisinin boyutu ve dolayısıyla da Yahudilerin dış politikaya etkilerini anlatır mısınız? Cumhuriyetçi Parti’nin hepsi çok aşırı sağcı değil. Bush yönetimiyle birlikte daha çok sağcı Yahudiler, neomuhafazakâr unsurlar, Cumhuriyetçi Parti içinde konuşlandılar. Bush döneminde gücünü hissettiren bir sağ koalisyon söz konusu. Ama Cumhuriyetçi Parti’nin hepsi çok aşırı sağcı da değil, içinde daha ılımlılar da var. Kitabım için çıktığım yolculukta benim için ilginç olan şeylerden biri de buydu. Bu son dönemde bu sağ koalisyonun Amerikan sistemini nasıl ele geçirdiği, nasıl egemen olduğu ve Amerika’daki sistemin buna nasıl seyirci kaldığını araştırmaktı. Şimdi sağ koalisyon kimlerden oluşuyor? Evangelistlerden oluşuyor, genelde demokratlara oy veren Katoliklerin ve Yahudilerin daha sağcı kesiminden oluşuyor. Bu kesimler koalisyonun dini bazdaki örgütlenmesi. Bunun yanı sıra bizdeki MHP radikalliğindeki neomuhafazakâr denen kesim de var. Bu grubun bu aşırı yeni sağ ile yaptığı ittifak da 11 Eylül sonrasında Amerikan politikasının şekillenmesinde ağırlığını koydu. Öte yandan işini saniye kaybetmeden sürekli götüren bütün bir askeri mekanizma da var. Silah sanayinin de payıyla müthiş bir silahlanma devam ediyor. Şimdi merak edilen bugün demokratların Kongre seçimlerini kazanmasıyla Demokratik Parti’nin Ortadoğu politikasını nasıl şekillendireceği. Malum onlar da Yahudilerden destek alıyor. AMERİKAN YÜZYILI Bu noktada şunu sormalı, onyıllardır tasarlanan bu sürecin George W. Bush ve ekibine ne kadarı miras bırakılmıştı? Yani işgal eğilimi, artan gücün getirdiği özgüvenin perçinlenmesiyle sağa sola sataşma farklı dozajlarda da olsa hep süregelmiş. Bush’un sağ’ı Kongre seçimlerini kaybetse de Ortadoğu takıntısı bir bayrak gibi liderden lidere dolaştırılıyor sonuçta. Ne değişecek? Tabii çok şey değişmeyecek. Amerika 21. yüzyılı Amerikan yüzyılı yapmaya kararlı ve de buradaki bütün refleksleri başka herhangi bir gücün karşılarına çıkmasını engellemek. Dolayısıyla tek kutuplu dünyanın lideri konumunda kalmak istiyorlar ve bunun için ellerinden geleni yapacaklar. Fakir coğrafyalar ne güçleri varsa ABD’ye karşı koymaya çalışıyor, Avrupa kanadı ise onlarla tam hemfikir olmasalar da pek sık karşılarına dikilmiyor. Avrupa’nın zaten öyle büyük bir asSAYFA 6 keri gücü yoksa da Rusya’dan tedirginlikler başlamış durumda. Çok ilginçtir mesela Irak savaşı konusu gündeme getirilmeye başlandığı sıralarda bir Cumhuriyetçi ile konuşuyordum, o Cumhuriyetçi bana ‘bunu bırakalım da Putin güçleniyor ona bakalım’ diyordu yani o refleksler kaybolmuş değil. Amerika süper güç olmanın bedelini gelecekte nasıl ödeyecek? Bir yerde tıkanmak zorunda değil mi şuursuzluk? Tarihsel olarak her dönemde süper güçler olmuş ama bugünkü konjonktür bambaşka. Düne kadar teknoloji ancak ileri, güçlü ekonomilerin elindeydi ama bugün teknoloji herkes tarafından elde edilebilir bir meta. Ve akıllı insanlar onu kullanıp yeni tehlikeler yaratıp yeni dengeler kurabiliyorlar. Bu şartlarda bir süper gücü kolaylıkla ve uzun süre götürmek çok zor. Amerika sadece güce odaklanarak dünyadaki gelişmeleri atladı. Bilmiyorum Kongre seçimlerinde çoğunluğu Demokratların elde etmesi bunu ne kadar değiştirebilecek? Collage’in yanı sıra Amerikan Deniz Harp Akademisi’nde dış politika ve askeri strateji konularında ders veren, muhafazakâr, Evangelist bir akademisyen olan Prof. James Kurth ile yaptığım bir söyleşi de yer alıyor kitabımda. Çok önemli şeyler söyledi Kurth. Amerika’yı bundan sonra ne Araplar ne Türkiye; kimse ciddiye almaz dedi mesela. Bu kadar güçle yola çıkıp da çuvallamak az şey değil. Aklınızı kaybedip çılgınca işler yapıyorsunuz, tarihte bunun örnekleri var. Amerika’yı Amerika yapan teorik olarak unsurlar nedir? İfade özgürlüğü, muhalefetin olması… Bunların hepsi bitince Amerika ne oldu? Şimdi göçmen ülkesi göçmenlere düşman. Düşünce özgürlüğü diyor, farklı düşünceleri duymak istemiyor hatta susturuyor. Prof. James Kurth’ün de açıkça dile getirdiği gibi Amerika artık bir şey söylediği zaman artık kimse ciddiye almaz. Moral otoritesini kaybetmek demek bu. Şimdi kendi kamuoyunu korkutuyor, dünyayı korkutuyor. Korkuyla bir ilişki torluk hırsı üzerine inşa edildi çünkü. Mesela Fransız uzman Emmanuel Todd da söyleşimizde bu düşünceyi dile getirerek, imparatorluk sevdasına kapılan Amerika’nın o imparatorluğunun çok kısa süreli olduğunu, irtifa kaybettiğini, yani çöküşe geçtiğini söyledi. Bu Yeni Roma havaları, herkesin ve her yerin sahibi olmadıkları gerçeğini sürekli görmezden geldi yönetim. Bu çağda ona buna dayılanarak uzun süreli götüremiyorlar işte. MÜTTEFİK İLİŞKİSİ BİTTİ İmparatorluk sevdaları dediniz, bu Amerika’nın ittifak anlayışını değiştirdiği gibi düşmanlık kavramını da değiştiriyor. Mevcut tutum bu kavramları ezeli hale dönüştürüyor, zorluyor. Tezkereden sonra Türkiye’de bir hava esti, tezkere yası tutuldu sonrasında; işte uçak gemilerine falan binildi günah çıkarır gibi, bunlara hiç gerek yok. Tezkerenin geçmemiş olması bugünkü dünyanın geldiği noktada demokrasilerin bir makası. Bizde de o yaşandı. Tezkere krizi ve bugün yaşananlar TürkAmerikan ilişkilerini gözden geçirmek ve standartlarını yükseltmek için bir vesile teşkil etmeli. Amerika ile artık müttefiklik ilişkisi yok, o bitti; çünkü Amerika artık müttefik istemiyor. Amerika’nın ama hiç müttefiki yok İsrail dışında. Kürtlere biraz yatırım yapıyor, yarın onlara da döner sırtını, öyle bir patoloji içinde. Müttefiklik bir tür rehavet getiriyor. Müttefiklik ilişkisi bitti, ilişkiler dönemi başladı. İlişkiler ekonomik, sosyal, politik, kültürel her kesim için geçerli. Bu da çok büyük çalışkanlık, çok büyük yaratıcılık, agresif bir ilişki biçimi gerektiriyor. Amerika’nın bazen bize ihtiyacı olacak, bazen olmayacak. Şu anda Amerikalı kanaat önderleriyle ve Bush yönetimini etkileyen birtakım insanlarla görüşme yaptığım zaman bu bağlamda Türkiye’ye yaklaşımları, 2005’in sonuna doğru Türkiye’yi kesinlikle bir müttefik gibi değil Ortadoğu politikalarında ayak bağı olarak görüyorlar. Şimdi bu psikolojide olan bir yapının karşısında kalkıp da hâlâ eskiye ağıt yakmak, eski ittifak döneminin, en iyi dönemlerin nostaljisini yaşamak çok yanlış. Özellikle Batı’nın sergilediği karmaşık yapı göz önünde bulundurulduğunda Türkiye son derece önemli bir konuma sahip elbette, ama bunu işte çok iyi yönetebilmek gerekiyor. O kadrolar var mı, o bilinç var mı mesele orası. Modern olmak zorundayız, çünkü biz pozisyonumuzu belirlersek o noktadan itibaren, yani ilişkiler kurmak bağlamında, güçlü durumda oluruz; ama elimizde belirlediğimiz pozisyonumuzu uzatacağımız bir kart olmalı. Bunun üzerine tartışma yapılabilir. Amerika’yla zaten birçok alanda süren ilişkilerde politik irademizi koymamız, ilişkilerimizi öyle sürdürmemiz gerekiyor. O bakımdan da Amerika çok yakın takibe alınması gereken bir ülke, bu yeni bir dönem, bu dönemin farkında olmak gerekiyor. Maalesef Soğuk Savaş’ın bittiğini anlamamış, Soğuk Savaş reflekslerinden arınamamış nadir ülkelerden biriyiz. Özgüvenimizi kaybetmiş durumdayız, korkuyoruz. Ortada kalmış psikolojisi içindeyiz; işte ağabeyi gitmiş, ebeveyni yok olmuş bir çocuk gibi davranıyoruz. Siz bunu böyle hissederseniz karşınızdaki de bunu gayet iyi görür ve ona göre davranır. ? Amerikan Cinneti/ Zeynep Atikkan/ Yky/ 494 s. KİTAP SAYI 878 “Amerika’nın ama hiç müttefiki yok İsrail dışında. Kürtlere biraz yatırım yapıyor yarın onlara da döner sırtını, öyle bir patoloji içinde. Müttefiklik bir tür rehavet getiriyor. Müttefiklik ilişkisi bitti, ilişkiler dönemi başladı. İlişkiler ekonomik, sosyal, politik, kültürel her kesim için geçerli” diyor Zeynep Atikkan. Amerika süperliği götüremedi, Irak konusunda tek taraflı politika yapacağını ilan etti, görüldü ki Irak’ta tek başına yapamadı. Amerika’nın her zamankinden çok Türkiye’ye ihtiyacı var. Irak’a sözde demokrasi götüreceğim dedi, kendi savunduğu değerlerin arkasında duramıyor. Amerika’yı Amerika yapan değerlerin arkasında duramıyor. Ulusal güvenlik stratejisinin ana ekleri neydi, güya önleyici savaştı. Önleyici savaşın olmadığı ortaya çıktı, çünkü kitle imha silahları yoktu. Bu kadar çok yalanla ve yanlışla ortaya çıktığınız zaman süperliklerini siyaseten de dünyaya kabul ettirmek çok zor. Amerika büyük çapta moral otoritesini kaybetti. Swarthmore olmaz, korkuyla ittifak da olmaz. Yeni Dünya Düzeni eğer kurulacaksa bunu başka faktörler üzerine kurmak lazım. Bugün sadece tahribat yapılıyor ve korku tesis ediliyor. "Ya benimlesin ya düşmanımsın" deniliyor, şimdi bu üslup değil. Bu felaket getirir ve getiriyor da. Sonuç olarak ne oldu, teröre karşı global savaş diye başlattıkları şeyin sonucunda terör arttı. Dünyanın her yerinde antiAmerikanizm başladı Latin Amerika dahil olmak üzere. Demokrasi dedikleri şey de Guantanamolar, Ebu Garibler ile yerle bir edilmiş bir halde. Yoksa pek çok Amerikalı uzmanın dediği gibi çöküş başlamış vaziyette. Hepsi bitmek tükenmek bilmeyen impara CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear