Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? ka Türkiye’den daha ilerdedir, Türkiye daha geridedir gibi kıstaslar var. Bu kıstaslar bizde olmayınca, bizdeki kıstaslar dünyanın ölçülerine uymayınca çelişki ortaya çıkıyor. Buradaki çelişkileri ben kitabımda çeşitli bölümlerde ele aldım; bilimde, sanatta, teknolojide konumumuzu mizahi bir yolla anlatmak istedim. Bunu böyle anlattığınız zaman tepki alıyor, oysa ben desem ki Türkiye bilimde ileri gitmemiştir, kimse buna tepki gösteremez, reddedemez. Doğrudur çünkü. Ama ben bunu mizahi bir şekilde anlattığım zaman, bana diyorlar ki: ‘Sen neden Türkleri eleştiriyorsun, git Amerikalıları eleştir, Fransızları eleştir.’ Her ulusta kendini eleştiren insanlar var, kendini eleştirebilmek büyüklüktür, kendini övmek ise hem ayıptır hem de en kolay şeydir. Bu tepkileri bekliyor muydunuz? Bu yönde olmasa bile tepki bekliyordum. Zaten bir kitap tepki yaratmalı. Sessiz sedasız geçiştirilmemeli. Çünkü orada siz yılların birikimini kâğıda döküyorsunuz. Bunun insanları düşündürmesi, biraz sarsması, tepki çekmesi… gibi şeyler gerekiyor yani. Kitabın aldığı tepkilerden hoşnudum ben. Her Türk’ün içinde bir miktar da olsa The Türk’lük var mıdır? Hayır. Benim bahsettiklerim yani The Türkler içimizden bir grup… Kitabın önsözünde var bu ayrım. The Türklük, Türklüğün ayrı bir kolu mudur, kendi içinde bir alt grubu mudur? Bunu biraz açar mısınız? Batı’yla ilişkilerimiz başladığı zaman, bir kısım buna tepki göstermiş, biz Batı ile bu kadar birleşmemeliyiz, buna karşı çıkmalıyız şeklinde bir tepki bu. Bir kısmımız ise biz Batı’yla birleşelim, İslam ve Arap kültüründen kopalım diye düşünmüş. Çünkü Arap kültürü veya İslam kültürü bizi geri bıraktırıyor diye. İki taraf da birbiriyle zıtlaştığı için aşırı uçlara kaçmışlar. İşte ben bu aşırı uçlara kaçanlarla dalga geçiyorum. Bunlar her iki taraftan abuk sabukluklar yapanlar. Çağın gerisinde kalanlar veya çok ileriye gittiklerini sananlar. Ben bunları anlatıyorum. GAYRİCİDDİ TARİH İnsanlık Tarihinden Gayriciddi Notlar adlı kitabınız Nuh Peygamberin Seyir Defteri 2 üstbaşlığıyla yayımlandı. Bu üstbaşlığa niçin ihtiyaç duyuldu? Kitap kendi içinde 1. Kitap ve 2. Kitap diye ayrılıyor. 1. Kitap’ta Nuh Peygamberin ‘gayriciddi notları’, 2. Kitap’ta da kadınerkek ilişkileri ve cinslerin kendine has özellikleri üzerine mizah yapıyorsunuz. Kitabın oluşma serüvenini anlatır mısınız? 80’li yıllarda ‘Nuh Peygamberin Seyir Defteri’ adlı bir kitap yayımlamıştım. Sonradan bu kitabın eksik kaldığını fark ettim ve tamamladım. Ortaya eskisinin dört katı yeni bir kitap çıktı. O yüzden o üstbaşlığı koyduk, ilk kitabın devamıdır diye. Kadınerkek ilişkileri bölümü ise çok uzun olmuştu, onu da ayrı bir bölüm olarak aldık. İnsanlık Tarihinden Gayriciddi Notlar’da tepkiye gebe iki mizahi unsur var: Biri dini anlatıların; diğeri, kadının, kadınerkek ilişkilerinin mizahi öğe olarak kullanılış biçimi. Kitaptaki bir söze dayanarak soruyorum: Ne dersiniz, konuşmayı gerçekten kadınlar mı bulmuştur? Şaka tabii ama içinde biraz ciddiyet payı da var… Kadınların daha çok konuştuklarına dair bir inanış var. Belki doğru değildir ama öyle düşünülüyor. Ben de öyle düşünüyorum. Onu nasıl mizahi bir kavram haline sokarsınız, işte bu şekilde… Şöyle bir tahmin de yürütülebilir. İlk çağlarda erkekler avlanıyor, kadınlar evlerde, CUMHURİYET KİTAP SAYI daha doğrusu mağaralarda çocuklara bakıyorlardı. Zaman geçirmek için konuşmayı yaratmış olabilirler. Tabii yine şaka yapıyorum. Dini anlatı dediğiniz Nuh Peygamberin Tufan’dan kurtuluşudur ki, dini unsur olmaktan çok bir efsanedir. Erkekler üretir, kadınlar sadece tüketir mi? Mizah yaparken bazı klasik şablonlara dayanmak zorundasınız. Kadınlar daha çok alışveriş yapar, daha çok tüketir, üretmekten çok tüketirler gibi bir düşünce var. Çalışmayan kadınların çokluğu da bu düşünceyi yaratıyor olabilir insanlarda. Birçok kadın evlenip yıllarca çalışmayabiliyor. Kocasının durumu iyiyse çalışmıyor ve o kadın tamamen tüketici haline geliyor. Hiçbir şey üretmediği için, para kazanmadığı, üretime katılmadığı için. Hiçbir şey yapmamak da görünen bir işi olmamasından. Çünkü ev işleri yapıyor diyelim, o da bir değer, eve bir ekonomik değer katıyor. Fakat bu hiçbir zaman göz önüne alınmıyor. O zaman o kadının tüketici olduğu düşünülüyor. Belki yanlış bir şekilde. Ben de o kavrama yaslanarak yazmışımdır, çok fazla bir şey de yazdığımı zannetmiyorum. Tüketicilikle ilgili de ne yazmışım şu an hatırlayamadım… "Bir işadamı karısının harcadığından daha fazla para kazanamaz." Klasik laflar. Evet. Ama harcayan da çok var. Biliyorsunuz, birkaç tane jigolo tipli erkeği bir yana bırakırsak, genellikle erkekler karılarının parasını kullanmaz. Benim tanıdığım insanlar var böyle. Karısı çok zengin ama adam kendi kazandığını harcamaya çalışıyor. Halbuki kadınlar böyle değil. Zengin bir adamın karısı çok zengin yaşamaya başlıyor. Onu hak olarak görüyor kendisinde. Böyle bir fark var. Bazı erkekler parayı kazandıkları halde harcayamıyorlar. Ayrıca erkeklerle de epey kafa buluyorum kitapta ama belki hemcinslerime biraz torpil geçmişimdir. Mizah anlayışınızın oluşumunda, biçimlenmesinde etkili olan faktörler nelerdi? Yıllarca gazetecilik yaptım. Bu yıl 40. yılım doldu. Bu süre içinde ülkenin sorunları ile ciddiyetle ve çok yakından ilgilendim. Fakat geriye bakınca pek bir şeyin düzelmediğini fark ettim. Akıntıya kürek çekmişim gibi geliyor artık. Bu işin ciddiye alınacak tarafı yok diye işi mizaha vurdum galiba. Bir süredir köşe yazısı yazmıyorsunuz. Yazıyor olsaydınız, işlemeyi istediğiniz konulardan biri ne olurdu? Orhan Pamuk üzerine yazardım. Başta da söyledim; Türkiye’nin uluslararası alandaki en büyük başarısı Orhan Pamuk’un Nobel’i alışıdır. Ve nedense biz onu ittik. İstemiyoruz biz bu ödülü dedik; çünkü bu adam şunu dedi, bunu dedi. Bu da bana Türk toplumunun çelişkilerinden biri gibi geliyor… En basit Eurovision başarıları için kendimizi öldürürken… Ben de futbol başarılarını düşünmüştüm... Evet, futbol da var, spor bile değil, paralı bir şov… Bir kaleye bir topun girmesi… Böyle bir şeyi kendimizi öldürürcesine önemserken bizi gerçekten çok önemli bir konuma sokan başarıyı görmezden geliyoruz. Hatta küçümsüyoruz. Bunu ciddi olarak yazdığınız zaman kimse reddedemez. Böyle bir şey yaşandı çünkü. Ama bunu mizahi bir üslup içinde yazdığınız zaman ‘vay bizimle dalga geçiliyor’a geliyor konu. Bana öyle geliyor ki, mizah ciddiyetten daha fazla ciddiye alınıyor bizde ki bu da mizahi bir durum aslında. ? * The Türkler, Yalçın Pekşen, Say Yayınları, 2006. ** İnsanlık Tarihinden Gayriciddi Notlar, Yalçın Pekşen, Say Yayınları, 2006. 878 SAYFA 13